Neden Beraberiz?

 

NEDEN BERABERİZ?

Bu soru'nun daha açılmış şekli: "İnsanların niçin bir arada yaşadıkları?" konusudur. Bu, zorunluluktan mıdır; korkudan mıdır; istekten midir; ihtiyaçtan mıdır; kolaylıktan mıdır; iç güdüden midir; çevrenin yönlendirmesinden midir; ezoterik bilgideki, tek bir varlıktan ikincisinin var edilip ondan nesli devam ettirecek diğerlerinin meydana getirilmesinden midir; insanların karşılıklı haklarla birbirlerine bağlanmış olmasından mıdır yoksa her şeyin bir bütün oluşturmasının yaşanılan maddi ortam bağlantısından mıdır? Sorular daha da çoğaltılabilir. Bu soruya cevap aramak için uluslararası bilimsel toplantılar düzenlenmekte fakat herkesi tatmin edecek bir cevap bulunamamakta, ana soru ortada kalmaktadır.

Artık biliniyor ki, tek başına yaşamını devam ettirebilen bir insan yoktur. Hayvanlar ve bitkilerden yaşamlarını yalnız sürdüren bir iki istisna dahi türlerini devam ettirebilmek için bile olsa yalnızlık kuralını bozmak zorunda kalmaktadır. Edebiyatta isim yapmış "Robenson Crusoe" gibi düşünme denemeleri "aslına rücu" anlamında topluma dönüşle sonuçlanmaktadır. Demek ki varlıklar için "yalnız kalmak" diye bir şey yoktur. Bu bütün yaratılanlar için geçerlidir. Beraber olmak varlıkların sadece kendi türlerinden olanlarla birliktelikleriyle kayıtlı değildir. Pek çok tür, cins, varlık nevi bir arada bulunmaktadır aslında. Çünkü aralarında bilinen-bilinmeyen alış verişler vardır. Bu ilişkiler madde ile, fizik büyüklüklerle, hatta boyutlarla sınırlı değildir. Ve bu sınırsızlıklar bilinen sınırların çok ötesine uzanmaktadır. Çünkü her varlığın -bilmese de- iki ana fonksiyonu vardır:

a) Tamamlanmak,
b) Tamamlamak.

Evrende hiç bir şey gereksiz ya da fazlalık değildir. Her şey birbiriyle ilişkilidir. Ayrıca her şey Tek Yaratan'a nazaran eksikli olduğundan ve hep öyle kalacağından, tamamlanma ve tamamlama eylemleri sonsuz bir süreçte cereyan edecektir. Bu eylemlerin adı gelişmedir, tekamüldür.

Ancak, herşeyde olduğu gibi tekamülde de sistematik bir yürüyüş, usuller dairesinde gelişim vardır. Bunun için insanın her an bulunduğu yerden, kendisine yakın olandan başlaması ve devam etmesi gerekir. Etap etap ilerlenecektir. İçinde yaşanılan maddi ortamda maddi bedenlerle kazanılan deneyimler kabadan süptile doğru bir seri tesir iletirler. İncelen etkiler daha geç daha güç hissedileceklerdir. Ama mutlaka yer yapacaklardır. Kazanılanın kaybedilmesi söz konusu değildir. Ta ki bulunulan safhanın amacı gerçekleşinceye kadar. Sonra takibeden yeni safhanın şekillenmesi başlayacaktır. Ve böyle devam edecektir muradolunan yere ve zamana kadar.

Bilinen tarihe bakıldığında insanların sırasıyla aile, avcı-toplayıcı grupları, tarıma geçiş, zanaatkarlık ve el sanatları, tarım ve hayvancılık, feodal yapıdaki ekonomi dönemleri, arkasından sanayi devrimi dahil bütün geçmişlerinde hep bir arada yaşadıkları, topluca yaşama olgusunun giderek büyüdüğü görülmektedir. Günümüzün gelişmiş teknoloji çağında ise toplumlar halinde yaşama dışında başka bir alternatif düşünülmemektedir. Bunda, "Birlikten kuvvet doğar" kavramının maddi anlamdaki yeri kadar, iş bölümü, ihtisaslaşma, ihtiyaçların çoğalmasıyla çoğalan ihtiyaçların bu düzende daha rahat karşılanması ve konforlu yaşama alışkanlığının payı vardır. Yakın zamana kadar var olan köleliğin resmen kaldırılmasıyla emek özgürleşmiştir. Fakat insanın insanı sömürmesi, ezmesi devam etmektedir. Bu eziyet öyle büyümüştür ki, eskiden fertler fertleri köleleştirmişken, şimdi başka görünümler altında ve çeşitli bahanelerle toplumlar toplumları, milletler milletleri kendi ekonomik çıkarlarına köle etmektedir. Üç-dört bin yıldır insanın gelişmesi olarak değerlendirilen değişim, esasta önemli bir iyileşme sağlamamış, sadece küçük değişikliklerle kalmıştır. Yazılı geçmişe damgasını vuran şu tespit ne kadar üzücüdür: "İnsan, işkenceyi icat eden ve adını koyan yegane amildir." Bu ifadenin yanlış olduğunu kim söyleyebilir?

Konuyu daraltarak denilebilir ki: İnsanlar topluluklar halinde yaşamaya hükümlü kılınmıştır. Ama insanın insana zulmü devam etmektedir. Daha da edecektir. Yapılan İlahi yardımlar ve gösterilen yollarda iyiliğe yönelenler, kurtuluşa doğru yol bulanlardır. Kötü olmakta, kötü kalmakta direnenler, geçici fakat uzun bir süre yalnızlıklarıyla yanacak olanlardır. Onlar ne zaman ki kötülükten iyiliğe dönecekler, ancak o zamandan sonra İlahi Şuur'dan nasip alabilecekler ve beraberlikte yer bulabileceklerdir. Bu, zor yolu uzun yolu seçmektir. Ancak takdir edilen uzak bir son'da bütün insanlar bir ve var olacaklardır. Bu O'nun Bir'liğidir. Şair güzel söylemiştir: "O'nunla var oldunuz, O'nunla gerçeksiniz. O'ndan kopup geldiniz, O'na döneceksiniz." Şimdi yaşanılan dönem, bir boyut değiştirme, bir geçiş dönemidir. Akıllarını ve gönüllerini birlikte kullananlar, kolay yolu benimseyenler, uzun ve sarp zaman yolunu kullanmayanlar olacaklardır. Ne mutlu kısa yolu tercih edenlere!

Osman Türkmenler
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap