Ben Geldim XXXVI

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

36

Ağaç. Hani her yerde bazen farkında bile olmadan önünden geçip gittiğimiz, kestiğimiz, yaktığımız, işleyip bir şeyler yaptığımız, varlığının dünyaya ve insanlığa neler kattığını bir an bile olsa hiç düşünmediğimiz ağaç.

Şehrin beton duvarları arasında yaşayan insanın ağaç farkındalığı çok azdır. Bir ağacın nasıl bir değer olduğunu ya hiç bilmez, ya da bilse bile umursamaz çıkarları doğrultusunda. Adam da bir şehir çocuğu olmasına rağmen artık ağacı çok farklı görmeye başlamıştı. Bunda dostunun bir sözü etkili olmuştu. ”Bir gün bir ağaç kovuğundan yeniden doğduğunuzda”….

Adam insanlığın başından beri, ister öykü olsun, ister bir gerçeğin sembolizmayla anlatılışı, ağaç sembolünün yeryüzünde insanın varoluşundan beri devrede olduğunu biliyordu. Cennet ağacıyla başlayan serüven, Adem’in Havva’nın elinden yediği elma ağacının meyvesiyle sürüp gidiyordu. Adam inançların ta başından beri hareketli bir zemin üzerine kurulduğunu düşünüyordu, insanın yaratılışının mitolojik öyküleriyle karşılaştığı andan beri. Daha sonra gelişen, insanı bir biçimde yönlendiren ve birbirinden değerler alarak gelişen öğretilerde de aynı hareketliliği görüyordu. Yeni zaman bilgileri ise insanlığı yeniden başa mitolojiye taşıyordu zaman zaman. Sembolizmalarla anlatılan gerçekler bu gün farklı ve biraz daha zenginleştirilmiş açılımlarla insanlığa yeniden ulaşıyordu. Geçmişin Yaratıcı Tanrıları bu gün daha açık ama yine de esrarını gizleyen anlatımlarla, biraz da bilimsel açılımların katkısıyla insanlığa ulaşıyordu. Çoğunlukla “Pleiadesliler, Orionlular, Aktruslular” ve başka gezegenlerden gelenler gibi; İnsandan önce varolmuş, gelişmiş ve insana kendi genetik değerlerinden bir şeyler katarak onun gelişmesine hem yardım etmiş hem de engellemiş varlıklar olarak. Geçmiş bilgilerde kuşların, sürüngenlerin Dünya insanı üzerinde kontrolü gerçekleştirdiği zamanların varlığından bahseder. Bir anlamda Dünya tarihini değiştirecek olan Göbeklitepe buluntularında görülen ve bilim insanlarınca bilenen sürüngenlere pek de benzemeyen sürüngen kabartmaları onların bir işareti olabilir. Kuşların özellikle güney Amerikadaki varlıklarının çok uzun olduğu ve Maya kabartmalarında kuş insan karışımı görüntülerin, insanların kendilerini kuşlara benzetmeye çalıştıkları da açıkça görülür. Kendi varlığından her şeyi yokken var eden O’ Bilinmeyen ve Bilinemeyecek olan tanımsız güç, gerçekte insanın yaratılışını kimlere bırakmıştı! Bazı bilgilerde deneysel bir alan olarak yaratılan Dünya ve üzerindeki tüm canlılar kollektif bir çalışmanın eseri miydi bu gün pek çok insanın kabul edemeyeceği bir şekilde. Yaratılış, çoğalış, değişim dönüşüm ve sınırsızlık tümüyle, O’ Bilinmeyene yasalarıyla yönettiği sistem içinde nasıl hizmet ediyordu! Ortada dönen bilgiler adam için yetersizdi. Dinsel öğretilerin bazı bilgileriyle pek uyuşmasa da bu günün gerçekliğinde anlatılanlar adam için yaşadıkları ve hissettiklerinin de katılımıyla farklı bir gerçeklik yaratıyordu. Ağaç; cennet ağacı, elma ağacı ve insanın cennetten çıkarılarak Dünyada boy gösterişi; Yeryüzünde değişik toplumların kendilerince benimsedikleri değişik öğretiler ve bir noktada birleştikleri, değişik cins ağaçlarla tanımladıkları, kutsal saydıkları ağaçlar.

Ve adam güçlü bir algıyla bir gün, o güne kadar tüm bilinenlerin farklı bir gerçeklikle tümden değişeceğine inanıyordu. O gün ne zaman olacaktı bilmiyordu belki 50, belki 100 yıl belki de çok daha sonra ama olacak ve insanlık yeni bir boyutta yeni bir şuur seviyesini yaşamaya başlayacaktı. Yaşanan bu günler o güne gidişin hazırlığıydı sadece.

İnsanlık o gün yeniden doğacaktı bir ağaç kovuğunda sadece Adem olarak değil bir insan grubu olarak belki de; Adem ile sembolleşen insanlık ağacının toprağa sımsıkı kök salmış gövdesinden fışkıran dallarının gölgesinde.

Adam “ağacın kovuğu” sembolü ile neyin anlatılmak istendiğini düşünüyordu. Sır bilgilerde mi gizliydi yoksa sır gibi görünen apaçık ortadaydı da günü gelince, zihinde üreyen sorular bir cevap bulacak kadar olgunlaşınca mı ortaya çıkacaktı. Adam zorlanıyordu. Her hangi bir öğretiye, doğru veya sapkın inanıp, onu hiç sorgulamadan öğretildiğince uygulamak ya da bilmek ama uygulamamak her insana bu yüzden çok kolay geliyordu. Adam öğrendiği her şeyi kapasitesince sorguluyordu ve sorguladıkça bilinmezler çoğalıyordu. Dostları ise onu izliyorlardı, gelişmelerden memnundular; bir gün eline verecekleri gücün asla yanlış kullanılmayacağından emin olarak.

Gerçek kendini her zaman sembollerle anlatacaktır anlaşılmak üzere ve semboller sürekli değişecektir. Bu günün yozlaşan bilgileri, gücünü yarının yenilenen bilgilerine bırakarak ortadan kalkacak bilgileri olacaktır; insanlık gerçekten bir boyut atlamasını gerçekleştirirse eğer. Dünya değişecektir, insan değişecektir ve yolculuk devam edecektir. Maddeleşerek devinen enerji gösterisine O’ Bilinemeyecek Olan’ın müsaade ettiği kadar devam edecektir, Maddeleşme belki bu günden farklı, daha ince yapıda olacak olsa da. Gelecek yeni bir anlayışın, yeni bilgilerin ve gösterinin, yeni sahnelerinin eseri olacaktır. Adam buna inanıyordu ama yaşanan bu günlerde ne yapacağını bilemiyordu.

Bağlantı içinde olduğu, dost bildiği ve kabul ettiği o ses, o görüntü kimdi, neydi, nereden gelmişti, bilmiyordu. Amacını ise açıkça söylemişti “İnsanlığa bu geçiş döneminde hizmet”. Ve adam gerçek bir hizmetkârın yerine göre nasıl hazırlandığını anlıyordu artık. Amaç insanlığa hizmetse, hizmetkâr öncelikle “ben”den “biz”e evrilmeliydi ve adam bunu başarmıştı. “Biz” anlamı öylesine geniştir ki insanlar onun gerçek anlamını kolay kolay tarif edemezler. “her şeyi sevmek, ya da her şeye hizmettir” geneldeki açıklamaları ama “her şey”in ne olduğunu bilmeden!..

Adamın o sıradan görünüşlü toprağında yaşayacağı çok şey vardı henüz farkında olmadığı. Toprak onu çağırmış o da bunu hissetmişti. Sık sık dolaşıyordu bahçesinde. Küçük ağaçlarıyla konuşuyor, çimlerle, çiçekler ile fısıldaşıyor, yaban güllerinin altında uzanarak doğanın müziğini dinliyor, çitlere sarılmış böğürtlenlerin dikenlerinden nasibini alırken insanlığın çektiği acıları hissediyordu düşünmesine gerek kalmadan. Toprak, üzerindekilerle bağlantı kurmasına izin veriyordu bir yerde ama yüzeyin altındakilerden ve doğanın görünmeyen varlıklarından haberi yoktu henüz.

Yine bir gün toprağında yapacağı kulübesi için yer ararken ayaklarının istemsizce iki yön arasında gidip geldiğini gördü. Bunun farkına vardığı anda zeminin üzerinde hiçbir şey hissetmeden yürürken gidip geldiği iki nokta arasındaki, tabanlarından yükselerek tüm bedenine yayılan enerjiyi hissetti. Adımlarını atarken tüm bedenini bir anlamda toprağa akort ederek iki nokta arasındaki enerji farklılığını yaşamak istedi. İnanılmaz bir olay oldu. Bir nokta tabanlarında sızıya benzer bir his yaratırken diğerinde ılık bir his, tüm sevecenliğiyle bedenini sardı. Adam o güne kadar hiç duymadığı bir kokuyla sarıldı. Etrafına baktı çiçek yoktu, toprak henüz tam anlamıyla yeşermemişti bile birkaç yıl önce ekim için kullanıldığından. Koku nerden geliyordu anlayamadı ama vardı. Yüreğinin bedenini parçalarcasına çarptığını hissederken kendini kaybetti. Sonrası gerçek mi, hayal mi tam anlayamadığı bir hoşluk ve güzellikti. Adam mutluydu gözleri kapalı toprağa uzanmış halde. Çevresi bildiği yer değildi. Koku dayanılmaz güzelliğiyle sarmıştı tüm bedenini ve adam öylesine huzur içinde yattı bir zaman orada hiç kıpırdamadan. Sonrasını hiç hatırlamıyordu ama bir süre sonra kalktığında kulübesini yapacağı yeri bulduğunu anladı. Fazla derin olmayan bir yarın kıyısıydı burası.

Bir hizmetkâr yetiştirilme sırasında farklı deneyimleri yaşarken onların nereden geldiği belli olmayan ve hiç ara vermeyen büyük sınavlarını da yaşar. “Seçim yasası” en çok burada kendini gösterir ve insanların kaderi seçimleriyle biçimlenir. Dünya değerleriyle doğru seçim gibi görünen pek çok şey, dünyasal yaşamda bir kazanç gibi görülse de, o kazancın doğru kullanılamayışı insanın gelişiminde büyük açıklıklar yaratabilir, çünkü bir esası kazanmak için seçimler birbirine bağlantılı olarak sürer gider ve insan bunun kolay kolay bilincinde olmaz. O noktalarda isyana hatta inkâra düşebilir. Bazen de rehavete kapılarak kaybolup gider elde edebileceği gerçekliğin önünde.

Aysel Ongun 6 Şubat 2016

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap