Değerler (2)

 


DEĞERLER (2)

Kendinize kazandıramadığınız hiç bir değer öz malınız olamaz.

 

"İnsan ruhu geçirdiği hayat maceralarının tortularıyla ağırlaşmış bir ihtiras kervanıdır. Çöllerden geçer, vahalardan geçer, bitip tükenmeyen bir yoldadır. Yüklerini indirir, tekrar daha değerlilerini yüklenir ve yine aynı mukadder... O bilir ki, dünyada bir şey bırakmadan bir şey alınamaz. Fakat her zaman farketmediği hakikat şudur: Bıraktığından daha kötüsüne kapılmak... Pazarlarınız böyle aldanışlarla doludur. Gerçek cevheriniz insanlık olduğu halde, onu gizler, maksatlarınıza alet eder, fani değerlerle değiştokuşa kalkarsınız. Geçici bir misafirlikten güzel bir izlenimle ayrılmak varken, ev sahibinin eşyasını çalarsınız. Ev sahibi görmektedir bilmektedir. Ve sizin de şu kanaate varmanızı ister: Çaldıklarınızı nereye götürürseniz götürün, asla sizin olmayacaktır. Ruhlarınıza malolmayan hiç bir şey asla sizin değildir. Yani iradelerinizin ruhunuza kazandırmadığı hiç bir değer size değer kazandıramaz." (M u s t a f a M o l l a - 1949)

Yaratılan çok sayıda türden biri de insan. İnsanda "kendi varlığını fark etme" hassası var. Kendine ait gördüğü ve hissettiği bazı yönleri için o "bu ben'im, bu bana ait" diyebiliyor. Kendisi ile kendisi olmayan arasına bazı sınırlar koyabiliyor. Ve davranışlarını bu ayırıma göre düzenliyor. Ama ilk büyük sınavını, kendisi var saydığı varlığının aslında katmanlar halinde olduğunu görmesi ile vermeye başlıyor. Bu durumda gerçek kendisinin hangi unsur ya da unsurlardan oluştuğu şaşırtıcı problem olarak karşısına çıkıyor. Ve asıl güçlük, unsurlarına ayrılacak "kendisi"nin statik - sabit bir varlık değil, devamlı değişen hareketli bir şey oluşundan kaynaklanıyor. Bu sorunun tek başına üstesinden gelmesi mümkün değil. Ancak kendi nesline binlerce yıldır öğretilen bilgilerden yararlanarak bu zor probleme çözüm bulmaya uğraşabilir. İnsan şimdi bu noktada. Aldığı bilgiler arasında, kendisinin var oluşundan beri geçirdiği iniş - çıkışlarla ilgili tarihsel bilgiler de mevcut. O şimdi bütün bilgilerini değerlendirerek sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor.

Yukardaki celseye paralel olarak kısaca anlatılan insanın düşünsel gelişimi, onun almış olduğu mesafenin küçüklüğünü gözler önüne seriyor. Gerçekten de, insan, yaklaşık 3.500 yıl önce başkalarına zarar verecek eylemlerinden artık vazgeçmeye ve Tek Mutlak Otoriteye kesin itaate çağrılmıştır. Bugün gelinen safhada, diğer varlıklara zarar vermemesi yanında, aksine onlara yardım etmesi, daha da ilerleyerek hizmet etmesi gerektiği Yaratan'ın emri olarak bildiriliyor. Asıl vazifesinin bu olduğu söyleniyor ona. Ayrıca, üzerine vazife olmayan şeylerden uzak durması, yardım ve hizmet görevini kolaylaştıracak özelliklerinin ise varlığının derinliklerinde gizlenmiş olduğu, onları bulup çıkarması ve kullanması isteniyor, bunun yolu gösteriliyor. O şimdi biliyor ki, çıkarıp kullanacağı özellikler ancak şuurlanarak tekamül ederek elde edeceği değerlerdir. Ve yine bu değerler her insanın gayreti çabası oranında varacağı ve eyleme dökeceği şeylerdir.

Bu emrin yerine getirilmesinde başarılı olanlar, kendilerinden bekleneni yapmış olacaklar. Onlar hakkında bildiğimiz tek şey, daha üst bulunuşlara varacaklarıdır. Başaramayanlar, kaçırılan zamandan sorumlu olacaklar, yapmaları gerekeni borç olarak sırtlarında taşıyacaklar ve ödeyene kadar borçlarından kurtulamayacaklardır.

Osman Türkmenler 1 Eylül 2012

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap