Ben Geldim XIX

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

19

Adam bir semboldür. Tüm yazılanlar, değişik kaynaklardan alınan bilgiler, gözlemler ve içsel sorgulamalar sonucu ortaya çıkan düşünce açılımlarının sonucudur. Amaç düşünmek ve düşündürtmektir, inandırmak değil.

Koyu renkli yazılar kitaplardan alınmıştır ve seri sonunda listelenecektir.

Adam zaman zaman neden inandıklarında ve inanmak istediklerinde farklı duygulara, düşüncelere girdiğini, bazı insani değerleri görmezden geldiğini, görse de hükümlerinden vazgeçmeden, bakış açısını değiştirmeden kişiyi, bilgiyi veya olanı dışlamaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Bu her insanın yapması gereken olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok insan böyle bir sorgulama içinde olması gerektiğinin farkında bile değildir. Farkında olmadığı içinde ihtiyacını hissetmez. Ya da bulunduğu durumun, rahatının, kazancının, sahip olma, kendi dışındaki her şeyi ve her insanı çıkarı için kullanma halinin değişmesini istemez. Önemli olan tek şey, kazanç ne olursa olsun öncelikle kendisinin olmasıdır. Düşüncelerini, duygularını, inancını, bilgisini, davranışlarını, sözcüklerini, bir anlamda yaşayıp sergilediği kişiliğini dürüstçe sorgulayabilme, bilgi, cesaret ve tarafsız bakabilen sağlıklı bir zihnin işidir. Erdemli olmanın ve davranmanın yoludur; bir anlamda ego baskısını bilinçli kontrol edebilmektir. Sonuçsa devamlılık ve onun getirdiği değişimle sağlanır.. Oysaki kendini sorgulama içsele yolculuğun başlayabileceği ilk arayıştır, isim sahibini bildiğinin ötesinde tanımaya yönelik. Gerçekliğinin sırlarına açılmaktır. İnsan “ben kendimi bilmez olur muyum” dese de, gerçekte hiç bilmediğidir, ortada “ben, ben” diye dönüp dolaşan, övünen, gerçek duygularını takındığı maskeyle gizleyen, sorumluluktan uzak, biraz hain, zalim, hırsız ve her şeyi, doğayı, hayvanları, insanları öldürmeyi seven bir varlık olarak. Hırsız kelimesi pek çok insanı dar anlayışlarından ötürü kızdırabilir, ama insanlar birbirlerinin umutlarını, geleceklerini, zamanlarını, bilgilerini, duygularını, mal mülk gibi ortada olmayan, görülmeyen değerlerini çalmakta çok mahirdirler. Kişi önce bir birey olduğunun farkında olmak, sonra içinde bulunduğu kişilik karmaşasının ki, bunlar maskeleridir, nedenlerini bulmak ve onları doğru olana çekmek durumundadır. Bu sıradanlığın ötesindeki farklı, üst bilinç olayıdır. Sevgi ve ışık olmaktır.

Pek çok insan, “insan” olduğunun bile farkında değildir. Sadece vardır, insan kalıbında olduğu için insan olduğunu zanneden biri olarak. Yer/içer, çalışır/para kazanır, mal/mülk sahibi olur, şöhretin zirvesine çıkar, dünyaya hükmedebilir pek çok konuda, tarihe geçebilir, kızar/sevinir, sever/sevmez, cinselliğini hayvan yönüyle bolca kullanır. Öylesine bilincinde değildir ki “insan” olduğunun, insan denen varlığın özünde bazı değerler taşıdığını ve onları kullanmak zorunda olduğunu asla düşünmez; varlığını hayvan seviyesinden ayıran birçok özelliğin haberdarlığında bile değildir. -ki zaman zaman hayvanların bazı insan görünümündeki insansılardan çok daha insani davranışlar içinde olduklarını görürüz-. Kendine dönük böyle bir arayışın ihtiyacını hissetmediği gibi, o değerleri düşünecek şuursal genişliğe ve derinliğe de sahip değildir. İnsan olduğunu ancak her hangi bir nedenle incinen, gocunan, yara alan egosuyla fark eder. Onun varlığına hükmeden sadece egosudur. Bu nedenle, yaşadığı hayatı, karmaşayı, dışındaki insanların eylemine bağlar. Cahildir, ama dünyasal bilgileriyle -doğru veya yanlış- ve konumuyla örtülü bir övünme içinde olan bir cahil. Cehaleti sözcüklere dökülmez, hatta alkışlanır, takdir edilir, örnek alınır benzerlerince, benzemeyi isteyenler imrenir, onun gibi olmaya çalışır. İnsanlığın büyük yüzdesi bu konumdadır. Varlığındaki güzelliğin değil, örnek gösterilenin peşinden gitmeyi önemser, bir yerde kendini onunla özdeşleştirerek, bilincinde olmasa da. Habersizse kendinden her insan cahildir, ilkeldir. Bunun dünya yaşam koşulları değerleriyle bir ilgisi yoktur. Bu bir insanlık değeridir, O’nun yaratığı, adını insan koyduğu varlığın, gelişimi içinde olması gereken gerçek insan değerleri.

Bazı bilgilerde insan için bir sıralama vardır. “İnsanı hayvan, insanı beşer, insanı kâmil”. Dünya insanlığını bu üç çeşit insan varlığı meydana getirir. Kamil yani gelişmiş ve gerçekten insan olduğunu İlahi sistemlere kabul ettirmiş varlık; O’nun olmasını istediği ve bunun için binlerce yıldır gelişimini sağlamaya çalışan sisteminin eseridir. Kamil insan O’nun sözünden sözlü, O’nun gözünden gözlü, O’nun bilgisiyle donanmış ve O’nun bu gün tahayyül bile edilemeyen sevgisiyle nasibi kadar seven insandır. Varlığın yolu budur. İstese de istemese de mutlak kaderinin yolcusudur.

Oysa ki,…

İnsanlığın neredeyse yarıdan çoğu hiçbir değişim ihtiyacı hissetmeden kabul ettiği ya da zorla kabul ettirilen gerçeğinden uzaklaşmış dini öğretilerin, törelerin, yapıcılıktan uzak bilgilerin, sözde ahlak kurallarının ve zihnine yerleştirilmeye çalışılan, kişinin ayrılmaz bir parçası olarak kalması istenen çıkar zihniyetinin içeriğindeki kesinliklerin, bunları yaratan teknolojinin ve dünyaya sahip olmak isteyenlerin bir anlamda kurbanı olduğunu anlamaz. Bunların arasına bir zamandır “yeni zaman bilgileri” olarak tanımlanan, insanlığı daha üste değil daha alta çekmeye çalışan bazı akımlar da eklenmiştir. Bunları geleceği olan çocuklarına aşılamak onun için ilk görevdir sanki. Bu yeniden şekillendirilen toplum şuurunun insanlık üzerindeki görünmeyen baskısıdır, yine bazı insanlarca istenen. İnsanlık en kolay bu sistemle köleleştirilebilir, kendi kendini yok ederek. İnsan ancak bu baskıdan düşünerek, inandıklarını ve inanması istenenleri sorgulayarak yani dayatılan sistemin düzeyinin üstünde şuurlanmış bir varlık olarak kendini bu acımasız çarktan kurtarabilir. Bu gerçek özgürlüktür. Tanımlanmış dünyasal özgürlük değil. Yeniden doğuştur. Varedenin ışığını ve yardımını görmektir. O’nun bilgisinde bilgi olmaktır.

Ve adam böyle düşünüyordu, okuduğu onca kitaptan, birleştirdiği onca bilgiden ve yaşadığı, gözlemlediği onca şeyden sonra, toplumsal değil, kişisel şuur alanından üst bilince sıçramaya çalışarak. O sıradan her hangi biriydi, bildiklerine sımsıkı sarılmış, bildiklerinin ötesinde gizli olan bilmediklerinden habersiz. Şimdiyse derinleşen ve genişleyen düşünme yetisi, büyüyen şuursal alanı ile yeni açılımlar peşindeydi. Bilgiyi sorgulaması gerektiğini hissediyor, bunu anladığınca yapmaya çalışıyordu. Biliyordu henüz bilenlere göre çok gerilerde olduğunu. O söylenmemiş hiçbir şeyi söyleyecek durumda değildi ama söylenenlerin doğruluğunu veya yanlışlığını, içinde bulunduğu zaman enerjisine ve beklentisine göre anlayacak, onları sorgulayacak, gerçekten doğru olabilecekleri ayırabilecek noktaya şuursal olarak yaklaşıyordu. Doğruyla yanlışla dolu bilgi deryasında boğulmamaya çalışıyordu. Kurtarıcısı içinde, varlığında gizli olan noktada onu destekliyor, bekliyordu, düşüncelerinden haline yansıyarak kişiliğinde büyümeye çalışan fidanın büyüyüp çiçeklenmesini. O zaman anlayacaktı pek çok şeyi, bu günkü anladığından çok, çok daha farklı olarak “insanı, ona biçilen sorumluluğu” tanıdıkça ne denli yanlış yollarda, yanlış ve gereksiz bilgilerle zaman kaybettiğini bilecek, o kaybın acısını yaşayacak ve doğruluğa sımsıkı sarılacaktı. Adam sıradanlıktan kurtulacaktı. O yolculuğa başlamıştı, hatta yol da almıştı. Peki sıradanlığın ötesinde ne vardır?. Yaşayın göreceksiniz, karanlığı, ışığı, sevgiyi, sevgisizliği, insanı, evreni, yaratılışı, bildiğinizin ötesinde gerçek bulunuşlarıyla, bu günkü bilgilerden çok daha farklı olarak ve O’nun izin verdiği oranda. En önemlisi de varoluşun gücünü, enerjisini, size sunulan imkânlarını ve onları kullanmak için beklendiğiniz yeri.

Çoğu öğreti insanın yaratılışını ve gelişim formülünü kendince anlatırken, insan için öngörülen İlahi planda, gelişimin iki yönlü deneyimlerle gerçekleşeceğinden sembolik anlatımlarla bahseder; Yani iyi ve karşıtı olan kötülük; Cennet ve Cehennem sembolizması. Bu dünyasal gelişimini yaşayan insan varlığının yüksek değerleri tanıması için gerçekleştirilen dualitenin gereğidir. Biri olmazsa diğeri bilinemez. İnsan yaratıldığı ilk andan itibaren bu seyri yaşamış mıdır, yoksa bilinmeyen geçmişinde, enerji boyutundaki varlığında, sadece iyilikle gelişmiş, sonradan açıldığı şuur yolculuğunda bu yola mı kaymıştır net olarak bilinmez. Kadim bilgiler, güçlü medyumların yaptığı bağlantılar sonucu alınan bilgiler insanlığın yaratılış programına girdikten sonra 7 devreden geçeceğini ve şimdi bunun beşincisini yaşadığını anlatır. Her devre yeni bir başlangıç içerir ve geçmiş kaybolur. Adam Maya, Astek, lemurya bilgilerini okurken bu bilgilerde farklı anlatımlar görmüştü. Daha sonra okuduklarıyla bilgilerin anlatımlar olarak çok benzeşmemelerine rağmen bir birinden alıntılar içerdiğini görmüş ve bilgilerin geliş kaynağını merek etmeye başlamıştı. Bu arada içsel inancı daha bir pekişmişti, birilerinin yarattıklarına, yaratım amaçlarına göre yardım ya da yok etme yönünde faaliyette olduklarına. Dünya ve insanlık üzerinde paylaşılamayan bir şey vardı sanki. Adam bunu anlayamıyordu. Ufodakileri istiyordu açıklamada bulunmaları için. Nereden gelmişler ve onu bulmuşlardı. Niyetleri neydi. Bu güne kadar onun sadece şuurlanmasını, doğru düşünmesini, gerçek insan olmasını istemişlerdi. Yardımlarını açılan düşünce yapısından anlıyordu. Ne yapmalıydı?

Bizler içinde bulunduğumuz bu dönemi yaşarken bile şöyle böyle bilmedeyiz. İnsanın bu dönemde şuur enerjisinin bir üst kullanımıyla tanışmış olarak ortaya çıkması, onun insan varlığı olarak ortaya çıkan yeni sorumluluğunun da başlangıcıdır. Bilgiler çeşitlidir, onları ayıklayan şuur ve bilinçtir. Vicdan bu iki yön arasında kişinin gideceği yolu sağlayan unsur olarak devrededir, ister kullanır ister kullanmaz insan. Kişiliği ona göre biçimlenir, iyi işler ya da tersi işler yapar. İlahi adaletin terazisi vicdanla işler. Nereye ne koyduğunuz vicdanın değerlendirmesiyle belirlenir. Kişinin yaptıklarını değerlendirmesiyle değil.

Adam düşünüyordu, vicdan insanın yaratılışından beri onun bilinen planının bir parçası mıdır, yoksa o da sonradan, şuur açılımıyla mı devreye girmiştir? Vicdanın ruh’un bir başka yüzü olduğunu düşünüyordu. Yaşadığımız dönemin bir adalet yapısı olmalıydı. Ne kadar kullanılıyordu. Ve insanlık bilgilere göre şimdi içinde bulunduğu dönemde Sadece sahip olduğu adalet duygusunu mu deneyimliyordu, bunca karışıklığın içinde. Adaletin olmadığı yerde sevgi barınabilir miydi? Ufodakiler ona “gerçekten sevmeyi öğreneceksiniz, bu gün sevgi diye tanımladığınız hallerin dışında.” demişti. O da bunu öğrenmeye çalışıyordu tüm gücüyle.

İnsan bazı bilgilere göre özünde her şeyi bilerek o kalıpta varedilmiş ve özünün gereklerini yerine getirmek için tekâmül denen gelişim yoluna başlatılmıştır. Herşey olarak neyin kastedildiğini bilmek zordur. Adam insanın sadece dünyasal gelişimde son noktaya gelebilmesi için özünde bazı değerler taşıdığına inanıyordu ama yaratılış ölçülerinde her şeyi bilmesinin imkânsızlığını da hissediyordu. Bu yine bazı bilgilere göre yüksek olabilirlik taşısa da, adam’ın kabul edemediğidir. Bunca ilkelliğine rağmen insana ancak belli bir çerçevede bilgi akışı izni verilebilir. İnsanı “yaratılmışların en mükemmeli” olarak tanımlayan bilgilerin sadece dünya üzerinde varedilmiş olanlar için geçerli olabileceğinin söylendiğini düşünse de, hayvanların, bitkilerin, hatta toprağın, dağın, taşın, suyun, havanın insandan çok daha farklı gelişmiş oluşumlar olduğuna inanır; onların görevlerinin ve bulunuşlarının esrarını bilmeden. Bu mükemmelliği, dünya değil de tüm yaratılış ölçüsünde düşünmek O’ bilinmeyen Varedici’nin bilgisini, gücünü görmemektir, inkârdır bir yerde. Adama göre tekâmül gerçeğinin bu gün bilinemeyen bir amacı olmalıdır. “Dönüş yine O’nadır” bilinen bir gerçekliktir ama sonrası için hiçbir bilgi yoktur. Bildiğimiz, tam anlamıyla anlayamadığımız, evren ölçülerindeki kısa insan geçmişinin sözde bilinen ama yine de bilinmeyen yüzüdür. İnsanın cennetten kovuluşu hikâyesi bir plandan başka bir plana geçişinin anlatımıdır. İnsan ne yapmış ya da ne yaptırılmışta da bu plan değişikliğini yaşamıştır. Neden yasağı ilk yaratılan değil de ona eş olarak yaratılan kadın delmiştir! Adem / Havva ve yılan sembolizması dışında varlığın gelişim sürecine başlamasına geçit veren sebep nedir!.. Varlık eğer bir plan değişikliği için “cennet” olarak betimlenen keyif âleminden alınıp bir anlamda acı, bilinmezlik, şuursuzluk ortamına, deneyim ve şuursal gelişim kazanması için atıldıysa ve yılan o planın bir parçasıysa, onun da o şekli almış bir hayır akışı olduğu düşünülebilir. Ondan hem çok korkulması, iğrenilmesi ve yine ondan şifa beklenmesi, modern tıbbın bile sembolü olması, onun çok yönlü bilgeliğinin anlatımı olabilir mi? Gerçekte yılan varlığın insan olarak önünü açan, onun insan olarak yola çıkmasını sağlayan bir İlahi sistem sembolü müdür.? Adam daha önce okuduğu bilgilerden dünyaya bir zamanlar sürüngenlerin hâkim olduğunu öğrenmişti. İnsanlık o dönemde farklı bir şuursal açılım mı yaşamıştı? O birçok kitapta okuduklarıyla birleştirmeler yaparak sorguluyordu bilgisini, bilincinin derinliklerinde. Adam bu noktada aldatıcı gücün gerçek tanımının yapılmadığını, gelişen insanın şuursal algısına bırakıldığını düşünüyordu. Sembolizmalar onu anlayıp çözenlere bir şeyler anlatır. Anlaşılmadan, anlatıldığı gibi kabul ediliyorsa eğer, kabul edilen masaldan öte gidemez ki, masallar da nice gerçeklerin anlatımıdır anlayana.

İnsan bildiğinin ötesinde tanımlanamaz bir bilinmezliğin, bilinir kılınacak yolculuğunu yapmaktadır. Ve yaratılışın muhteşem planı içinde yer alan nokta değerde bir gelişim varlığıdır. Öncesinde o planın hangi safhasında nasıl bir değer olarak bulunmuştur bilinmez. Geleceğinin de bilinmediği gibi. Nokta bir değerdir. Noktalar birleşerek sonsuzluğa uzanan bir yol olabilir ardından geleceklere. Bu nedenle insan denen varlığın da enerji boyutunda bitmeyen ve bitmeyecek noktalarla süregelen yeri vardır, sürekli değişimlere uğrayarak. O da daha önce o yolu izlemiş olanların yolundan yürümededir, arkalarından geleceklere yardım olarak bıraktıkları izleri takip ederek. İnsan ancak bunun, şuuru ve düşünce gücüyle kurgusunu yapabilir. O’na giden yol tek’dir, içinde çeşitli şeritler bulundursa da. Ve İlahi Gerçeğin insanlık kitabı bu yolu doğru yürüyenlere her zaman açıktır. Onlar düşünenler, hissedenler, duyanlar, anlayanlar ve uygulayanlardır.

Ve adam insanı anlamak için, insanı ve yaratılışını araştırmaya, düşünmeye devam ediyordu. İnsanı gerçekten anladığında önünde açılacak yeni sahnenin muhteşemliğini hissediyordu. İnsanı, önce kendini anlayarak, bu anlayışla diğer insanları gerçekten tanımak, onlara karşılıksız yardım edebilmek istediğini fark ediyordu. Ufodakiler bunun için mi onu seçmişlerdi, böyle büyük bir işi başarabilir miydi? Deneyecekti. Hayatı ve zihni karmakarışık olsa da deneyecekti. Ateş içine düşmüştü. Başarmayı diliyordu zaman zaman ümitsizliğe kapılsa da. Yeniden okuyordu daha önce okuduklarını ve yeni birleştirmeler yapıyordu. Her şuur kademesinin farklı yorumu olur aynı cümle için. Adam bunu kendinde yaşıyordu. Ve insanların neden aynı şeye farklı gözlerle baktıklarını, farklı anladıklarını, farklı davrandıklarını, hükümlerinin farklı olduğunu, hatta sevgilerinin bile böyle olduğunu yaşayarak anlıyordu. Adam bilgi, düşünce, deneme çarkı içinde dönüp duruyordu.

Ve sürekli gözleniyordu, adlarını, ne olduklarını bilmedikleri varlıkların ona yönelik sevgi enerjisi altında. Adam, içindeki adam’ın kendini her an gözlediğinin farkında değildi. O’, Tek Olan Yaratan değildi, insan O’nun önünde hem gözleyen hem de varlığındaki bilmediğince gözlenendir.

Aysel ongun 15 mayıs 2014

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap