Ben Geldim XXV

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

25

Varsınız gerçek varlığınızla ve bulunduğunuz yerin farkındasınız. Dünyasal bedeniniz, duyu organlarınız yok ama çevrenizdeki her şeyi görmek, duymak, koklamak, dokunmak, hissetmek hali içindesiniz. Düşünebiliyorsunuz, karar verebiliyorsunuz, seçimlerinizi yapmakta özgürsünüz. Dünyada yapamadığınız bir şeyi orada yapmak için hazırsınız. Şuur denen güç üst enerjisiyle, gerçek varlığınızın her yerinde. Dünyadaki yaşam anlayışınızla sınırlı değilsiniz. Sizi gerçeklerden uzak eden tüm perdeler kalkmış. Sanki orada sadece açık şuur olarak bulunuyorsunuz ve gerçeğiniz sadece şuur.

Şuur, O’ bilinmeyen, tanımlanamayan “Ol” Diyenin Yaratılışta en önde yer alan, az da olsa bilinen değerlerinden biridir. O’ tam açıklığıyla bilinmeyene Allah denir, God denir, Tanrı denir, inanca göre başka şeyler de denebilir.

Şuur canlı bir değerdir ve her hangi bir yaşamın var olabilmesi onun varlığıyla mümkündür, o candır bir yerde. . Onun olmadığı yerde hiçbir şey var edilemez. Hiçbir varlık da onsuz olamaz. Yani en küçükten en büyüğe kadar yaratımı var eden, var edişin diğer değişmezleriyle beraber bilemediğimiz bir birlik içinde bulunan şuurdur ve tabii ki bunlar bu günkü bilgilerimize ve şuur seviyemize göre anladıklarımızdır.

Şuurun ve ruhun güç aldığı ve onlarında varlık nedeni olan en büyük değer “ÖZ” dür. . Öz Bilinmeyen O’ Mutlak ve Hâkim Oldurucunun, tüm yaratım gerçekliğinde bulunan, bir anlamda saklı bulunuşuyla bağlantı noktasıdır. Varlığımızdaki O’dur. Yani Yaratılış sisteminin tepe noktasında, tüm diğer değerleri de içlerinde barındıran bu üç değerdir. Bir üçgen gibi düşünürsek tepe noktasında ÖZ vardır; O’nun açılımıyla iki taban köşesinde ise RUH ve ŞUUR. Bugün bilinse de fazla düşünülmeyen farklı üçgenler veya hiç bilmediğimiz, insanlığa hangi yönden olursa olsun bildirilmemiş, yüksek şuur varlıkları için farklı bağlantılar vardır ve tüm bu bağlantılar Mutlak Şuur’un eseridir. Bu gün isimlendirdiğimiz şuur, Mutlak Şuur’un bizce anlaşılmaya çalışılan kısmıdır sadece. Bilinen en önemli görüntüsü, sevgiye, bilgiye, dolayısıyla hal’e akseden etkisidir. İnsan çoğunlukla sadece kendini şuurlu zanneder hatta şuur diye bir şeyden haberdar olmayan insanlar çoğunlukta olabilir. Bir gün onlar da bazı şeyleri fark edecek, gerçeği bilmek isteyeceklerdir. Her canlı gidecektir bu yoldan.

Bu tam anlamıyla bilinmesi ve anlaşılması bizce mümkün olmayan sistem kendini gittikçe sadeleştirerek yaratımı, yarattıklarının anlayabileceği şekilde açıklamaktadır. O’nun bilgisinden ve gücünden insanlık bu çerçeve içinde haberdar olmaktadır şuuru kadar. Sezgiler, kurgular, düşünürken birden bire ortaya çıkan bilgiler, bağlantılar, öğretiler, dinler hep bu alan içinde var olandandır. Zamanımız insanının yaşadığı boyut bu sınırlı bilgilerin alt basamaklarındadır,

Şuur varlığıyla başta düşünce olmak üzere var edişin ve var oluşun her safhasında vardır. O’ gittikçe açılan, yükselen şuurlu düşünce ve hissediş olmadan anlaşılamaz. İnsanlık tarihinde düşüncenin henüz güçlü bir biçimde devrede olmadığı başlangıç dönemlerinde hissediş düşüncenin de görevini yüklenmiş ve O’nu hissettikleri üzerinden tanımlamaya çalışmıştır. Duru bir hissediş onlara yön vermiş ve düşünce bu duruluğun üzerinden açılmaya başlamıştır.

Mutlak düşünce O’na aittir ve Öz’den yaratılanların şuuruna yansır. Bilgi “O’ sizi sevgisinden yarattı “der. Burada anlaşılması gereken yaratılanın Yaratandan asla ayrı olmadığı, varlığındaki Öz değeriyle O’nunla her an beraber olduğudur. Bilinmeyen Tek Güç bu yolla kendini kendine açmıştır bir yerde. Yani insanın yaratımı O’nun yarattıklarına karşı duyduğu bizlerin anladığı anlamdaki sevgi değil, kendi varlığından bir parça olan Bilinemeyen Gerçek Sevginin insanın mayasında da bulunduğunun ifadesidir, tıpkı Öz’de de olduğu gibi.

İnsanlık şuurca açılıp yüceldikçe daha fazla bilinçlenerek, insanüstüne doğru yol alacaktır ve bu başlamıştır. Hak edenlerin bulunacağı yeni dönem insanüstü varlıkların dünya yaşamı ile biçimlenecektir. Yeni bilgiler, yeni anlayışlar alışılmışı yavaş yavaş yok ederken, insanlık yeninin ışığını fark edecektir elbette. Bu kısa zamanda ve kolay olmayacaktır. Eskiyle yeni çarpışacak, acılar çoğalacaktır. Gücünü yitirerek gittikçe karanlığa gömülen eski yeni doğan güneşten rahatsız olacak varlığını korumak için her yola başvuracaktır. Geçmişte de devirler böyle değişmiştir.

Dünya, üzerindeki tüm mevcudiyet ve insanın Yaratılış Üçgeni belki belli bir noktaya kadar hiç değişmemiş gibi görünebilir ama değişim yasası işlemektedir. Bilemeyiz yetkin dünyasal şuurumuzla bile karşılaşacağımız seviyeyi ve onun özelliklerini. Binlerce, yüzbinlerce yıl. Bizim için inanılmayacak kadar çok, evren için belki de bir an. An zamanın ötesinde, zamansızlığa ait bir değerdir. Zaman içinde hissedilir, isimlendirilir ve genelde bildiğimiz güneş zamanı içindeki bir zaman bölümü olarak anlaşılır bir yerde. Yaşayanlar onu genişletebilseler de yine sınırlı kalırlar. Gerçek an’dadır ve yaratılışın an değeri hiç durmadan değişmektedir. Bu nedenle gerçek de O’nun, yasalarının, bilgisinin sevgisinin, daha bilmediğimiz özelliklerinin gerçekliği hariç sürekli değişmededir. . Durum böyle olunca insanın ulaştığı her bilgi, yaşadığı her sevgi, düşündüğü her şey, bu değişim içinde farklılaşmadadır. Buna bir de insanın kişisel özellikleri, ego baskısı düşünülürse an değerin de değişmeyen bir değer olduğunu varsaymak yanlış olur. Bilgi der ki “Dünyanızda bir kelebek kanadını çırpsa bütün yaratılışta hissedilir.” O halde,…

Anlatılanlar anlatıcının bildiklerine göre bu gün düşündükleri ve hissettikleridir. Bilinmelidir ki O’nun gerçeği hiçbir zaman tam olarak bilinmeyecektir. Kaldı ki yaşadığımız boyutta bu anlayış ve fark ediş çok sınırlıdır. Bilgi aktarımı okuyucu için şayet bilmek istiyorsa, farklı açılardan da konuya bakabilmesi içindir. İnsan bilgiye düşünerek ve hissederek ulaşır. Hissetme duygu boyutuyla yakından ilgilidir. Düşünce şuurdan beslenir bu sürekli bir dönüşümdür, düşünce-şuur, şuur-düşünce şeklinde birbirini tetikleyen. Akıl dünyasal şuur mekanizmasının işleyişinde fizik âlem regülatörleri gibi önemli bir yer tutar. . Yani boyutumuzda aklın olmadığı yerde şuur dengesiz veya işlevsiz kalabilir. Bu şekilde yaşam süren varlıklar asla O’nca cezalandırılmış varlıklar değil, kendileri veya çevrelerinin yeni deneyimleri için dünyaya gelmiş cesur varlıklardır.

Yaratan, yaratılışın ve onun sürekliliğinin devamını getiren, bilgisiyle, gücüyle devrede olan en büyük öğreticidir. Gerçekten öğrenmek ise var olan her şeyin gelişim seyri gereğidir. Bilmek öğrenmek değildir. Ezberlemekse hiç değil. Öğrenmek, öğrendiğini zannettiği her ne ise onu bağlı olduğu yasalarıyla bilerek bilinçle kullanabilmek, gerekiyorsa genişletebilmek, yeni noktalara getirebilmektir. Varlığın bilinç seviyesi öğretmendir, kendisi pek farkında olmasa da diğer varlıklara. Bu nedenle her varlık hem öğrenci hem öğreticidir ve bunun sınavı içindedir. Daha açık anlatırsak kendi varlığının da diğer tüm varlıkların da hem öğrencisi hem öğretmenidir. Zamanımızda hayvanlar bu öğreticiliklerini, değerlerini yitiren insanlar için çok daha açık biçimde yapmaya başladılar. Tüm öğretiler ister dinsel olsun ister başka bir şey bilinçli öğreticilerin ve öğrencilerin olmadığı yerde bozulmaya mahkûmdur. İnsan bu yozlaşmayı durdurabilmek için geniş açıdan bakabilmeli, düşünebilmeli, hissedebilmelidir. Tekâmül gerçeğinin temelinde böyle bir öğrenme/öğretme yatar. “Hayat insana her şeyi öğretir” denir ve hayat insandır, doğadır, var olan her şeydir. İnsanın bu bütünlüğü anlaması önemlidir çünkü onun bir parçasıdır. O parça olduğu için vardır.

Adam için öğretici meçhuldü. Onun farkında olduğu tek şey öğreticisinin kişiliği üzerindeki etkisiydi ve o bundan çok memnundu. Kendini görmeye başlamıştı. Çok değerler öğrenmişti ve onları kısmen de uygulasa yararlarını görüyordu. Ona sadece bilgi veriliyor ve uygulaması bekleniyordu. Ne bir baskı vardı, ne mecburiyet, ne ceza ne de ödül. Yol gösteriliyor, ışıklar yakılıyor, bilgilendiriliyor ve yürümesi bekleniyordu anladığınca yanlış yollara sapmadan. Bu gerçekte tüm insanlık için geçerlidir. Hiçbir insan ışıksız ve bilgisiz bırakılmamıştır, yeter ki doğru görmeyi, doğru öğrenmeyi, doğru kullanmayı başarabilsin. Adam başarıyordu. Yeni bulunuşları hak ediyordu ama bunun için bir yetkinlik sınavı verecekti. Görüp hissettiklerinden sonra yapacağı tek şey seçim olacaktı. Sınav o seçimle sonuçlanacak ve adam,…

Adam’ın önünde açıldığını gördüğü ekran sadece bir zandı. Gerçekte dünyasal varlığı ve yaşanmışlığı tüm çıplaklığıyla bireysel benliğinden yüksek benliğine, dünyasal şuurundan yüksek şuura açılıyordu. Önce bebekliği göründü, yaşamı, duyguları, hisleri. Dünyaya gelmeden önce yaşadığı yer, genelde “öte âlem” denen yer; Oradaki son zamanları. O âlemin yol göstericilerinden geçirdiği dünya yaşamı sonucu aldığı dersler. Bu dersler varlığa bilgi olarak değil, dünya da yaptıklarının, duygu gerçekliğinde, olması ve olmaması gereken yanları hissettirilerek verilir. Dünya ifadesiyle, Varlık aynı anda yaşamının hem sanığı, hem yargıcı, hem de hâkimidir.

İnsan denen varlığın ruhsal, bilişsel, benliksel, şuursal gelişimi sadece dünyada olmaz. Bu öte âlem denen yerde de devam eder, önündeki kazanacağı gelecek yaşam fırsatı için. Orada hazırlanır yeni hayatına, tamamlaması veya düzeltmesi gereken eksik ve yanlışları için. Orada ailesini seçer. Hedefine ulaşabilmesi için gerekli olan en doğru ortamı da. Kadercilerin sığındığı bir anlam olan, Yaratıcının kişiye sorgusuz sualsiz öyle bir ömür biçmesi doğru değildir. O’nun sistemindeki yasaların, yeniden dünyaya dönüş izni, gerçekte varlığa sunulmuş büyük bir fırsattır. Yasaları uygulayan Sistem insan denen varlığın gelişim kazancı için en doğru olan yaşam biçimini ona gösterir. Varlık bunu kabul ettiğinde, bu biraz da varlığın şuursal yetkinliğine bağlıdır, dünyaya geliş fırsatı yeniden doğar. Varlık nerede doğacağını, ne yapacağını, nasıl yaşayacağını kendi seçimiyle bilir, kabul eder ve doğar. Dünyaya geldikten kısa bir zaman sonra tüm bu planı unutur ve sadece yedeğindeki potansiyel değerleri, şuuru, aklı, duyguları ve henüz bebek olan egosuyla öte âlemde kararlaştırdığı ortama aileye doğar. Aklı ve şuuru perdelenerek sadece duygularıyla yaşayan, ya da fiziksel yapısı farklı olarak doğanların ise konumları farklıdır. Onlar ihtiyaçları olan şeyi elde etmek için ya öğrenci ya da öğretici olarak dünyaya gelmeyi kabul etmiş varlıklardır. Her varlık ihtiyacı ve gelişimi için en uygun hali ve ortamı seçer. Bu özgür seçimle olur. Genelde söylendiği gibi Allah öyle yaratmamıştır. Sonradan yaşanan olumsuzluklar çoğunlukla da varlıkların yanlış eğitimden kaynaklanan seçimlerinin birbirlerini etkilemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu yazılarda çok uzun anlatılabilecek kavramlara birer cümleyle ya da çok kısa bilgilerle değinilerek geçilmektedir. Kavramları açmak okuyucuya bırakılmıştır. “duygu, eğitim, şuur, sevgi, bilinç, gibi.”

Adam dünyasal anlayışla şanslı olanlardandı. Birbirini sever gibi görünen bir ailede doğacak orada gerçek sevgiyi öğrenecekti. Kendine göre maddi zenginliği yaşarken bir değerden yoksunluğun acısını, paylaşmayı bilmeyenlerin arasında paylaşmayı öğrenecekti. İnancının her an değişebileceğini anlayacaktı. Kızmadan, küçümsemeden, kırılmadan şişmiş egosunu bilinçli olarak terbiye edecek ve tüm bunları öğrenirken öğretici olduğunu da fark edecekti. Öğretici olmak geniş anlamlı bir halin ifadesidir. Dünyasal öğreticiler gibi dar alanda düşünülmemelidir. O, yeni doğuşunu buna adayacaktı. Hayatının hangi evresinde neyi başardığını bilemeyecekti ve unutacaktı geri döndüğünde nasıl yaşaması için plan yaptığını. İnanılmaz bir rüya gördüğünü düşünecekti, hangi zamanda olduğunu bilemeden ve zaman zaman parça bölük hatırladıklarından. Bu hal ölmeden ölme gibi tanımlansa da, yaşarken girilen yeni bir enkarnasyon devresi olarak da söylenebilir.

Orada yapılan plan unutulacaktı çünkü onu yükselen şuur seviyesi ve ona dayalı bilinç açıklığıyla kendisi bulacak, uygulayacak, kazanacaktı bir daha kaybetmemek üzere; tabii anlayamadığı yüksek sınavlardan sonra. Adam’ın şimdi yaşadığı seçim sınavı bunun üzerineydi.

Dünyaya gelen bebeğin geçmiş yaşamını çok kısa bir süre hatırlaması ve sonra unutması gelişecek insan için çok önemlidir. Denilebilir ki hatırlasaydım çok daha kolay olurdu her şey, çünkü eksiğimi bilir kendimi ona göre eğitir ve öyle yaşardım. Bu yaşanmadan söylendiği için öyle olsa da, yaşansa ne olurdu? Bebeğin büyüdükçe tüm dünya başına yıkılırdı. Geçmişi ya karabasan gibi üzerine çöker, ya da onu şımartarak yoldan çıkarırdı. Geçmişle mukayese, dünyasal yaşamdaki mukayeselerle benzerlik içermez. Basit birkaç örnek verecek olursak ve bu örnekleri gerçek duygularınıza indirgeyerek, duygusal bir yaşam kurgusu yaşama cesaretini ve başarısını gösterirseniz unutmanın ne kadar önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

Bir adam geçmişi öylesine kirli ki sonu vurularak gelmiş. Hani su testisi suyolunda kırılır misali. Ve çocuk bunları dün gibi hatırlıyor. Yaptığını, eylemindeki duygularını, eyleminin hedeflediği insandaki duyguları, ailesinin acısını, korkusunu, dehşetini ve lanetini sürekli bir ömür boyunca hatırlasa ne olurdu?

Veya

Geçmişinde çok zengin, bir dediği iki edilmeyen bir adam; Çalışmaya ihtiyacı yok; Tahsilsiz, bilgisiz ama çok zengin; Belki bir unvan sahibi; sadece insanlara hükmeden, çalışanlarını küçümseyen bir yapı; hatta onları hiç umursamadan ezen, aileleri dağıtan, kahreden ama kendince hak olarak gördüğü vicdansız bir yaşam. Dünya ya geliş nedeni doğmadan izlediği geçmiş yaşamının tam tersini yaşamak, ama tüm geçmişini de hatırlayarak. Ezilirken ezdiğini bilmek, o duyguları yaşamak. Yaşamak için en zor işlerde çalışmak; gece yatağa yattığında geçen yaşamıyla şimdi yaşadığını mukayese etmek; her gece geçmişin acılarını yaşamak. Ve tüm bunları bilerek ayakta kalıp yeni bir insan olmaya çalışmak hiç de kolay olmamalı; Basit iki örnek. Örnekler milyarlarca çoğaltılabilir. İnsan bilmelidir ki dünya yaşamına geçmişi perdelenerek dönmek O’ Bilinmez gücün insanlığa armağan ettiği en büyük yardımlardan biridir.

Ve insan geçmişini hatırlamasa da, o zamanda varlığında yer eden bazı haller yeni yaşamında kişiliğini etkiler. İnsan böylece neleri değiştirmesini gerektiğini kişiliğini anlamaya çalışarak hissedebilir ve gerçekten onları değiştirmek isteğindeyse, bunun için çaba gösteriyorsa kendisine İlahi sistemlerce yardım edilir.

Adam şimdi o yardımı inanılmaz bir deneyimle almaya başlamıştı. Anlatacakları bu safhada yaşadıklarının sadece birazı olsa da, ölmeden ölmek sistemi hakkında okuyucuya bilgi verebilir.

Kasım 2014. Aysel ongun

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap