Ben Geldim VIII

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim
(8)

Kitaplar birbirini takip ediyor, düşünce farklı açılımlara giriyor ve adam hiç bilmediği ama yakınlık duyduğu bir yolda ilerlemek, daha bilmek, daha düşünmek, birleştirmek ve yeni bir varlık yaratmak isteğini hiç kaybetmeden yaşıyordu. Geçmişi bilmek ve geçmişte olanları yeniden yaşamamak için kalıcı olanı nesline armağan etmek istiyordu. Mademki bunun için yardım alıyordu tüm insanlık, o da gerçekten insan olmanın onuru içinde bunu yapmalıydı. Değişimi çok hızlı yaşıyordu. Okuduğu kitaplar her zaman birbirini takip eden seyri içermiyordu. Bulabildiklerini karmakarışık okuyor, ilgisini çekenleri not alıyor ve böylece kendince bir sistem oluşturuyordu. Dünyasal sistem bilgisi oldukça iyiydi ve görüyordu ki, tüm varoluş bütünlüğünde de, aynı sitemin daha üst seyri kendi yasaları içinde var edilmiştir. Yaratılışın her seviyesinin kendi içinde, kendine has bir ritmi vardır ve sistemin olmadığı yerde süreklilik yaşanamaz.

Işık ve karanlığın özde bütün, eylemde yaratılan bir ikilik olduğunu anlamaya başlamıştı. Işık ve karanlığın dayandığı öz ise, O’nun akıl almaz ve bilinemez enerjisidir. O’nun adı yoktur, O’ tarif edilemez ve O’ bilinemez olandır. Bilinemezin saçaklarında hem de en alt saçaklarında gezinmek, deneyim kazanmak ve bir üst saçağa sıçramak insanın yazgısıdır. Bir cümleyi hiç unutmuyordu adam “Dönüş yine O’nadır”

Adam yeni bir kitaba başlamıştı bu duygularla, okuduğu hepsi olmasa da, pek çok anlam üzerinde düşünerek. Zihninde çizmeye başladığı bilgi bütünlüğü inşasının bir taşını daha yerine koymak için.

“Gezegeninizde bulunuşumuz eskidir. Bir’in Yasası’nı, Birlik Yasası’nı insanlara anlatmak için hizmet verdik. Her zaman aynı derecede başarılı olamadık. Gezegeninize ayak basıp orada dolaştık. İnsanlarınızın yüzlerini gördük. Ama şimdi en büyük sorumluluğumuz Bir’in Yasası’nda yapılmış olan çarpıtmaları giderecek durumda bulunmaktır. Biz buna- isterseniz şöyle diyelim- sizin devreniz tamamen bitene kadar devam edeceğiz. Bu devre de yapamazsak bir sonraki devrede devam edeceğiz. Biz zamanın bir parçası değiliz, onun için her zaman sizlerle beraber olabiliriz.”

Bitecek bir devre; yeni bir insanlığın doğuşu; Tüm insanlığın sancısını çektiği bir doğuş. Bir gün doğum gerçekleştiğinde olacakları hayal bile edemiyordu adam. Gerçek karmaşa o zaman başlayacaktı eski ve yeni arasında. Yardım bunun için gerekliydi insanlığa. Işık kendisini kabul edecek zihin ve beden yapısı bulamazsa yakar bitirir insanı. Zihinsel, ruhsal ve fiziksel hastalıklar, yaşanacak tüm karmaşanın nedeni olur. Bunun için uyuduğu uykudan uyanmalıdır insan zaman bitip devre kapanmadan diye düşünülebilirse de, gerçekte zaman çoktan bitmiştir. İnsanlık büyük değişimin adım adım merkezine doğru yol almadadır. Hani ok yaydan çıkmıştır artık. Yine de değişim için fırsatlar vardır yol boyunca enerjisini ışıklı tutabilene. İkinci beyin tüm görkemiyle devreye girdiğinde telafi olanakları da, geçilen boyutsal sistemin yeni yasalarına göre devreye girecektir.

“Biz sizin toplumsal bellek bileşimi adını vereceğiniz bir topluluk olarak, Eski Mısırlılar dediğiniz ırkla bağlantı kurduk. Bizim yoğunluk katımıza ait başka bir grup da aynı tarihte Güney Amerika’ da bir bağlantı kurdu. Şimdi adına “kayıp kentler” denen yerler onların Bir’in Yasası’na yaptıkları katkılardı.

Biz, bizi duyan, anlayan ve Bir’in Yasası’nı yürürlüğe koyabilecek konumda bir varlıkla iletişim kurmuştuk, ama rahipler ve o devrin insanları mesajımızı çabucak çarpıttılar ve birliğin doğasının özünü oluşturan şefkat ve merhameti yok ettiler. Yasa her şeyi içerir, bunun için de hiçbir şeyi hor göremez.

Bir’in Yasası’nı bildirmek için uygun kanallar bulamaz hale gelince çekildik. O devrin toplumunda bizim yerimizi de, daha çok kutuplaşmayla ve sizin titreşimlerinize ait karmaşık şeylerle ilgili başka efsaneler aldı.

Evren sonsuzdur. Bunun doğru olup olmadığı henüz kanıtlanmadı ama sizi temin ederiz ki, benliklerinizin, idrakinizin, arayış yolculuğu adını verdiğiniz şeyin ya da yaratılışı algılayışınızın sonu yoktur

Sonsuz olan çok sayıda olamaz, çünkü çok’luk sonlu bir kavramdır. Sonsuzluğu tanımlamak için onu birlik olarak tarif etmeniz gerekir, yoksa sonsuzluk terimi bir anlam ya da içeriğe sahip olamaz. Sonsuz Yaratan’da sadece birlik bulunabilir. Birliğin basit örneklerini gördünüz; Güneş ışığında bulunan tüm renkleri gösteren prizma gibi. Bu birliğin basit bir örneğidir.

Gerçekte doğru ya da yanlış yoktur. Şu zaman diliminde çeşitli şekillerde çarpıtarak kendi kendinizi eğlendirdiğiniz, akıl/beden/ruh bileşiminiz vasıtasıyla yaptığınız dansın bir noktasında uyum içine girilerek kutbiyetler kaybolacaktır. Bu çarpıtma, bu saptırma da aslında hiç gerekli değildir. Her biriniz, her şeyi birbirine bağlayan mutlak düşünce birliğini anlamak yerine, bunlardan birini alternatif olarak seçiyorsunuz. Birbirinizin aynı ya da en azından benzeri varlıklar gibi dahi konuşmuyorsunuz. Oysa her türlü varlık, duygu, olay, durum sizsiniz. Siz her şeysiniz. Siz birliksiniz. Siz sonsuzluksunuz. Siz sevgi/ışık, ışık/sevgisiniz. İşte Bir’in Yasası budur."

Adam okudukça verilen bilgilerin ilk başlangıca ait olmadığını, son dönemleri kapsadığını ama yine de başlangıçla bağlantısını kurabilmek için okuması, anlaması, bağlaması gereken noktaların bulunduğunu hissediyordu. Görünmeyenlerin anlattıkları birbirinden farklılıklar içerse de, o ortak noktaları bularak bilgide tümlüğe erişmeye hazır hissediyordu kendini.

Okuduğu bir bilgide Tevrat’a göre yaratılış 6 bin yıl önce olmuş, Hıristiyanlık da bu tarihi kabul etmiş. Kur’an’ da bu yok. Fakat İslam inanışına göre 5 bin yıl önceymiş. Buna karşılık Sümer Kral listesine göre 241.200 yıl öncesine gidiyor. Çinliler 49 bin yıl önce diyorlarmış. Mısırlılara göre 13 bin yıl önce. Heredot ise 17bin yıl önce diyor. Bunlara göre tek Tanrılı dinlerin yaratılış başlangıcı olarak verdikleri tarihler, ne tarihsel kaynaklara, ne de bilimsel kanıtlara uyuyor. Bu gün 4 milyon yıl önceye ait insan fosilleri bulundu. İçlerinde doğru olan hangisi acaba ve neden bir tek tarih üzerinde anlaşamıyorlar!..

“Konfederasyon üyeleri olan bizler on bir bin yıl önce, o zaman gezegeninizde bulunan ve Tek Yaratan’a yönelmiş iki uygarlıkla iletişim kurduk. Safiyane bir şekilde, doğrudan temas yoluyla öğretip/öğrenebileceğimize ve bireysel his ya da kişiliğin özgür irade sapmalarının tehlikede olmadığına inanıyorduk. Bu uygarlıklar zaten herkesin birliğini ve her şeyin bilincini kucaklayan bir inançla uyum içinde olduklarından, onları rahatsız edip düzenlerini bozacağımızı düşünmemiştik bile. Geldik ve hizmet etmek istediğimiz halklardan kabul gördük. Onlara teknik yardımlarda bulunduk; akıl/beden/ruh bileşiminin çarpıklıklarının, titreşimleri bu iş için uygun bir kristalin, belli oranlara göre yapılmış zaman/uzay malzemesi içine yerleştirilmesiyle elde edilen bir yolla tedavi edilmesini öğrettik. Piramitler böyle yapıldı.

Ama gördük ki bu teknoloji en çok, etkili bir güce sahip akıl/beden sahipleri tarafından ve onlar için kullanılmaktadır. Halbuki Bir’in Yasası’nın amacı bu değildi. Bu insanları terk ettik. Sizin Güney Amerika dediğiniz bölgedeki insanlarla çalışan grup bu kadar kolay vazgeçmedi. Onlar yeniden o bölgeye döndüler. Biz dönmedik. Ama ilk kez bizim neden olduğumuz bilinç değişimi, sonradan Bir’in Yasası’nda öngörülmeyen bir şekilde çarpıtılmış bile olsa, sorumluluk bizim olduğu için sizin titreşim düzeyinizi asla tamamen terk etmedik. Gelmiş olduğumuz ülkenin, sizin Mısır dediğiniz ya da bazı bölgelerde Kutsal Topraklar diye adlandırılan ülkenin yöneticileriyle temas kurma girişimlerinde bulunduk.”

Anlatım tarihin oldukça bilinen kısımlarına değindiği için adamın ilgisini daha çok çekmeye başlamıştı. Konfederasyonlar; üst boyut varlıkları da buna ihtiyaç duyuyorlardı demek ki. Kaos orada da vardı. Belki de tüm evrenlerde. Ama niye!.. Ufo’lar, taşıdıkları varlıklar ve ait oldukları uygarlıklar baştan beri insanla ilişkilerini hiç kesmemişlerdi. Onlar insanı hem yüceltmeye çalışmış hem de elindeki tüm değerleri yok etmeye uğraşmışlardı kendi çıkarları için. Şimdi Dünyayı ziyaret edenlerin amacı ne diye düşündü, yardım mı, yoksa,…. Ve bildiği kadarıyla, büyük dinler bunlardan neden hiç bahsetmiyorlardı, sembolik birkaç anlatımın dışında. Dinler sadece insanlığın gelişim akışında O’nun Büyük Öğretisinin, yapması ve olunması gereken yasaların önemlerini anlatan, gelişim bilgilerinin dünyasal sunumu muydu? Çok tanrılı dönemlerden, Tek Yaratıcıya geçiş, onu anlayış ve onun değerlerini kazanmak için yaşanıp görülecekti her şey. Aklının bir köşesinde ise çok farklı bir düşünce dönüp duruyordu. Bu bilgiler Dünya’nın ve insanlığın karanlığın kontrolunda olduğu zamanda geldiğine göre, dinlerin, özellikle de Orta Doğu’dan çıkışları – ki orası karanlığın en büyük giriş kapısı ve yerleşim bölgesi olarak anlatılmıştı- ortaya çıkışı onların eseri miydi? Okuduğu bir bilgide “ Işık geldiği zaman inandığınız çok şeyin değişeceği” gibi bir anlam vardı ve karanlığın da pek çok kere insanlığın iyiliği için bazı şeyler yaptığını anlatıyordu. Işık yeniden Dünya’yı ve insanlığı aydınlatmak için yola çıktığına göre, ….. Okumaya devam etti .

Adam henüz geniş bir bilgi birikimine sahip olmadığı için, vedalar gibi dünya üzerinde geçmişi anlatan pek çok bilginin bulunduğundan habersizdi. Bir gün onları da bilecek, Tibet’te, Hint’te ve Dünya’nın her yerindeki mitolojik anlatımlardan geçmişi daha detaylı öğrenmeye çalışacaktı. Bu ona ne kazandıracak diye sorulabilir. Hiçbir biliş çabasız olmaz. O tüm bu hazırlıkların sonunda bir tek şey öğrenecektir. İnsanı!... Şimdi bildiğimiz insanı değil, yaratılmışların en mükemmelini yaratanının insanını, Ufo’larda seyahat edenleri. Evrenler yaratabilecek gücü kullanmaya hazır insanı; hayallerin ötesindeki insanı; İnsan adı altında devinen enerjinin gerçekliğini.

“Sonunda sizin zaman/uzay kayıtlarınızdaki adı ile Onsekizinci Hanedan döneminde, sizin deyiminizle bir firavun ile temas kurabildik. Bu Adam yeni bir şey öğreniyordu. “ Gezgin” Sistemlerin içindeki hiyerarşik görevliler bilmediği olsa da nasıl olsa öğrenecekti.varlığın sizin katınızdaki yaşam deneyimi henüz çok kısa idi ve o bir “Gezgin”di.”

“Böylece bu, akıl/beden/ruh bileşimi bizim iletişim titreşimlerimizi duyabildi ve bunları kendininkilerle birleştirmeyi başardı. Bu genç varlığa zengin bir tanrının adını çağrıştıran “Ammon” adı verilmişti. Ama bu varlık, tanrılardan birine gösterilen saygıyı içeren bu adın kendi adı olamayacağına karar verdi. Böylece, ismini, güneş küresini onurlandıran bir isim olan “Aten”e çevirdi. Bu isim, bizim gerçeğimize daha yakın bir isimdi. Adına İkhnaton da denilen bu varlık, Bir’in titreşiminin gerçek spiritüel titreşim olduğuna inandı ve Bir’in Yasasını yürürlüğe koydu.

Ama bu varlığın inançlarını paylaşanlar çok azdı. Rahipleri de gerçek bir ruhsal araştırmadan yoksun bir biçimde, sadece yüzeysel olarak inanıyorlardı. Halk eski inançlarını sürdürüyordu. Bu varlık bu katı terk ettikten sonra, birçok farklı tanrı üzerine inançlar ortaya çıktı ve ta ki Muhammet diye adlandırılan bir varlık gelip de insanları daha idrakli ve anlaşılır akıl/beden/ruh ilişkilerine sokana kadar bu durum böyle devam etti”.

Adam yeni bir şaşkınlık dalgasına sürüklenmişti İnancının peygamberinin yaptığı karşısında. Daha idrakli insanlar onun sayesinde bu duruma kavuşmuşlardı. O yepyeni bir enerji akışını sağlamıştı insanlığa, enerjiyi karşılayıp kullanabilmeleri için gerekli olanları da anlatarak. İnsanlar bunun farkında mıydılar acaba!.. Günümüzde bile. Kimi öğreti mensupları onu reddederken, bu gerçeğin biraz olsun değerini anladıklarından, yüreklerinde doğan saptırılmış duyguların etkisinde olduklarını biliyorlar mı? İçinde inanmışlığının büyüklüğünü anlatan heyecanla okumaya devam etti.

“Az önce bahsettiğim kristalle tedavinin esası, sizin fiziksel beden dediğiniz illüzyonun yapısının hiyerarşik doğasını anlamaya dayanır. Ruhsal bedene giren enerjiler üzerinde etkili olan kristaller vardır; ruhtan akla giden titreşimler üzerinde etkili olan kristaller vardır; akıl ve beden arasındaki dengeyi kurmakta etkili olan kristaller vardır. Bütün bu kristal tedavileri arındırılmış medyumlar vasıtasıyla yapılır. Kristalle tedavi eden şifacının kendisinde de göreli bir kristalizasyon meydana gelmezse kristal uygun biçimde yüklenemez. Diğer önemli nokta, üzerinde yaşadığınız gezegenin enerji alanlarıyla sağlanması gereken uyumdur. Gezegenin aurasına gelen kozmik titreşimler ya da akımlar öyledir ki kristaller uygun oranlar taşıyan şekillerin içine yerleştirilirlerse, bu, dengeleme ya da düğüm çözme sürecine yardımcı olur.

Kristali seçerken gösterilecek hassasiyet kritik derecede önemlidir; ama elmas ya da yakut gibi bir kristal, Bir’in Sevgi/Işık’ı ile dolu arınmış bir medyum tarafından hemen her durumda kullanılabilir. Tabii bunu yapmak için inisiyasyon şarttır, ama inisiyasyonun neden olduğu çeşitli bedenden ayrılışlar dolayısıyla bunu sonuna kadar götüren çok az kişi çıkmıştır.

Büyük piramitler de böyle yapılmışlardır. Bizim Bir’in güçlerini kullanabilmemiz sayesinde inşa edildiler. Taşlar canlıdır ama sizin uygarlığınızın insanları bunu anlayamamışlardır. Piramitlerin iki amacı vardır:

Birincisi; arınmak ve Bir’in Yasası’na kanal oluşturmak isteyenler için uygun inisiyasyon merkezleri meydana getirmek,

İkincisi; inisiyeleri, yardım etmek istedikleri insanları ve gezegenin kendisini tedavi etmeye yöneltmek. Kristalle yüklenmiş piramitler ve inisiyeler, gelen Tek Yaratılış enerjisiyle gezegensel akıl/beden/ruh’un çok yönlü çarpıklığını dengelemek üzere tasarlanmışlardır. Bu arada, Konfederasyon üyesi diğer kardeşlerimiz de Dünya’nın dört bir yanında, Dünya’nın çevresinde halka oluşturacak şekilde kristal taşıyan başka yapılar inşa etmişlerdi Böylece, onların da katkılarıyla çalışmamıza devam edebildik”

Adam okumaya devam ediyordu, başlangıcı değil daha yakın bir zamanı öğrenmek için. Bu gün ortada dolaşan pek çok şifa öğretisinin nerden nasıl kaynaklandığını düşünmeye de çalışarak. Geçmişin bilgeliği bu günün bilgisi oluyordu yarım yamalak olsa da. Geçmiş yeniden kazanılmaya çalışılıyordu insanın dağıtılan DNA larını kazanabilmesi için. İnsanlığın önündeki devre yeniden doğuşun devresi mi olacaktı. On iki DNA’nın kazanılıp baştaki bütünlüğün sağlanması ne kadar zaman alacaktı. Adam o günleri görüp göremeyeceğini düşündü. Görecekti elbet, bu yaşamında olmasa da başka yaşamlarında. O da bütünlenmek zorundaydı, baştaki görkemine sahip olmak için.

Aysel Ongun

21 Şubat 2013

Alıntılanan kaynaklar seri sonunda açıklanacaktır.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap