Ben Geldim XXXV

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

35

O günden sonra adam, toprak ve üzerindeki her şeyle çok daha yakından ilgilenmeye başlamıştı. Doğayı severdi ama öylesine değil. Ağaçlar daha bir değer kazanmıştı gözünde. Ve bir gün Dostu beliriverdi yanında aniden. Görünmeyen ama varlığını hissettiren haliyle. Hiç konuşmadı, adam beyninde ve yüreğinde duydu o sımsıcak insana huzur veren sesini.

“Bir gün bir ağaç kovuğunda yeniden doğduğunda, güneşi ve ayı, toprağı ve ağacı çok daha iyi anlayacaksın ve insanı”

Adam şaşırmıştı. O güne kadar öğrendiklerinde güneş, ay, toprak ve ağacı insanla ve onun gelişimiyle bağlantılı olarak hiç düşünmemişti. Dostu yanından uzaklaştığında hala şaşkın ne yapacağını bilemez haldeydi. Bir şeyi bilmek için ne kadar çok şey öğrenmesi ve öğrendiğini benimseyip, onunla bütünleşmesi gerekiyordu. Okuduğu kitaplardaki tekâmül gerçeği artık çok yüzeysel geliyordu ona. Tekâmül sonucunda bir bütünü öğreticilerinin izin verdiği sınırlar içinde kazanabilmek hiç kolay bir şey değildi. Bunu yaşıyordu ama bu denli çok şeyi öğrenip içselleştirmesi gerektiğini hiç düşünmemişti.

Bilge sistemler eğittikleri insanları hiçbir zaman yoğun bir bilgi akışı içinde bırakmazlar. Sürekli bilgi alt yapısı oluşmamışsa eğer insan şuurunun kavrayamayacağı karmaşadan başka bir şey olmazken zihne de gereksiz bindirilmiş bir yüktür. Bu nedenle bilgi daima öncekini sindirmiş ve varlığına katmış insanlara safha safha verilir. O sistemler günümüz modası farkında ol, her şeyi sev, iste o verir bilgisinin öncelikle alt yapısını oluşturmak isterler insanlarda. Bu çoğu zaman insanlara zor gelir. Değişmek istemeden birkaç havada kalan bilgiyle bunlara rahatlıkla ulaşmak isterler. Bunu onlara vaat eden sistemler de vardır elbette ama kalıcı olan, ruhun beklediği gelişimi, birlikte yaşamını sürdürdüğü insan şuuruna bir temel değer olarak kabullendirmesidir. İşleyiş bir bütündür. Adam bunun için yıllarını vermiştir ve daha da verecektir çünkü O’nun bilgisi sonsuzdur, zihin her an yeni bir farkındalığa açık olmalıdır. Farkındalık var olan bilgiyi değişime uğratıp kişinin yaşamına geçiremiyorsa gerçek bir farkındalık değil, bir yanılgıdır sadece.

Adam tüm bunları bilmesine rağmen eksik olan yönleriyle zaman zaman bazı bilgileri hazır bulmak da istiyor ve dostlarına soruyordu ama cevap gelmiyordu her zaman ya da “Çalış araştır diyorlardı emeğinin karşılığını o zaman kendin bulursun.”

Şimdi yeni bir uğraş vardı karşısında “Toprak ve Ağaç” , “Güneş ve Ay”. Arayıp bulacağı öylesine geniş bir alana yayılmıştı ki adam şaşkındı. Bilim insanı değildi ki, onlar bile konuları dışındaki şeyleri çok iyi bilmezlerdi, o halde ne yapmalıydı. “İç sesime güvenip onun dediğini yapacağım” deyip çalışmaya başladı.

Önceliği ağaçtı. Sonra toprağı düşündü üzerindeki bitkileri. O yerde, üzerine oturduğu toprak parçasından eline oradan da bütün bedenine yayılan titreşimleri hatırladı, ağaçlara bakışındaki farklılığı. Bütünlenmesi için neleri yaşaması, anlaması gerektiğini düşündü. Kendini doğadan ayrı göremezdi, tüm varlığıyla bunu hissediyordu. O halde,..

Kendi bütünlüğünü düşündü; Bedeni ve ruhu; henüz tanımlamaktan uzak olduğu ruhunu. Kendini doğadan ayrı hissetmediğine göre onların da ruhu olmalıydı. Adam ilkel ve bazı gelişmiş toplumlardaki, bir anlamdaki dinsel inanç sistemini düşündü. Animizm. Onlar doğada insan ruhuna benzer başka ruhların da varlığına inanıyorlarsa bunda bir neden olmalıydı. Animistler: onlar maddesel ve ruhsal olayları tek olan bir ruha bağlayarak bir anlamda madde haline gelmiş her şeyin de bir ruha sahip olduğuna inanıyorlardı ve bu inanç sistemi adama hiç de yabancı gelmiyordu yaşadıklarından sonra.

Ruh bilinmezliğini yaratılışın belki de en büyük sırrı olarak muhafaza ettiğine göre adam bu bilmeceyi nasıl çözecekti. Düşüncesinin buna yetmeyeceğini düşündüğü sırada dostu belirdi yanında. Yumuşak ve sevgi dolu sesiyle sardı onu.

“İçine dön, bazı sırlar en basitte saklıdır. Bulacaksın ihtiyacın olduğu kadarını. Elbette sonuca ulaşmak değil sizler için, bizler için bile imkânsızdır. O’ aksinin hiçbir sırrını yarattıklarına tam anlamıyla açıklamayacaktır, neden mi? Çünkü dostum O’ Bilinmeyen ve Bilinemeyecek Olan bilindiğinde her şey yeniden başa dönecektir. O’ yaratılmamıştır vardır, O’ ulaşılmazdır, Var edilmişler bir hiçtir O’nun yanında. O’ bilinirse eğer tüm varoluş yok olur. Bunu anlamak zordur. Bunu düşünmeye çalışmak bile parmağınızı kıpırdatmaya çalışmaya benzer. İnsan ki yolun başındadır henüz. Derin düşüncelere dalmaya çalışma sonra altından kalkamazsın. İnsanın harcı değil bu, insan ötesinin de. Verdiği kadarına layık ol yeter.”

Sonsuz bir yolculuk, nerede nasıl biteceği hiç belli olmayan. Bilinmeyenlerin içinde bilinebildiği kadarıyla gelişen, değişen bir varoluş. “İnsan yeni bir hamurdur. Size söyleneni gerçekten bilin, anlayın, benimseyin, uygulayın yeter. Şuurunuz belli sınırlar içinde bu yolculuğunuza iştirak edecektir. Sonsuz şuurun içinde bir nokta bile değilsiniz henüz. Gerçekliğiniz tamamlandığında bir nokta olarak mutlak şuur içinde yerinizi alacaksınız ve o gün yeni bir boyutsal değer içinde bir ağaç kovuğunda insanlık yeniden doğacaktır, bunu böyle bilin.”

Adam uzun bir süre bilebildiği kadarıyla insanlığın gelişimi için verilen tüm öğretileri düşündü, Animizmden, kitaplı dinlere kadar gelişen seyri. Yeniden başa dönmeliydi. Gelişim şifresi orada saklı olmalıydı.

Aysel Ongun 14 Aralık 2015

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap