Farkına Vardıklarımız ve Varacaklarımız

 

 

FARKINA VARDIKLARIMIZ VE FARKINA VARACAKLARIMIZ

 

Farkındalık, farkında olmak, anda olmak sözcüklerini özellikle spritüel konularla ilgilenen bizler sıklıkla kullanıyoruz, ancak üzerinde fazla düşünmüyoruz.

Neyin farkındalığı? Bedenimizin, duygularımızın farkındalığı ise biraz kendimizi dinlemekle buna hemen ulaşırız. Hangi anda olmak? İçinde olduğum ana odaklanıyorum, hava oldukça sıcak, etrafta gürültü var, insanlar yorgun ve telaşlı koşuşup duruyorlar, ben de yorgunum, şu anda bir pastanenin önündeyim ve nefis kokular alıyorum. Bu mudur anda olmak? Bunlar bize beş duyu organımızın her zaman sağladığı algılar ve normal bir dünya farkındalığıdır. Ne var ki biz çoğu zaman beş duyumuzu da kısmen bilinç alanımızın dışında bıraktığımız için, pastanenin önünden geçeriz ve gözümüz, kulağımız, burnumuz bizi bilgilendirdiği halde farkına bile varmayız.

Elbette beş duyunun sağladığı bilgilere dahi yabancı kalan bir bilinç günlük yaşamın dahi dışında kalmıştır. Çünkü zihin tamamen pasifize bir durumda geçmişe veya geleceğe yönelik olarak kim bilir nelerle bizi oyalayarak duygusal yorgunluğa sokmuş, dikkatimizi, algılarımızı, aklımızı bloke etmiştir. Hâlbuki biz spritüel gerçeğin farkındalığına girmek istiyoruz. Spritüel gerçeğin farkındalığı için önce dünya farkındalığının yaşanması gerekir. Bunun için aktif bir zihin, uyanık bir dikkat canlı bir bilince ihtiyaç duyarız.

Akıl başta beş duyumuzun uyaranları olmak üzere çeşitli düşünce uyaranlarıyla eylem yaratır, deneyim kazanır. Bu eylem ve deneyimler aklımızı hem biçimlendirir hem de sınırlandırır. Mevlana, akıl muhitiyle sınırlıdır, der. Biz hangi muhitte, çevrede yetişmişsek aklımız orası için bizi idare edecektir. Çünkü o çevrenin bir parçasıyız, o çevre içinde bir bütünlüğün içindeyiz. Bu içinde yaşadığımız boyutun farkındalığıdır.

Biz ise yükselmek, ruhsal gerçeklerin farkındalığına ulaşmak, ruhsal boyutu madde içinde yaşamak daha doğrusu maddeyi ruhsal boyutu ile yaşamak istiyoruz. Bizde bunun bilgisi birikti. Maddeyi ruhsal boyutu ile yaşadığımızda mutlu, huzurlu, içimiz sevinç dolu olacağız. Madde boyutu içindeki acılardan, hastalıklardan ruhumuzu ve tüm kardeşlerimizin ruhlarını kurtaracağız. Dünya üzerindeki her şeyle özdeş olacağız. Evrenle birlikte titreşeceğiz.

Peki, bu anlatılanlara ne kadar yakınız? Ruhsal farkındalığımız bize bunu nasıl kazandıracak?

Önce ruhsal farkındalık içinde olmadığımızı kabul etmek zorundayız. Mademki dünya farkındalığı beş duyu organımızın ve çevremizdeki düşünce denizinin bizde yarattığı bir farkındalıktır, öyle ise ruhsal gerçekliğin farkındalığı için bir nevi duyular ötesi idrake kavuşmamız lazımdır. Bu idrak ise düşünebildiğimiz, ulaşabildiğimiz en yüce iyiyi, en yüce doğruyu, en yüce bilgiyi sevgiyle, inançla, teslimiyetle eyleme geçirdiğimiz zaman ortaya çıkacaktır. Bu bir sevgi ahlakıdır. Aklımız bu yüce sevgi ahlakını deneyimlediği zaman duyular dışı idrak gelişecek, beynimizde bununla ilgili merkezler açılacaktır. Bu deneyimler bir sevgi enerjisini yaratacak ve tüm hücrelerimiz bu enerji ile beslenecek yepyeni biyolojik özellikler ortaya çıkacaktır. İşte dilimizden düşmeyen farkındalık o zaman yaşanacak, anda bulunuş gerçekleşecektir.

İnsandan ne isteniyor? Teslimiyet gerçekte nedir? İyiliğe, doğruluğa, sevgiye teslim olmak. Teslimiyet bu anlamda hangi özgürlüğü ortadan kaldırıyor? Yanlışa, yalana, kötüye teslim olma özgürlüğünü mü?

Bize verilen Yüce bilgiler yaşamı seviniz diyor. Küçük iyilerden, küçük doğrulardan, küçük hizmetlerden başlayalım.

Öyle küçük değerler vardır ki onların toplu halde bulunması büyük değerlere açılır ve işte biz bunu kullanmasını bilmiyoruz. Güçlerimizi de küçük görüp kendimizi inkâra kadar götürüyoruz. Yaşamı sevelim, yaşayışımızı bir nizama sokalım.

Rahat olalım. İçimizin huzurundan yüzümüze O’nun sevgisi gelecektir. Bu dünyamızda kalben rahat bulunamadığımız zaman iç birliğinden uzak bulunuruz ki, bizden istenen hale uygun bulunmuyoruz demektir. Gönül ve onun verdiklerinin huzuru bizdeki her şeyi, istenmeyen ve kaybolacak her yeri silecektir. Gerçeğe farkındalık o zaman başlayacaktır.

Gözlerimizi gülerek kapatalım. Gözümüzü açtığımızda onun duyuşu içinde tekrar gülümseyelim. Yaşama gülelim. Sevgisinden verdiği güzelliklere seyredelim ve gülelim. Birbirinize yetebilmeye açık bulunduğunuz için gülelim. İmkânlarımızı seferber edebildiğimiz sürece gülmekten uzak kalmayalım. Maddi manevi rızkımızı paylaşmak istiyorsak yine gülelim. Kızmak geliyor sertçe davranıyorsak ama sonunda yumuşayabiliyorsak yine gülelim. Gerçek farkındalığı yaşamadan bunları yapamayız. Bunları yapmadan gerçek farkındalığa ulaşamayız.

Güney Haştemoğlu  9 Ocak 2011

Yazının sorumluluğu yazarına aittir

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap