İnsan Özgür mü?

 

İNSAN ÖZGÜR MÜ?

Bir büyük üstat: “İnsan üç yerinden bağlı, bir yerinden serbest bırakılmıştır.”der. Bağlı olduğu yerler; doğumu, doğduğu yerdeki bulunuşu ve ölümüdür. Serbest bıraktığı yer ise kendisine büyük bir nimet olarak verilmiş olan akıldır. O; düşünce yoluyla aklını serbestçe kullanıp, tecrübeleriyle zenginleştirebilir. Bu yol insana açıktır. Çünkü insan varoluşundan bu yana edindiği tecrübelerle iyiyle kötüyü birbirinden ayırt edebilecek seviyeye gelmiştir. Seçim kendi elindedir.

Bağlı olduğu yerler ise, bilmediği bir yerden gönderilerek, seçimi kendisine ait olmayan, yine bilmediği bir zaman ve mekâna insan varlığı olarak gelmesidir. Bundan sonra kendince malum olmayan bir zaman süresinde, bulunacağı yerlerde karşısına çıkarılan türlü çeşit olaylarla yoğrulma dönemini yaşar. Ve sonunda yine gideceği yeri bilmeden ölür. Bu üç olayda insanın hiçbir hâkimiyeti yoktur. Sadece dünya yaşamı döneminde, aklı ermeye başladıktan sonra aklını kullanma ya da kullanmama serbestisi vardır. Aklını Yaradan’ın muradına uygun olarak iyide ve hayırda kullanabilenler, bulunuşlarının amacı olan gelişme (tekâmül) yönünde mesafe katedenlerdir. Aksine, kötülük yapanlar ve kötülüğe alet olanlar ise, kendilerine verilmiş olan değerli imkânı boşa harcamış, yitirmiş ve sonunda zarara uğramış olanlardır. Zarar şuradadır ki, kaybedilen zaman onları telafi yolunda bu yaşamlarından daha zor sınavlarla karşılaştıracaktır.

Bu üç yerden bağlılık, bir yerden serbestlik kuralı yalnızca bu dünya yaşamı için değil, varlığın tüm varoluş süresinde geçerlidir. Çünkü ölüm bir değişim/dönüşümdür; şimdi bilmediğimiz bir yerde yeniden doğuştur. Varlık yeni doğduğu ortamın koşullarına göre yanında taşıdığı aklının ve tecrübelerinin sonunda vardığı olgunlaşmanın ya da gerilemenin kendisini soktuğu yeni duruma göre bedensiz yaşamını sürdürecektir. Ve o âlemi yönetenlerin takdirince yeterli bir süre sonra oradan, bedenli ya da bedensiz, başka bir ortamda var olmak üzere ayrılacaktır. Yani orada ölecek, yeni vasatında doğacaktır. Bu döngü insandan sorumlu yönetici mekanizmaların kararlarına bağlı olarak tekrarlanacaktır. Bundan sonrasını bilmek insanın bilgi sınırlarının dışındadır. İnsanları irşatla görevli büyük sistemlerin tebliğlerinde, “Biz, size ve bize ne yapılacağını bilmeyiz” denilmektedir. Bu durum tüm bilginin yaratılışa açık olmadığını göstermektedir; Yaratan’ın kendine has bilgileri olduğu mutlaktır. Varlık ancak kendisine müsaade edilen kadarını bilebilir.

Bütün bu gerçekler karşısında, artık iyiyi kötüden ayırabilen günümüz insanının tutumu nedir? Parodoksal olarak şaşkınlıkla görürüz ki, bunca bilgiye rağmen Dünyadaki insanların çoğu sadece Dünya varoluşunu kabul etmekte, öncesini ve sonrasını yok saymakta, daha doğrusu inanmamaktadırlar. Buna ek olarak tüm varoluşlarının bu Dünyadakinden ibaret olduğunu ve yaşamları süresince her istediklerini yapabileceklerini sanmaktadırlar. Oysa bir tek misal bile bunun böyle olmadığını görmeyen gözlere gösterecek açıklıktadır.

İnsan uyuduğu andan itibaren rüyalar âleminin bir varlığıdır. Hangi rüyayı görmek ya da görmemek onun elinde midir acaba? Hoşlandığı, hoşlanmadığı her türlü rüyadan tutun da, bin bir sıkıntıya sokan korkunç kabuslara kadar hangi rüyasının üzerinde en küçük bir tasarrufu vardır? Hiç birisinde en küçük bir söz hakkı yoktur tabii. Başka ispat aramaya gerek yoktur. Sadece rüyada değil, uyanık yaşamında da sürekli girdiği sebepli/sebepsiz çeşitli durumlar da bunu anlatmaya yeterlidir. Ama kafasını kuma sokmuş deve kuşu misali insanları insanlıklarının dışına çekmek çok zordur. Bunun için gerçeklere yaklaşmak istemezler. Onlar, insanların içlerindeki rüzgârları idare eden sistemsel mekanizmaların var olduğunu öğrenmedikçe bu tutumlarını değiştirmeyeceklerdir.

Osman Türkmenler  14 kasım 2010

Yazının sorumluluğu yazarına aittir

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap