İnsana İnanç Gerekli mi?

 


İNSANA İNANÇ GEREKLİ Mİ?

"İnsanların inancı yoksa acaba ne işe yararlar? Bir araç bir güç kaynağına bağlanmazsa yol alabilir mi?" K o n f ü ç y ü s

Başlıktaki ve alt başlıktaki "inanç" kelimesinden kasıt manevi inançtır. Yani imandır, itikattır. Bu inanca düşünerek kat edilen bir yoldan ve akıldan gönüle kurulan bir köprüden geçerek varılır. Böyle bir inancın dogmatik hiç bir yanı yoktur. Düşünce insana hastır. İnsan, Yaratan'ın Kendisinden verdiği akıl ile düşünür. Tek Var Eden, insanın düşünmesini, düşünerek kendi yolunu kendisinin bulmasını istemiştir. İnsanın Dünya yaşamında başarılı olması, kendisine bahşedilen düşünce kudretini,kendisinden beklenildiği gibi kullanmasına bağlıdır. Doğru düşünmek ona bilgilerin saklı olduğu yolu gösterecek, o bu yoldan gerçeklerin bilgisine ulaşacaktır. Sabırlı ve metodlu bir düşünce sistemi izlerse bilgi bilgiyi açacak, böylece bildiklerinden bilmediklerine erişecek ve bilgisel hiyerarşi ona kendisini açık edecektir. İnsana çizilen tek öğrenme yolu budur. Bütün insanlık şimdiye kadar bu şekilde bilgi sahibi olmuştur. Bundan sonra da ancak böyle öğrenebilecektir. Bir zamanlar dünyanın geçmişinde de, düşünebilen inançsız kimseler bu yolu kullanarak gerçek inananlar olmuşlar ve Dünyayı kendilerinden sonrakilere gelişmiş olarak hayırla bırakmışlardır. Dünya yaşamından amaç, sonsuz gelişim sürecinde bir ara kademe olan Dünyasal eğitim safhasını başarı ile geçerek, Dünya sonrası kademeye hazır olmaktır. Dünyanın bu gün içinde bulunduğu büyük değişim, barındırdığı bütün varlıkların gelişimi yanında, insanları insanüstü varlıklar olmaya hazırlamaktadır. Bu nedenle insandan akıl kapasitesini sonuna kadar kullanarak derin düşünmesi, yüksek düşünmesi ve engin düşünmesi istenilmektedir. Düşünce, insanı kitlesel şuurun aldatıcılığından gerçek şuura doğru yönlendirecektir.

Manevi inanca ulaşmak illa aklın sınırlarını zorlamayı gerektirmez. Kendisini ve çevresini görebilen, izleyen ve düşünen ortalama zekaya sahip bir kimse, gerek kendisinin, gerek içinde bulunduğu çevrenin ve koşulların bir Var Edeni, bir amacı olması gerektiği sonucuna rahatlıkla varabilir. Bunu kabul etmeyenler, buna inanmayanlar düşünce yolunu yanlış kullananlardır. Görmesini bilmeyenlerdir. Toplumların bilimsel ve entellektüel kesimlerinde "ateist" denilen inançsızlar daha çok olagelmiştir. Bunda, zamanında Yahudilik ve Hristiyanlığı tekellerine alan zorba din adamlarının akla, bilime ve insanlığa aykırı tutum ve eylemleriyle İslamlıktaki yozlaşma da etken olmuştur. Bilimsel gerçeklerin engizisyonca reddedilmiş olması, daha sonraki aydınlanma döneminde ise, tersine, her şeyin madde ve maddesel bilimle açıklanabileceğinin sanılması, yeni bilim insanlkarını maneviyattan kopartmıştır. Bu uzaklık halen devam etmektedir.

İnanç olmadan bir yere varılamaz. İnançsız insan bedenli yaşamında da, bedensiz yaşamında da geleceği olmayan bir varlık gibidir. Onlar ya amaçsızdırlar, ya da hiç bir gerçek değeri olmayan geçiciliklere kapılarak sürüklenen sanki yaşamlardır. Adeta yok gibidirler. Ne zaman ki, ezelden ebede uzanan sonsuzluğa sahip bütünlüklerin birer parçası olduklarını ve o bütünlüklerin hepsinden birer parçayı da kendilerinde taşıdıklarını öğrenmeye ve hissetmeye başlarlar, gerçek inancın kapıları önlerinde belirmeye başlar. Artık onlar varlıklarının gerçeğini ve gerçek görevlerini idrak ederek üzerlerine yazılı eylemlerine başlayacak noktaya yönelmiş, yöneltilmişlerdir. Diğer insanlarla beraber uzun zamanlar sürecek evrimlerinde giderek daha yüksek, daha yüksek inançların sahibi olacaklar ve kendilerine biçilen rollerini oynayarak Tek Var Eden'in bütün insanlık için öngördüğü yere birlik olarak varmak üzere gerçek yoluna çıkacaklardır. Bir nokta ilginçtir: İnsanların o ana kadarki, yanlış gibi görünen yaşamları da, bu noktada olmalarına hizmet etmiştir. Çünkü evrende amaçsız ve murat edilen sonuçta etkisi olmayan hiç bir şey yoktur.

Osman türkmenler 1 kasım 2011

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap