Ben Geldim XXX

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

30

Günler görünüşte diğer tanıdıkları için sakin ve olaysız geçiyordu. Adam hem çalışıyor hem de fırsat buldukça düşünüyor, gözlemliyordu; etrafında olan insanları daha farklı bir gözle tanımaya, anlamaya çalışarak. O güne kadar hiç farkında olmadıklarını görmek onu heyecanlandırsa da zaman zaman gördükleri, hissettikleri varlığında değişik bir acı yaratıyor ve adam bu acının nereden kaynaklandığını düşünmeye çalışıyordu. 

İnsanların hiç de göründükleri gibi olmadığını ve onları tanımadığını çok iyi biliyordu artık. Onları sadece, sergiledikleri hallerini kendi açısından bakarak tanımlamaya çalışıyordu. O görüntüleriyle kabullenebilirdi sadece ve herkes de bunu yapıyordu zaten. Dünya sahnesinde oynanan bir oyunun oyuncularıydı tüm insanlık ve bir tek insan bile –Çok özel olanlar hariç-özünden ayrı, sadece kendi yazdıkları senaryoda seçtikleri bir rolü oynadığının farkında değildi. Bazen senaryolar birbirine çok yakın oluyor roller bir bütünlük içinde oynanıyordu. Aile şirketleri gibi. Bazen de sahnede olanlar çok farklı senaryolarla çatışma içine giriyorlardı. Dünyanın bir sahne, insanlığın da oyuncular olduğunu çok açık görüyordu adam. Ve adam çok az insanın gördüğü bir şeyi de görmeye başlamıştı zaman zaman, dakikalar içinde, net bir şekilde; rolün arkasındaki gerçekliği. Yaşayanın bile pek farkında olmadığı gerçekliğini. Bu empatinin dışında ve onun çok üzerinde, gerçekte yaşanmışlıkların, duyguların çırpındığı sahneleri izlemekti. Ona anlamadığı şekilde acı verende bu hissedişti. Henüz onları olgunlukla karşılayacağı güce erişememişti. O güç duygu anlamının bir üst boyutunda elde edilebilirdi ve dünya anlayışında duygusuzluk olarak tanımlanabilirdi. Adam buna hazırlanıyordu. Bu “an” değerin duygu boyutunda genişlemesiydi Bir anlamda dünya tabiriyle zamanda geçmişe ve geleceğe bakarken, zamanın içerdiği duygu evreninin de renklerine açık olmaktı. Renk her zaman niyetin bir ifadesidir ve düşünceyi içerir ilk bakışta ama gelişen varlıkta duygu niyetin önüne çıkar. Adam bu gelişim seyrinde renkleri derinliğine tanıyacak, anlamlarını bilecek, geçişlerindeki inceliği fark edecek, onları yorumlayacak bilgiye ve güce erişecek ve böylece hissettiğini doğru anlayabilecekti. Bu yaratılışın teknik boyutunun bir açısıyla da tanışmak olacaktı. 

Böylece insanlığın içinde bulunduğu boyutun bir üstünde, gerçekten o boyutun yasalarına ve enerji değişimine adapte olabilecekti. Öncelikle bu gelişimi başaracaktı adım adım, yeni üst boyutsal serüvenine başlamak için. Ve kim bilir kaç bin yıl sürecekti bu gelişim!.. O yıllarda UFO’ da ki dostları ne olacaktı? Elbette onlar da serüvenlerine devam edeceklerdi tuttukları eli bırakmadan… 

Bir değer anlatıcısından dinlenirken o değer hiç de zor ve uzakmış gibi görünmez. Hemen yaşanmak, sahip olunmak istenir dinleyenlerce oysa ki, anlatılan o değerin binde biri bile değildir. Öylesine karmaşık, çalışma, değişme, kullanma isteyen bir seyirdir ki bu, insan neler yaşayacağını asla düşünemez. Değerlere hemen sahip olma arzusuna da bu nedenle taliptir. Adam bunu biraz da olsa anlamıştı geçen yıllarında. Anladığına göre yaşamaya, davranmaya, düşünmeye çalışmış, var olan her şeyi öğrendiğince kabullenmiş ve bunu bir tek yaşamda başardığını sanmıştı ilk başlarda. Bilmiyordu bir değeri öğrenmek, varlığına mal etmek için kaç defa dünyaya gelip gittiğini. Zamanla öğrendi onu da. 

O gece dostunu hissetti yanında yine; ilginç bir görüntü içinde. Partal, giysiye benzer şeyler içinde, elindeki değneğe dayanarak sanki zorlukla yürüyen bir insan görüntüsü olarak; sonu görünmeyen bir yeşil alan içinde, öylece durmuş bakıyordu. Adam gözlerini gördü dostunun, görmediğini hissetti. Dudakları bir şey söylüyormuşçasına kıpırdıyor ama sesi çıkmıyordu. Ne uzak ne yakındı sanki, bazen görüş alanını tümüyle kaplayacak kadar büyük, bazen de nokta kadar küçülerek. Adam kendinden geçmek üzereydi ki sahne değişti, her şey normale döndü. Yatağındaydı, uyanıktı ve hava henüz aydınlanmamıştı. Odaya akseden sokak lambasının ışığı sarımsı renkleri titreştiriyordu duvarlarda. Furgangu yatağın başına doğru yaklaştı, adam onu tanıdı ve kalkıp ona sarılmak istedi. Yaptı da. Dostu kollarının arasındaydı insan yapısına benzemeyen bir dokuya bürünmüş olarak. Adam titredi. İçini saran mutluluk yüreğinden fışkıran ışıklarla aydınlattı odayı. İçinde yedi rengi de barındıran bilmediği, o güne kadar hiç görmediği renkler içinde. 

Adam o andan sonra renklerin evreninin içinde, evrensel duyguyu bir adım daha ileriden tanıyacaktı. 

“ Gözlerini açtığında gördüklerini hatırlıyor musun” diye sordu Furgangu.

“Evet”

“Üçüncü boyut yaşamına öyle başladın. Hem yaratılışın tüm görkemini taşıyarak hem de insan olmanın küçüklüğünü tadarak. Yaşamına başladığında hem çok büyüktün, hem de çok küçük. Hayata karşı kördün, cevaplar içindeydin ama bilmediğin, tanımadığın bir boyutun içinde yapayalnızdın sorusuz, korkuyordun hissedebildiğince. Öğrenecektin. Öğrendin de önce soru sormayı. Neden?’, niçin? Bu başlangıç bile birkaç yaşamını aldı. Soru yaşamın itici gücü, sorusuzluk ise bağlanıp kalmaktır bir yerde prangaya vurulmuş gibi. Defalarca gidip geldin Dünya denen bu deneyim alanına. Her gelişin biraz daha farklı olsa da uzun sürdü kendini bilmen. Şimdi son defa buradasın ve ben senin hem geçmişin hem de geleceğinim.”

Adam bunu anlayamıyordu. Lineer zaman algısından henüz kurtulamamıştı. Yine de çok ama çok memnundu yaşadıklarından.

“Zamanı henüz bilim insanlarınız da bilmiyor. O gerçekten bilindiğinde yaratılış da bilinmiş olur. Gerçekliğinin adı dünya da zaman, başka boyutta başka bir şey, böylece sürer gider size göre sonsuzluğun sonuna kadar. O bir esastır değişmeyen, sadece değişik adlar alan. Ama sen o bilişe bir adım daha yaklaşacaksın, gidip geleceğin onlarca yaşamla. Ben geleceğinim ve sana o yolculuklarında rehberlik edeceğim. Bir gün gelecek geleceğinde ben olmayacağım ve sen yeni yolculuğa çıkan ruhların geleceği olacaksın.”

Adam şaşkın sadece dinliyordu. Dostunun söylediklerini tam anlayamamıştı ama içindeki sevgi kıpırtıları sanki evrensel bir melodiye eşlik edercesine coşkuluydu, ilahi bir dans gibi. Oda biraz daha aydınlanmış sokak lambaları sönmüştü. Adam gözlerini kapattı o duyguyu kaybetmemek için ama az sonra derin bir uykuya geçti. Beden alışmadığı yüksek bir titreşimin üzerinde bıraktığı rengi özümseyecekti.

29 Mart 2015 Aysel Ongun

Not: Her bölümde bütünlüğü gereği bazı tekrarlar olabilir. Daha önce yazılanları hatırlatmak için ve bu bilinerek yapılmıştır.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap