Ben Geldim V

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim
(5)

Okuduğu bilgilerde yaşamında ilk defa tanıştığı çakralardan bahsediliyordu ve onları tanımak istiyordu. Yeniden kitapçılara koştu. Zihni aç bir mideye dönüşmüştü. Her an yeni bir şey istiyor, isteği karşılıksız kalınca onu durmadan hatırlatmaktan kaçınmıyordu. Verilen her bilgiyi yargılamadan kabul eden zihninde şimdi farklı bir uyanma vardı. Adam bunun üzerinde düşünüyordu yolda yürürken bile. Bilginin de canlı olduğunu düşündü uzun bir süre. İnsanlığı tutsak eden frekanstan kendini ışıkla kurtardığında zihninin bambaşka bir aktivite kazanacağını hissediyordu bilmenin ötesinde ve bu onu mutlu ediyordu; Hissetmek, bir zaman öncesinden farklı olmak, incelmek.  Geçmişi hatırlamak, daha güçlü bir frekansta titreşmek DNA’nın insandan uzaklaştırılan on iplikçiğinin içinde gizli olan bilgilerin kaynaklarına kavuşmakla mümkün olacağına göre, şimdi öğrenmeye çalıştıkları o bağlantıya gidecek yolun ilk adımlarımıydı?

Yeni kitaplarını okuyordu, hayatında onları okuyacak zamana fırsatlar yaratarak. Dünyasal diplomalar fazla bir gelişkinlik sağlamıyordu insana, bunu farklı bilgileri okudukça daha iyi anlıyordu. Her şeyi bilmesine olanak olmadığını anlasa da, içinde bir yer bunu kabul etmiyordu. Biliyordu ama onların gizlendiği yere giremiyordu. Şimdi kitapları okuyarak bildiklerini hatırlamaya çalışsa da, on- on beş kitapla bu kazancı elde edemeyeceğinin de farkındaydı. Düşünmeliydi hem de çok. Önce tüm çakra bilgilerinin neden uzak doğu kaynaklı olduğunu düşündü. Bilgi neden oradan filizlenmiş ve açılmıştı. Onların diğer insanlardan farkı neydi hem fiziksel hem de zihinsel olarak. Sonra hatırladı birden insan dünya için yaratılırken, dünya dışı gelişkin sistemlerin genetik ustalarından alınan pek çok genin insanda mevcut olduğunu. Zaman içinde insan çok değişime uğramış olsa da hala o genler varlığında gizliydi mutlaka. Yaratıcılar dünya üzerinde benzerlerini mi yaratmak istemişlerdi. Bu nedenle mi farklı ırklar ve farklı gelişkinlikler vardı dünya da? Evrenin bir yerinde yaşayan çekik gözlüler, bilgiyi, ince sanatı yarattıklarına armağan ederken, ejderhayı da sembolleri olarak mı onlara bırakmışlardı? “Ya diğerleri” diye düşünüyordu, “siyahlar, kırmızılar, beyazlar. Siyah, beyaz, kırmızı ve sarı; mavi ve yeşil ırklar neden yoktu. Düşüncelerinde senaryolar geliştiriyordu. Mavi ve yeşil dünyayı temsil ediyordu. Var olan güzelliği ve hayatı. Irklarsa onun çiçekleriydi. Belki yüz binlerce yıl önce mavi ve yeşil ırklar da vardı, şimdi melez ırkların içsel derinliklerinde yaşayan. Küçük bir çocuk gibi hissediyordu kendini zaman zaman, hayali kahramanlarıyla oyun oynayan.

Düşünmek bir çeşit enerjiyle oyun oynamaktır. Enerjiye istediğiniz biçimi vermek, onu kullanmaktır. Tüm Yaratılış biçim almış enerjidir. Ve insan enerjiye istediği biçimi verebilir dünyasal gelişim formülü içinde. İki sarmallı insan onunla belli düzeylerde oynayabilir. Bilgi ve bilginin açılımları insanda yer buldukça değişim başlar. Adam çakra bilgisini bunun için önemli buluyor ama hangi yoldan onun gerçekliğinde yer alması gerektiğini bilemiyordu. Sıkılıyordu açamadığı bilgiler karşısında ve daha önce yaşadığı inanç seviyesinin rahatlığını arıyordu. Ona ailesinin ve toplumun öğrettiği her şeyi kabullenmişti. Kabullenmek sadece bilgisinde kalmış, yaşamını onlar içinden yaptığı tercihlere göre yaşamıştı, toplumla ters düşmemek için. İnsanın gerçekliğinden ne kadar uzak olduğunun göstergesiydi bu. Bir şeyleri kendini mecbur hissettiği için yapar görünmek, hatta onu bile yapmamak. Bu karanlığın gücünün DNA’lara bıraktığı miras nedeniyle oluyordu. İnsan ikiyüzlülüğü ve saldırganlığı bu mirasla öğrenmişti. Sevginin olmadığı yerde saldırganlık vardır. Düşünceyle saldırılır, eylemle saldırılır, teknolojiyle saldırılır, zihne saldırılır, varlığın enerji bütünlüğüne saldırılır. İnsan bunaldığında bu saldırılardan birinin etkisindedir. Aradığı rahatlık bu nedenledir. Saldırı karanlığın eseridir ve karanlık hatırlamadığımız geçmişimizde ışıkla hep savaşmıştır.

Adam aldığı notlar arasında bir gün şu cümleye rastladı “Bilinç bilmektir ve bilişiniz sizin İlk Yaratıcıya en yakın yerinizdir. Bildiğinize güvenirseniz içinizdeki tanrıyı harekete geçirirsiniz.” İlk Yaratıcıya yaklaşmak. Bildiklerini hatırlamaya çalıştı yeniden, İlk Yaratıcı bilgi anlatıcılarının çok ender kullandığı büyük harfli Tanrı betimlemesiydi. İlk Yaratıcı kendi içindeki sevgiyle her şeye bilinç bağışlamıştı ve O’ yolculuğunda yine her şeydir. Varolan her şey O’nun içindedir ve her şeyin içinde de o vardır. “O’ kendini bilmek istedi’ bilgisi kısaca bunu anlatır. Okuduğu bu başka kitap ise yeni açılımlar yapıyordu zihninde.

“Çağlar önce Dünya, varoluşun yeni biçimlerini yaratmayı kendilerine amaç edinen büyük varlıkların zihnindeki bir düşünceden ibaretti. Bu varlıkların çoğu, bu evrenin yaradılışını etkiledi. Tanrı ismini verdiniz onlara. Gerçekte İlk Yaratıcıdan çok uzaklaşmış, dünya dışı, ışık taşıyıcı enerjilerdi. Bizler kendimizi İlk Yaratıcı’nın uzantıları olarak görürüz. Sürekli bilgi toplarız, serüvenlere atılırız ve İlk Yaratıcının beslenmesi için yaşamlarımızı daha ilginç ve zorlu kılacak ne gerekiyorsa yaparız. Tasarılarımız ve çabalarımızla İlk Yaratıcıyı besledikçe ona yeni yaratıları hayata geçirmesini sağlayacak daha fazla enerji vermiş oluyoruz.”

Cümledeki “evren” kelimesiyle kastedilenin Dünya olduğunu düşündü. Evrenler içinde bir bebek, büyüyüp evrenler yaratmak üzere hazırlanan. Kim bilebilir ki onun zaten bu işe başlamış olmadığını!..

“İlk Yaratıcının varlığına hiçbir zaman yaklaşamadık. Aramızda en yüksek ışık titreşiminde olanlar bile evrimimizin bu aşamasında İlk Yaratıcının yakınında olma yeteneğine sahip değil. Dünya’da birçok kişi Tanrı ile bir olduğunu hissetmişti. İlk Yaratıcının toplam titreşimi, bu kadar çok bilgiyi barındıramayacağı için fiziksel aracı bir anda yok eder. Sizin için de Tanrı’yı temsil edenler, İlk Yaratıcının tek bir anlık bölümüdür.

İlk yaratıcıya yaklaşmayı mümkün kılan, bilinç evrimi ve bilgiyi barındırmaktır..

Buraya bu zamanda belli bir amaç için geldiniz. İnsan ırkını yeniden düzenleyecek yaratıcı tanrılar geri dönüyor. Bazıları geldi bile. Gezegen defalarca ziyaret edildi. İnsan varlığının tohumu bir dizi deney sırasında buraya ekildi. Tarihin Dünya’daki akışını yaratan birçok etkileyici faktör oldu. Bu gezegen üzerinde milyonlarca yıl var olup iz bırakmadan gelip giden uygarlıklar vardı. Bu uygarlıkların her biri, sizin Tanrı diye adlandırabilecekleriniz tarafından etkilendi. Bunlar müthiş enerjilerdi; neden yüceltilip tapınıldıklarını anlamak zor değil.

Dünya üzerinde bu varlıkların resimleri hiç çizilmedi. Bütün bu tanrılar, yaratıcılık, bilinç ve enerjiyle çalışarak öğrenmek ve kendi gelişmişliklerini ilerletmek için buraya geldiler. Kimi çok başarılı oldu, derslerinde ustalaştı, kimi oldukça yıkıcı yanlışlar yaptı.”

Adam tanrıların bile gelişmekte olduklarını okuyunca şaşırmıştı. Dönüş yine O’naysa ve insan da bu yolculuğun henüz başındaysa!.... Aklı almıyordu büyüklüğü, kimsenin de almadığı gibi. Onun için sımsıkı tutunuyorlardı bildikleri bilgi kırıntılarına. İlerlemeye cesaretin olmaması yerinde saymayı getirir; yerinde saymaksa çürümeyi. Bu zamanda insanların pek çoğu kendini çürümeye bırakmıştır. Toprağa karışıp yok olmak ya da yeni tohumlarla filizlenecek olanlara besin olmak için.

Adam okumaya devam ediyordu.

“Kimlerdi bu eski zaman tanrıları? Gerçeği etkileyebilen ve doğa ruhlarına iradeleri önünde boyun eğmelerini buyurabilen varlıklardı. İnsanlar geleneksel olarak insan ırkının yapamadığı şeyleri yapabilenlere Tanrı demiştir.”

Doğa ruhu, insan ruhu, hepsi ruh denen bilinmezin parçalarımıydı? Ve Tanrı olarak kabul edilen dünya dışı büyük enerjiler ruhun da üstünde bir güce mi sahiptiler ki ona hükmedebiliyorlardı!. Okumaya başladı yeniden, merak, inanmayla inanmama arasında gidip gelişlerle.

“Bu varlıklar birçok toplumun kültüründe kanatlı yaratıklar ve ışık topları halinde resmedildi. Dünya, tanrılarınızın kimler olduğuna ilişkin imalar, ipuçları ve sanat eserleriyle doludur. Bununla birlikte, insanları dilediği gibi kullanmak isteyenler, sizi denetlemelerini sağlayacak bir paradigma yaratmak üzere kendi öykülerini uydurdular. Size bu varlıkların gerçekten tanrılar olduğu, tapınmanız, boyun eğmeniz gerektiği söylendi. Bu paradigma şimdi büyük bir değişimin eşiğinde. Gerçek ortaya çıkacak. Dünya’ ya bakışınızı bütünüyle değiştirecek bir gerçek bu. Görmek istemeyenlerin vay haline! Şokun yansımaları bütün dünyayı saracak.

Bu gezegeni yönetmiş olan yaratıcı tanrılar, çoğunlukla başka boyutlarda varolmakla birlikte fiziksel bir görünüm de alabilirler. Kendilerini beslemek için duygusal travma yaratırken Dünya’yı belirli bir titreşimsel frekansta tutarlar. Kimi varlıklar her şeyden önce yaşamı kutsuyor, kimileri de yaşamı kutsamıyor ve onunla bağlantılarını anlamıyor.

Bilinç bilinci besler. Sizin için bunu anlaması zor çünkü sizler yiyecekle besleniyorsunuz. Bazı varlıklar içinse besin bilinçtir. Bütün besinler kendi gelişimlerinin belli bir noktasında bilinç içerir. Beslenmek için içinize alırsınız onları. Sizin duygularınız başkalarının besinidir. Zarar vermek ve çılgınlık yaratmak üzere hareketlendiğinizde, bu şekilde beslenen başkalarını doyuran titreşimsel frekans yaratıyorsunuz.

Büyük harfli Tanrı bu gezegeni hiçbir zaman varlık olarak ziyaret etmedi. Büyük harfli Tanrı her şeydedir. Sizin sadece, tapınılmak ve kafanızı karıştırmak isteyen ve Dünyayı bir prenslik, bu özgür irade evreninin galaktik sınırında sahip oldukları bir yer olarak gören küçük harfli tanrılarla işiniz oldu.

Baskından önce olağanüstü yetenekleriniz vardı. İnsanın özgün biyogenetik örneği inanılmaz bir bilgi kaynağıydı. Boyutlar arası bir nitelikteydi ve pek çok şeyi yapabilecek durumdaydı. Yaratıcı tanrılar baskına geldiklerinde yerli türün çok fazla bilgi sahibi olduğunu düşündü. Yerli ırk, kendilerini tanrı yerine koyanların yeteneklerine fazlasıyla benzeyen yeteneklere sahipti. Biyogenetik bir müdahale yapıldı ve büyük bir yıkım oldu. Özgün veri tabanları dağılmış ama yok edilmemiş deneysel tür örnekleri getirildi gezegene. Bir zamanlar DNA’nız eksizsizdi. Bilginin olduğu gibi sınıflandırıldığı ve birbiriyle ilişkilendirildiği, aradığınız herhangi bir şeyi anında bulabildiğiniz güzel bir kitaplık gibiydi. Bilginin kaynağından koparılması amacıyla biyogenetik değişiklik yapıldığında biri gelip referans sistemini saklamış, hiçbir düzen kalmamacasına bütün kitapları raflardan çekip yere yığmış gibi oldu. DNA’nız çok zaman önce yağmacılar tarafından işte böyle dağıtılıp karıştırıldı.

Genetik bilginiz bütünüyle dağılmıştı. Bir düzeni yoktu ama hücre içinde bırakıldı. Üzerinde oynayabileceğiniz ve sizi işler durumda tutacak şekilde size kalan tek bilgi, çifte sarmaldı. Çifte sarmal boyunca yer alan pek çok veri tabanı susturuldu, kapatıldı. Böylece pek az veri ile hareket eder oldunuz. Yönlendirilmeniz ve bilincin kendisini büyük harfli Tanrı yerine koyanlar tarafından denetlenmeniz son derece kolay bir hale geldi.

Yaratıcı tanrılar, insan bedenindeki zekâ, tasarı ve şifre demek olan DNA’yı değiştirdiler. Eğer bir şifre, içinde işlerlik kazanacağı bir yere sahip değilse kendisini varlık alanına geçiremez ya da varlık alanında ifade edemez. Sizin şifreniz çok sınırlı bir DNA’nın içine girmeye zorlandı.

Bu zamanda Dünya’da olmanın en heyecan verici yönlerinden birisi de DNA’nızda gerçekleşmekte olan yeni düzenleme. DNA evrimleşiyor. Işık şifreli iplikçikler şeklinde biçimlenen yeni sarmallar bir araya geliyor. Dağılmış bilgi, İlk Yaratıcıdan gelen elektromanyetik enerjilerle bedeninizin içinde bir araya getiriliyor. Bu gerçekleştiğinde çok daha fazla bilgiye yol açan daha gelişkin bir sinir sistemine sahip olacaksınız. Uyur durumdaki beyin hücrelerini uyandıracaksınız. Fiziksel bedeninizi şimdiye dek kullandığınız düşük yüzdeye karşılık bütünüyle kullanabilir hale geleceksiniz.

Çoğu insan, bu enerjiyi hiçbir hazırlığı olmaksızın birdenbire hissetmeye başlayacak. Bilincin yeni yolları, yeni gerçeklikler, yeni seçenekler, yeni yaşama ve varoluş biçimleri yaratır. İşte bu nedenle de toplumunuzun çöküş yaşaması kaçınılmazdır. Zaman çöküyor ve enerji çoğaldıkça çoğalıyor. Enerjiyi bedenlerinize çektikçe bilince giden yollar açılacak, sizin geçtiğiniz yollardan geçmelerine gerek kalmayacak şekilde başkalarına yardım edeceksiniz.

Bilincin yeni yolları, yeni gerçeklikler, yeni seçenekler, yeni yaşama ve varoluş biçimleri yaratır. İşte bu nedenle toplumunuzun çöküş yaşaması kaçınılmazdır.

Yaratıcı tanrılar, uzayda kendi evleri olan uzay varlıklarıdır. Onlar da evrimleşiyor. Yaklaşık üç yüz binyıl önceki el değişikliğinden önce, bilgiyi getirmede ve birçok galaktik sistemi birbirine bağlamada kullanılacak bu büyük bilgi merkezini gerçekleştirmek için özgün ekibin çoğu burada çalıştı. Sonra yaratıcı tanrılar arasında büyük bir savaş oldu. Savaşı öyküleri anlatılan uzay varlıkları kazandı. Burada, İlk Yaratıcının evreninde her şeye izin vardır. Her şeye izin olduğu için birçok ders öğrenildi.”

Adam yaratılışın bu boyutları hakkında pek çok insan gibi hiçbir bilgiye sahip olmadığı için söylenenlere inanmakta zorlanıyordu ama, yine de iki ayrı kaynaktan öğrendiği bilgiler arasındaki bazı bilgiler öylesine birbiriyle örtüşüyordu ki, adeta inanmak için davet ediyordu insanı. İnsanlık tarihinde mitolojiye göre, bilinen tüm tanrılar birbirleriyle savaşmışlardı kadınlı erkekli ve aynı zamanda birbirleriyle evlenmişlerdi de. Hatta insan kızlarıyla bile. Adam onlara hep hikâye gözüyle bakmıştı. Tanrı kavramının ayrı bir yeri vardı gözünde. Onların bu kadar çıkarcı olabileceklerini hiç düşünemezdi. İnsana yaptıkları açıkça hainlikti. Şeytan olarak simgelenen varlık acaba onlar mıydı diye düşündü; insanı yanlıştan yanlışa düşüren. Kitaptaki bir bölüm onun bu bağlantıyı yapmasına neden olmuştu.

“Dünyanın özgün planını parça parça eden bu varlıklar kim? Bizim kimi zaman kara fanilalılar adını verdiğimiz uzay varlıkları kimler? Karanlığın güçlerinden söz ettiğinizde nazik olun. Kötü varlıklarmış gibi söz etmeyin onlardan. Sadece bilgisiz olduklarını ve olması gerekenin bu olduğuna inandıkları için bilgisiz sistemler yarattıklarını anlayın. Bir kez savaştıkları ve kendi kendilerini bilgiden ayırdıkları için şimdi umutsuzca varolan bilgilerine ve var ettikleri şekliyle yaşama asılıyorlar. Bu korku temelli bir yaşam; Bu, diğer yaşamları saymayan, başka yaşamları kullanan bir yaşam. Kim bu varlıklar? Bunlar sürüngen.”

Sürüngen. Adamın aklı almıyordu. Sürüngen tanrı. Hükmeden. İnsanı darmadağın eden, kertenkele, yılan ve daha pek çok sürüngen tanrı. İçi ürperdi. Dünya’da yaşayan cins cins sürüngenlerden acaba hangisi hükmeden tanrıydı?

“Bu uzay varlıkları yarı insan yarı sürüngen. Kim olduğunuzun tarihini açmaya başladığınızda aranızdan bazıları sürüngen anılarına erişim kazanmaya başlayacak. Her zaman insan bedeni içinde bedenlendiğinize inanırsanız yanılgı içinde olursunuz. Kuşkusuz tek bir deneyim geçirmiyorsunuz. Sınırlarınızı genişletmeye başlayın ve pek çok şey deneyimlemeniz gerektiğini bilin. Bütün yaşamın içinde daha vardır.”

Bir zamanlar kendinin de belki bir yarı insan yarı sürüngen olabileceğine inanamıyordu. Aklına mitolojik “Şahmaran” ve yılanlar geldi. Tıbbın sembolü ve kök çakrada uyandırılmayı bekleyen çöreklenmiş yılan sembollü kundalini enerjisi onların enerjisi olabilirdi. Neden olmasın!..

“Yaratıcı tanrılar birçok biçim alır, hepsi de kertenkele değildir. Böcek biçimli yaratıcı tanrılar da vardır. Bizler kuş benzeri ve sürüngen yaratıcı tanrılarla birlikte çalışıyoruz. Bunlar uzaydan gelip pek çok farklı kültürde kuşların enerjisiyle çalıştılar. Mısır, Güney Amerika ve Kuzey Amerika’daki kadim kültürlerin resimlerine bakarsanız kuş ve sürüngenlerin işaretlerini göreceksiniz. Kuşlarla sürüngenler kimi zaman birlikte savaştı, kimi zaman savaştılar. Siz daha fazlasını kavradıkça hikâye daha da ilerleyecek. Tarihinizi anımsamaya başlayacaksınız.”

Devam edecek

1 Şubat 2013

Aysel ongun

Seri tamamlandığında alıntı kaynakları listelenecektir

?

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap