Kölelik - Özgürlük

 

KÖLELİK - ÖZGÜRLÜK

"Bir bende ki azad ola elbet olur şad,

Amma ki senin benden olur şad." (Naci Ahmed Dede)

"İnsan insanın efendisi olamaz." (Epiktetos)

Dünyevi anlamda köle, birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimsedir. Yüzyıllarca büyük bir insan kesimi diğer insanlar tarafından köle olarak kullanılmıştır. Ancak aydınlanma çağıyla beraber doğal olmayan bu durum yavaş yavaş yasalarla ortadan kaldırılmıştır. Bugün görünüşte eskisi gibi olmasa bile insanlardan ve insan gruplarından hala köle olanlar vardır. Başta ekonomik zorunluklar pek çok insanı köleliğe zorlamaktadır. Şuursal gelişmemişlik ve yanlış inançlar da köleliği sanki meşrulaştırmıştır. Öyle ki bazıları köleliği özgürlük sanmaktadır. Çünkü gerçek özgürlük, sanıldığı gibi her isteyenin istediğini istediği şekilde yapması değildir. Bu anarşidir. Gerçek özgürlük, bilinçli sorumluluklar üzerine bina edilmiştir. Gerçekten özgür olan kişi aklına eseni değil, zamana ve koşullara göre sadece yapması gerekeni doğru olarak yapandır. Bundan, gerçek özgürlüğün ön şartının belli bir olgunluk düzeyini gerektirdiği anlaşılır. Bunun dışındakiler kendilerini özgür zannedenlerdir. Alt başlıktaki beyit bunu doğrulamaktadır. Özgür olmanın yegane çaresi, Evrenin tek yaratıcısının mahlukları için koyduğu kurallara uymak ve O'na bende olmaktır. İnsanlara gerçekleri bulmaları için bu kuralları öğretecek ve uygulatacak öğretiler yanında ayrıca bir çok yaratıkta bulunmayan akıl verilmiştir. Öyleyse insan hakiki özgürlüğüne yalnızca Yaratan'ına bende, yani kul köle olmakla ulaşabilir. Bu da O'nun emirlerine uyarak olur. Başka türlü değil.

Yaklaşık 2.000 yıl önce Roma İmparatorluğunun doğusundaki topraklarından Denizli/Pamukkale'de doğan ve kendisi de çocukluğunda köle olarak satılan Epiktetos, daha o zamanlar "İnsanın insanın efendisi olamayacağını" söylemiştir. Bu doğrudur. İnsan insanın yardımcısı olarak, yol göstericisi olarak ona faydalı olmalı ama hükmetmeye kalkmamalıdır. Hemcinsine yapacağı en büyük hizmet budur. Kendini bilmeye, dolayısıyla "kendi kendisinin efendisi olmaya" teşviki, bir insanın diğerine önemli katkısıdır. Bunun için eskilerden birisi:

"Ademe adem gerektir, adem etsin ademi,
Adem adem olmayınca netsin adem ademi."

beyitiyle bu gerçeği çok güzel dile getirmiştir. Kendi kendisinin efendisi olabilen insan, "kendini bilen, Rabbini bilir." sözü gerçeğince kendini doğru yerine getiren insandır. Ve doğru yerini bulmak her insanın görevidir.

Tekamülü, insanın yerini doğru olarak bulmakta başarılı olmasına bağlıdır. Bugünün insanı geldiği bilgi seviyesiyle sadece başkalarına zarar vermemek değil, aynı zamanda onlara yararlı olmak durumunda olduğunu bilmektedir. Fakat önünde aşması gereken iç ve dış engeller, yapması gereken mücadeleler vardır. O bunları çabalarıyla aşacaktır. Materyalizm, teknoloji, geleneksel kültür onu dışardan zorlayan engellerdendir. İçindeki engeller ise sahte gerçeklikleri ve egosudur (nefsidir). İnsan, egosunu ve onun kendisine telkin ettiği aldatıcı şeyleri fark ederek gerçeklerden kopmamak zorundadır. Mevlana ego için: "Yapacağın işte nefsinle meşveret etmek (egona danışmak) ve ne derse aksini yapmak kemaldir." demiştir. Halk arasında "nefsi terbiye etmek"ten bahsedilir. Demek ki nefis yok edilecek değil, terbiye edilecek bir şeydir. Nefse eziyet etmek, zorlamak geri tepen bir davranış olur. Onu ikna ederek doğru yerinde tutmaya çalışmak gerekir. O öldürülemez. Çünkü varlığın bir parçasıdır. Gerek iç gerek dıştan gelen engellere akılla, bilgiyle ve soğukkanlı bir kararlılıkla karşı konulabilir. Egonun empozelerini yok sayarak bir yere varılamaz. İradesi bu konuda insana büyük yardımcıdır. İradesini kullanabilen insan kölelikten kurtulmuş, özgürlüğüne ulaşmıştır.

Osman Türkmenler 2 Ekim 2012

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap