Işık Saçan Ateş

 


IŞIK SAÇAN ATEŞ
DÜŞÜNCE / BİLGİ / AHİT / ŞUUR 

Beşer, gerçekte insan olduğunun farkındadır. Bu nedenle türlü yanlışlıklar, geri düşmeler, ıstıraplar içinde o ruhsal yolculuğa çıkmaktadır. Beşer bu yolculuğun sonundaki hali tasavvur dahi edemez. Sözcüklerle pek çok şeyi anlamış görünürüz. Ancak sözcükler realitemizin sözcükleri olarak o hali anlatmaya ve o sözcüklerle bağlantılı mantığımız, aklımız bunu anlamaya asla yeterli olamaz. Varabileceğimiz son nokta (veya sondan önceki nokta demek daha doğru, çünkü son noktaya asla varılamayabilir) için “ışık saçan ateş” ifadesi kullanılmıştır. Bu bize ne anlatıyor? Belki bir hissedişi açıyor, o kadar.

Sadıklar planı “Güneş O’nun amblemidir” der. O amblem insan olmasın? Veya O’ dediği gerçekte sadece “o” yani insan olmasın? Amblem değil ta kendisi olmasın?

Aşk ateşi haline gelmiş bilgiyi ışık olarak saçan, hem geliştiren hem tasfiye eden, ayıklayan, bir sisteme hizmet eden, güç veren, güç alan bir varlık olarak insan şu anda her türlü tasavvurumuzun üstündedir. Bunu biraz hissedenler kendilerinde çok başka nitelikler vehmetmeye başlıyorlar ki bu da şirktir, O’ hepimizi bundan korusun.

Çok az sayıda olmakla birlikte o noktaya varmış, yani insan olmuş varlıklar var. Onlar, hepimiz üzerinde görev almışlardır ve isteyenin gönül ışığını yakar, istemeyenin bedenini ve kalbini bağlarlar ve böylece o kendini yakmış olur.

Ateş yaratılışın dört büyük gücünden biridir. İnsan ateş üzerinde var edilmiştir. Ya kozamız aşkla yanacak gerçek insan ortaya çıkacak. Ya da kozayla birlikte içindeki de yanacak. Biz hepsine ateş diyoruz. Ateş var, güzel insanı ortaya çıkarıyor, ateş var kalbi bağlıyor, geleceği yakıyor. Ateş var ışığa dönüyor, ateş var ortada sadece kül kalıyor. 

Her realitede o mutlak ışığın tezahürü yani gerçeği başkadır. İnsanın yükselişinin son noktasından sonraki realite basamaklarının ışığını asla bilemeyeceğiz. Birbirinden bu kadar farklı gerçeklerin hepsine birden ışık dediğimizin farkına varalım. İnsanoğlu ışığı hep arayacak ve hiçbir vakit bulamayacaksa neden uğraşıyoruz? Çünkü arama çabası adımdır, kazançtır ve istenen hayırdır. Uyanmamız için üzerimize tutulan ışığı yani izafi gerçeği başka türlü göremeyiz. Aslına bakarsak tüm evrenler, tüm boyutlar her şey ve her şey zaten Yaratan’a izafeten var değil miyiz? Öyleyse biz kim oluyoruz da mutlak ışığı görememekten gocunuyoruz ki? O’na göre izafi olan bize göre varmamız gereken gerçektir. Ve biz o gerçeğe sayımız çok az da olsa varacağız. 

Gerçeği görmek, onu görmeğe istekli olmak ve o gerçeğe kendimizde yer vermekle mümkündür. Burada anahtar, düşünce gücümüzdür. Düşünce atıl veya başıboş kontrolsüz bırakmamamız, irademizle hâkim olmamız gereken bir kılavuzdur.

Düşünce gücü mucizeler yaratır, Hâlik ile aramızdaki kapıyı açar, insanı uçuracak olan güçtür. Düşünce bizi yüksek şuur planlarından haberdar eder, o planlarla alışverişe geçirir. Günümüzde insanlık uygarlık adına ne yapıyorsa düşünce yoluyla mental plandan çektikleriyle yapıyor. Burada sözünü ettiğimiz ise çok daha yukarıda olan şuur planlarıdır.

Nasıl bir gelecek bizi beklerken biz nelerle uğraşıyoruz? Bu karşılaştırmayı yapmak bize beşer ve insan farkını göstermektedir.

Gerçekte beşer bunu istiyor ama düşünceyi kullanamıyor. Düşünceyi kullanmak durmadan düşünmek değildir. Her düşünceyi bir eylemin, her eylemin bir söz verişi, bir ahdi takip etmesi gerekir. Düşünce başka türlü açılmaz. Bu düşüncenin kullanımıdır. Ezbere dayalı eğitimimizin etkisi ile hazır bilgi peşinde koşuyoruz, elde ettiğimiz bilgileri istifliyoruz, hatırladığımız kadarını öğrenilmiş zannediyoruz. Ama yaşam eskisi üzerinden devam ediyor. Hâlbuki bilginin eyleme dönüşmesi ile düşünce açılmaya başlıyor, yeni düşünce yeni eylem zinciri oluşuyor. Yükselten, uçuran budur. Bilgi hakkındaki yanlış düşüncelerimizi değiştirelim.

Hepimiz bilgi sahibi olmak istiyoruz, oysa Yücelik bizi bilgili kişiler yapmak istemiyor bir manada. Yücelik bizleri gerçek yoluna ve O’nun yoluna götürmek istiyor. Bilgi yolu bir yere kadardır. Bilgi insanı bağlar. Tasavvuf âlimleri de orada bağlandılar. Bir kısmı yırttı aştı ancak bu cüzidir. O bir ağdır şerden uzak koyan, fakat hayra geri bıraktıran. Bizler tasavvufçu değiliz. Gerçekçi ve O’nun yolunun yolcularıyız. 

Bilgiye sahip olmak demek yalnız o bilgiyi bilmek değildir asla. Yüceliğin istediği o bilginin bizlerce kullanılabilme ortamını şuurlarımızda tam manasıyla kurabilmektir. Bilgi ve bir an görünen ışık; bilgi var gittikçe büyüyen ve sonsuzluğa dek açılan kaynak. Bilgi iç varlığımızda, şuurumuzda yer bulmadıktan sonra ondan faydalanamayız. Bilgi bilgiyi doğurmuyorsa o bilgi kısırdır. Terk edilmek gerekir. Bilgi, nefes alış verişi gibi her defasında yeni baştan yapılan bir hareket tarzıdır. Eğer bilgi yenilenmiyorsa saplanır, önümüzde engeldir. Bunun örnekleri hepimizin önündedir. Onun için Yüce Yaratan ilhamla bizleri o sonsuzluğa açtı.

Düşünce eylem ahdi üzerine gelişir. Nedir ahdetmek? Düşünce yolu ile aldığımı yerine getireceğime bir yüksek huzurda söz veriyorum. Bu bizi korkutuyor. Düşünüyoruz ama eylem ahdi vermiyoruz. Baktığımız görürüz ki dünya yaşamımız da bir takım ahitler üzerine kurulur. O ahitleri vermeyenler ya da tutmayanlar her anlamda sürünürler. Okula gitmek çocuk için oradaki eğitimin gereklerini yerine getirme ahdi değil midir? Bir işe girme, evlenme, çocuk sahibi olma bütün bunlar bu konuda gereken eylemleri yapma ahdi, kendini buna adama değil midir? Bu ahitleri bozarsak bize güven duyulur mu, yaşamda yerimiz kalır mı? Kısaca var oluş bir eylemler sözleşmesidir, ahdidir. Ahdini tutmanın karşılığı binbir zenginlik, gelişme, sistem içinde yer almadır. Aksi ise karanlık ve sefalettir. 

Ahit verme ve ahdini tutma şuurda yükseliştir. Biz bu halimizle O GERÇEK içinde en küçük noktayız. Bilincimiz anlayışımız o en küçük noktanın çevresi kadardır. Düşünce ve eylem zinciri bizi başka noktalarla birleştirecek ışık büyüyecek ve sonunda başka bir düzende doğmak nasip olacaktır. Bilgiler teslimiyet bekleyen gerçeklerdir. En küçükten başlayarak eyleminde olacağımız, düşünceler, bilgiler, doğrular, gerçekler, emirler ki bu kelimelerin hepsi aynı anlamdadır ama biz arada fark yaratarak hangisi işimize gelirse onu kullanmaktayız, birleştikçe o nokta halimiz bir büyük evren gözüne dönüşecektir. Bu göz gönüldür. Güç alanı, muktedirlik alanı, sistem içindeki yeri büyüyen, şuurda yükselen varlık bulunuşu ahdi tutmaya bağlıdır. O ahit ki dünyaya doğmadan çok önce verilmiştir de şimdi bir türlü hatırlanamamaktadır. 

Güney Haştemoğlu 1 Haziran 2012

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap