Kanıksamak İyi Değil

 


KANIKSAMAK İYİ DEĞİL

"İçinde durgun bir su birikintisi değil,
sürekli bir kaynak oluşturmak için ne yapmalısın?
Özgürlüğüne, sevecenlik, yalınlık ve alçakgönüllülüğüne
sıkı sıkıya bağlı kalmalısın."
Marcus Aurelius  

Kanıksamak: tekrarlanan bir şeye alışmak, bıkmak, usanmaktır. Tekdüzelik, yeknesaklık ve rutin oluşlar kanıksamayı doğurur. Kanıksama sadece iyi ya da kötü durumların sonucu değildir. Robotlaşmış her durum kanıksamayı davet eder. "Bal yiyen baldan bıkar." denir. Bu nedenle materyalizme kapılmış konforlu yaşamlarda kanıksama daha çok görülür. O düşünce çerçevesinde yapılacak her şeyi deneyen insanlar için önce kanıksama, bunalım, depresyon adeta kaçınılmazdır. Basının magazin haberleri bunlara örnektir. Bu yüzden intihar oranı, gelişmiş materyalist topluluklarda daha fazladır. Gelişmemişliğin, felaketlerin ve dar görüşlülüğün hakim olduğu toplumlarda da kanıksama, hiç bir şeye değer vermeme, her şeye boş verme ve oluruna bırakma vardır. Öyle ki ölüm dahi anlamsız gelir o insanlara. Bu düzeyde baş sorun eğitimsizlik ve en ilkel ihtiyaçların dahi karşılanamamış oluşudur. Vasat toplumlarda da kanıksama vardır ama diğer iki aşırı uca göre daha ılımlıdır.

O halde düşük düzeyli toplumlarda kanıksama sorununun baş nedeni ekonomik, diğerlerinde politik ve sosyolojiktir. Bu değerlendirmede konu yalnızca kişisel yönden ele alınmıştır. Biliniyor ki, insanın kendini yetiştirmesi en büyük değerdir. O nedenle alt başlıktaki "özgürlük" gereksinimi önemlidir. Ancak özgür insan aklını ve düşüncelerini serbestçe geliştirebilir, çevresinden gerektiği gibi yararlanabilir. Sevecenlik, yalınlık ve alçakgönüllülük; hemcinsleriyle ve doğayla en iyi ilişkiyi kurmada ve kendisini en doğru biçimde ifade etmede ona yol gösterir. Çalışmalarıyla doğru ve eğriyi ayırt etmeyi, bilgisiyle yerince bulunmayı öğrenir. Bir defa bu yola girmiş olup değişme ve yeniliklerin tadını tadan için artık boş düşünce ve boş vakit yoktur. Onun için sorun, yapacaklarına yetişme sorunudur. Nerde kaldı ki tekrarların kısır döngüsüyle kanıksamaya kapılmak!

Marcus Aurelius'un girişteki benzetimi çok güzel; İnsanın kişisel görevlerinin başında içini engin, zengin, derin ve hareketli kılması geliyor. Çünkü her tür durgunluk; bozulma, kokuşma ve zararlı bir yok oluşu getiriyor. İnsanın bundan kurtulması için, kendi içinde taptaze kaynaklar oluşturması gerekiyor, canlı ve yepyeni kaynaklar. O kaynaklar önce sahibini diriltiyor dipdiri yapıyor, sonra etrafa yayılıyor. Aslında bu, insanın sorumluluğudur. O, bunun için var edilmiştir. Bunu yapanlar var oluş nedenlerini yerine getirenlerdir. Onlar böyle davranamayanlara hizmetle görevlidirler; diğerlerine örnek olmak ve onları da aynı yola sokmak için.

Geçen zamanın incelenmesinde, başlangıcından beri insana bunu başarması için yardımlar yapıldığı, yol gösterildiği ortaya çıkıyor. Ama ne yazık ki bunu görüp takdir edenler ve bu görevi benimseyenler hep az olmuştur. Bunun için insanlığın ilerlemesi çok yavaş gerçekleşmektedir. Her türlü ispata gözlerini kapatanlar, görmemekte direnenler zamanı uzatmaktadırlar. Az sayıdaki uyanışlar henüz kritik kitleyi oluşturacak yoğunluğa ulaşamamıştır. Diğer yandan her şey insana göre cereyan etmemekte, onu beklememektedir. Evrenin kendi periyodları, kendi devri oluşumları vardır. Bugün, Dünya'nın dahil bulunduğu uzay bölgesinde kozmik bir değişim gerçekleşmekte, bir boyuttan başka bir boyuta geçilmektedir. Bu geçişe insanlar bulundukları durumları ile gireceklerdir. Yani gelmiş oldukları, kendilerini getirmiş bulundukları tekamül seviyesi, her bireyin geçeceği yerin anahtarıdır. Her insan kendi anahtarına uyan kilidi açacak ve girdiği yerde "neden ben buradayım?" diyemiyecektir. Bu safha elbette her varlığın sonsuz yolculuğunda kendi ihtiyarı ile bulunmuş olduğu yeri ifade etmektedir. Bundan sonrası ise varlığın bilgisi dışında bulunmaktadır.

Osman Türkmenler  1 Temmuz 2012

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap