Toplumsallaştırma Karşısında Özgür İnsan

 


 

 TOPLUMSALLAŞTIRMA KARŞISINDA ÖZGÜR İNSAN

 

İnsanlığa rehberlik eden Yüce Bilgi “Siz içiniz gibi dışınıza veriniz. Neyseniz öyle gözükünüz. Sakın göründüğünüz gibi olmaya çalışmayınız. Bu en büyük yanlışlık olur. İkiliğin kapısı buradan açılır.”* diyor.   

Hz. Mevlana “ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” demişti. Yeni bilgi ise ”Sakın göründüğünüz gibi olmaya çalışmayın, bu en büyük yanlışlık olur. İkiliğin kapısı buradan açılır” diyor. O ikilik ki başka bir deyişle içi başka dışı başka olmak, insan olmamızın önündeki en büyük engeldir.

Bizler özgür olduğumuzu sanıyor ama tam tersine içinde yaşadığımız toplumun ortak değerlerine, zihniyetine bağlı olarak düşünüyor ve kendimize bu zihniyete uygun bir dış görünüş düzenliyoruz. O zaman yaşam bir tiyatroya dönüşüyor. Kendimize uygun gördüğümüz bir rol ve o role uygun kostümlerimiz var. Genelde bu rol ve kostümler toplumun bize biçtiği, bizde kabul ettiği rol oluyor. Eğer böyle değilse yadırganıyoruz, dışlanıyoruz veya en azından sıra dışı kabul ediliyoruz. Eğer yaşantımızı bu role bağlarsak gerçek ve özgür yaşamımızdan uzaklaşıyoruz, kendi hayatımızı değil toplumsal zihnin istediği hayatı, taklit yoluyla sürdürüyoruz. Fakat biz asla o giyindiğimiz rol olmadığımız için içi başka dışı başka garip bir varlık oluyoruz. Gerçek ve mükemmel kendimizi özgürce geliştirme şansımız kalmıyor. Bunun bir de bilimsel adı var,  “toplumsallaşma” deniyor. Aile, okul, iş yaşamı, tüm çevre çocukluktan itibaren bizi “toplumsallaştırıyor”!

Ama çıkış yolu var. İçimizi esas almak, içimizde iyiyi, doğruyu ve sevgiyi hâkim kılmak. Gerçekte doğrunun, iyinin ve sevginin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu değerler uzak bir masal ülkesi gibi hepimizin içinde yaşıyor fakat ulaşılması imkânsız bir ütopya gibi bakılıyor. Eğer içimizden biri bu ütopyaya ulaşmayı başarırsa büyük saygı görüyor. Çünkü bunu başarmanın bedelini göze almış ve etrafına çok güçlü bir enerji yaymaya başlamıştır. O artık özgürdür, huzurludur, gereken şeylere gerektiği kadar sahiptir ve dünyaya hizmet eden bilge kişidir. Ve bu durumun bilgisi, müjdesi bize önceden veriliyor. Ancak bunun bir bedeli var! İşte bütün mesele bu bedeli ödemeyi göze alma cesaretinde. Kurtla köpeğin öyküsü gibi. İkilik bu bedeli ödeyince ortadan kalkıyor.

Neden cesur değiliz, neden bu iş bu kadar sancılı? Çünkü önceden bilgisi ve müjdesi verilmiş olmasına rağmen inanmıyoruz. Çocuğun anne ve babasına inancı gibi bir inanç. Eğer inansaydık cesarete gerek kalmayacaktı.

İnanç nasıl sağlanır? İnandığımız küçük doğruların, küçük iyilerin ve küçük hizmetlerin şaşmaz biçimde uygulanmasından doğan gücün gittikçe daha büyük doğrulara, iyilere ve sevgilere açılması ve böylece daha büyük güçlerin ve tabii ki daha güçlü inancın doğmasıyla. İçimiz Emirlere uyduğunda dışta farklı bir role ve kostüme gerek kalmaz, dünya yaşamı da bir tiyatro olmaktan çıkar, gerçek ve özgür bir yaşam içinde O’nun Rızası’na uygun özgürce bir gelişim sürdürür.

15 Ocak 2013

Güney Haştemoğlu

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap