Ben Geldim XXXVII

 

 

Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.

Ben geldim

37

O günün sabaha karşı olan o zamanını adam hiç unutmayacaktı. Dağdaki küçük evini yapmış ve ilk gecesini geçiriyordu. Havalar serinlemeye başlamıştı, sobası bütün gün yanmış o saatlerde sönmüştü. Odası soğuktu ve o yorganına sımsıkı sarılmış uyuyordu. Gün doğmamıştı henüz. Güzel bir rüya görüyordu, bilmediği, resmini bile görmediği yerlerde dolaşarak. Bazen yürüyor olsa da çoğunlukla adeta kayıyordu sokaklarda. Tüy gibi hafif hissediyordu kendini. İnsanlar vardı yollarda bir belirip bir kaybolan. O insan olarak algılıyordu ama yapıları bildiği insan şekline pek benzemiyordu. Hayalet gibiler diye düşünse de, hayatında hiç hayalet görmediği için bu benzetmesinden de emin değildi. Onların arasında ne kadar rahat dolaştığına şaşırıyordu. Bilmediği bir yer, bilmediği insanlar, bilmediği bir doğa Dünya ya hiç benzemeyen. Ağaçlar yeşil değildi, toprak da kahverengi. Su ile ilgili hiçbir şey görmemişti ama bastığı yerler onda su hissini uyandırıyordu. Birden parlak değişik renklerde birtakım canlıların arasında buldu kendini kimi uçuyor kimi yüzüyor gibiydi. Kimi nokta gibi kimisi kocaman ve adam korkmuyordu bunlardan. Gülümseyerek bakıyordu onlara ve uykusunda biri onu seyretse gerçekten gülümsediğini görebilirdi.

Adam dolaşmaya devam ediyordu, güzel kokular, canlı renkler ve mavi olduğunu düşündüğü parlak bir güneş ışığının altında. Oysaki ne güneş mavi, ne renkler canlı, ne de kokular düşündüğü gibi hoştu. Ne insanlar ne de diğer canlılar hissettiği gibi değildi.  Varla yok gibiydiler. Kolay kolay anlatılamaz bir durum. Adam bir yaşam yaratıyordu kendisine bilincinin sarhoşluğu içinde.

Dostları izliyorlardı onu hemen yanı başında; yüzündeki tebessümü, huzurla uyumasını. İsteseler hemen uyandırıp onunla konuşabilirlerdi ama daha çok izlemek istiyorlardı onu. Adamı sarıp sarmaladıkları enerji yumağını biraz uzaklaştırdılar. Adam yattığı yerde gevşedi, kollarını bacaklarını oynattı ve gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yaşadıklarının hala etkisindeydi. Yine uyumak istiyordu sanki bir tiyatro sahnesinde ikinci perdeyi de seyretmek için. Dostları buna müsaade etmediler. Adam’ın ilk yaratıcılık deneyimiydi bu farklı bir boyutta ve onlar yaratılanlardan memnundular. Ona teslim edecekleri gücün çok acemice olsa da nasıl kullanılacağını görmüşlerdi. 

 Adam böylesine deneyimlerden başarılı çıktıkça ona armağan edecekleri muhteşem şifa enerjisini kullanmaya başlayacaktı. “İlmi Şifa” olarak adlandırdıkları geniş kapsamlı şifa bilgisi gönlünden zihnine oradan da ellerine akacaktı. 

Geçek şifa yeniden yaratmadır çünkü. 

“Nasılsın” diye sordu o her zaman sevgiyle ona seslenen yumuşak ses. 

Adam açıldı birden. Nerede olduğunu bildi ve doğruldu yatakta. Kalkmak istedi başı döndü. Dostlarıyla her zaman saygı içinde konuşurdu ama o sabah kalkamadı. Güldü dostu, eliyle otur işareti yaptı. Adam oturdu. İçinde bulunduğu enerji yavaşça çekiliyordu üzerinden. Kendini daha iyi hissetti. Kalktı. Dostu fizik bedenine bürünmüş yanındaydı. Elindeki su bardağını uzattı, “iç” dedi.  Adam daha iyi olduğunu hissetti. Rüya olarak kabul ettiği o durumdan tamamen kurtulmuştu. 

“Nasılsın?” yeniden sordu dostu. 

Adam bir an düşündü, iyi hem de çok iyiydi. Neyi nasıl yaşadığını bilmek istiyordu sadece. Bunu iletti dostuna. 

“Güzel” dedi dostu, “dünyasal şuur seviyene indin. Şimdi sana anlatacaklarımı çok iyi dinlemeli ve anlamalısın. Seninle kaç senedir çalışıyoruz?” 

Adam bir anda zamanın nasıl da çabuk geçtiğini düşündü. “On senedir” 

“O seneler sana ne öğretti, ne değişti sende?”

 Tereddütsüz cevapladı adam. “Çok şey, yeniden yapılandım sanki”  

Güldü dostu sımsıcak. Memnundu öğrencisinden. İhtiyacı olacak çok şey çalıştırmıştı ona, gereksiz gibi görünse de. Adam hiç itirazsız derin bir güven ve sadakat içinde saygıyla yerine getirmişti tüm istekleri. İyi bir öğrenciydi, baştan beri yükünü artıracak güçlü bir egosu olmadığından onunla çalışmak zevkliydi. Hak etmişti daha üst bilgilere açılmayı, insanlığa gerçekten yararlı olmayı. Tek bir yönü kalmıştı aşması gereken, umudu onu da başaracağı yönündeydi. 

Dostu uzun bir süre sessiz kaldı. Adama hiç bakmıyor gibiydi ama dikkati tamamen onun üzerindeydi. Düşüncelerini tarıyordu, duygularını, hislerini. Temizdi adam tertemiz. Hiçbir şey düşünmüyor sadece derin bir teslimiyet içinde adeta meditasyon yapıyormuşçasına öylesine huzur içinde oturuyordu. Oysaki içinde bulunduğu durum meditasyonun çok ileri safhalarında yaşanan bir haldi. Nefes alması yavaşlamış, kalp atışları neredeyse sıfırlanmaya yaklaşmıştı. Zamanın içinde değildi sanki. Gözleri kapalı kendini devleşmiş hissediyordu, kollarını yana açtı birden, sonra var olan her şeyi kucaklamışçasına göğsüne bastırdı ellerini. Sarıldı bedenine kucakladıklarını düşürmek istemiyorcasına. Dostu hala susuyor, adam sesiz oturuyordu kolları bedenine sımsıkı sarılmış yüzünde parlayan ışıkla. 

Bir zaman öylece kaldılar. Güneş dağların ardından yükseliyordu. Hava aydınlandı ve adam gözlerini açtı… Yanında kimse yoktu. Dostu gitmişti ya da görünmez olmuştu yine. Kendini çok iyi hissediyordu. Mutluydu ama garip bir şekilde mutluluğunun içinde birazda hüzün vardı. Mutluluğun hüznü ya da hüznün mutluluğu yüksek bir duygudur, mutluluk, hüzün ve an gerçekten anlaşıldığında. 

Aradan geçen günler adam için sıradandı. Eviyle, bahçesiyle uğraşıyor, çiçekler ekiyor, yeni hayaller kuruyordu. Hayalleri güzeldi geleceğe yönelik. İçinde gittikçe büyüyen duygu pek çok insana çok garip gelebilse de onun için doğaldı. Yenilenen, değişen bedeni yüksek enerjiyi, kısa zamanlar için de olsa kaldırabilecek seviyeye ulaşmış, hayalleri yaratma isteğinin çok güçlü olduğu bir safhaya erişmişti. Adam o güne kadar dost bildiği, zaman zaman çok yakın olduğu dostlarını artık daha iyi tanımak istiyordu ve bunun içinde gittikçe güzelleşen bahçesinde bir UFO sembolü yapmak istiyordu. Kendini dünyaya ait değil, artık evi olarak hissettiği bir başka yere ait olarak hissediyordu güçlü bir biçimde. Çocukluğundan beri Dünyayı benimseyememiş, yaşamaktan sıkılmış ama nereye ait olduğunu bu denli güçlü hiç hissetmemişti.  Akşamları şehir aydınlığından uzak, yıldızları seyredip evinin neresi olduğunu düşünüp tümüne sevgi yollarken, evreni tüm kalbiyle kucaklar bulurdu kendini. Evren cevapsız kalmazdı buna. Adam tüm bedenindeki elektriklenmeyi hissederken mutluluk dalgaları içinde kaybolup giderdi. Sıradan, dünyasal olayların duygusal mutluluğu değil, gerçeğin kendini hissettirişinin mutluluğu olurdu bu. Anlatılamaz ama yaşayanlarca bilinebilen bir mutluluk olarak. Daha sonra bahçesine yapmayı düşündüğü UFO sembolü bir çiçek kümesi halinde zihninde canlanır,  adam onu sapsarı çiçekleriyle bahçesine doğmuş bir güneş olarak hisseder ve derin bir huzurun güzelliğini yaşardı. 

Yine böyle bir zamanı yaşarken dostunun sesini duydu yanı başında. 

“UFO insanların bu gün düşündüğü gibi değildir. Evet o sizlerce tanımlanamaz, bir yerde bilenler olsa da bildiklerinin sırrına sahiptirler. Sizin boyutunuzda görülürler, pek çok sistemin enerjisi ile var olurlar, maddeleşebilirler, sizlere var olduğunuzdan beri yardım ederler, bazen hayır dışı bulunuşları olsa da. Onlar da sizler gibi, Bilinmeyen Yüksek Programın parçasıdırlar ve en önemlisi onlar sizlerin asla yabancısı değillerdir.  Onların ardındaki bilinmeyen ve sır olarak kalan şey, sana şöyle ifade edebilirim sadece, insanlığın uzun yolculuğunda sürekli değiştirmek durumunda olduğu elbisesidir. Nasıl ki bazı varlıklar büyüdükçe sürekli derilerini ve kabuklarını değiştiriyorlarsa, insanlık da şuursal olarak büyüyüp, boyutsal olarak yükseldikçe, yani geliştikçe bu elbiseyi değiştirir. Şimdi ona verilen ad, uzayın başka köşelerinden gelen bilinmeyen, tanımlanamayan bazı yönlerden gelişmiş, kimisi dost, kimisi düşman olarak sizlerce anlatılıyorsa da gerçeği sizlerin kavrayabileceği değildir. Sizler şimdilik onların size sundukları kadarını bilenlersiniz. Çünkü onlar da tam olarak gerçeği bilmezler.  Yaratılışı düşün dostum, ailenizden birisinin size kendi geliştirdiği aracıyla gelmesi önce sizi hayrete düşürür sonra ona alışırsınız değil mi? Size gelenler sadece kardeşleriniz ve alışacağınız yeni gerçeklikleri ya hükümetlerinizin açıkladıkları oranda ya da farkındalığınız oranında öğreneceksiniz.  Sen bu açıklamalara ihtiyaç duymayanlardan olarak bazı değerlere kendi “O’nca izin verilen” gücün kadar ulaşacaksın. Bunun için özlüyorsun evin olarak hissettiğin yeri.” 

Adam şaşkındı. Hissediyordu bilmek için hatırlaması gerekenleri. 

Aysel Ongun   7 Mart 2016

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap