Lütfen kopyalarken nereden aldığınızı belirtiniz. Bu emeğe saygıdır.
Ben geldim
40
“O hali bulmak” Adam yıllardır bunun için uğraşıyordu. Zaman zaman beklenen bir noktanın çok yakınına yaklaşıp, hatta nadir de olsa, o hali yaşamına kattığında içini bir sevinç kaplar ve o dostunca da destek bularsa, gerçek mutluluğun ne olduğunu az da olsa tadardı. Gelişmenin ne olduğunu, paradoks gibi görünse de, kısa zamanlar içinde uzun zamanlar yaşayarak anlamaya çalışırdı. İkiye bölünmüştü sanki adam biri bilenen zamanda yaşayan, diğeri yüksek hissedişler, duygular, çalışmalar, fedakârlıklar ve kimse önemsemese de insanlara hizmetle geçen zamanlar. İnsanlar kendilerine karşılıksız hizmet edilmesine bayılırlar. Bu hizmet alış ego’nun tatminidir ve ne yazık ki “hep bana” duygusu çok insanda karakter olarak adlandırılan, gelişim için yanlış olan yolun başladığı yerdir. Adam bu duygudan çok uzaktı. Zaman zaman dostu ona “ çok insandan farklı olduğunu anla” dediğinde ne demek istediğini anlayamıyordu, yaşadığı hal onun doğal hali olduğu için. Ve bir gün yine böyle bir hizmet anının mutluluğunu yaşarken dostu belirdi yanında her zamanki sevecen, hoşgörülü, insanın içine işleyen huzuruyla.
“Çalışıyorsun” dedi yavaşça.
“Evet, düşünüyorum ve bilgiler arasında yapabildiğim her doğru bağlantıyı hayata nasıl geçirebileceğimi düşüncelerimde sorguluyorum. Kendimce ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm bir sistem geliştirdim.”
“Nasıl bir sistem bu?” çok sevecendi sesi.
“Senden, yaşamımdan, kitaplardan, insanlarda izlediklerimden, deneyimlerimden gördüğüm olması gereken her şeyi, bir tek değer haline indirmeye çalışıyorum yani “Hal”e. Bu arada en büyük yardımcım da her zaman önem verdiğim o çok hafif duyulan iç sesim oluyor. Bunu “ben” olarak yapmam çok zor çünkü “ben” içinde, egonun hangi seviyesi olursa olsun, bir beklenti var. Yani insan dünya yaşamında hiçbir zaman gerçek “biz “ duygusunun saflığını yaşayamaz.”
Dostu yüzünde hafif bir tebessümle izliyordu onu. “peki o zaman ne yapmalı?”
“Önce” diye devam etti adam “ İnsan beklentisini en aza indirmeye çalışmalı, en basit beklentiden en yüce beklentiye kadar. Kimisi bir bardak suyun karşılığını bile bekleyecek kadar yoğun yaşar bu duyguyu. Son beklediği ise cennettir. İnsanlara yaptığı her şeyin karşılığını bekler, hatta hangi Yüce Öğretiye bağlıysa, o öğretinin gereklerini “Cennet” ve orada süreceği keyif için yapar. Bu “ben” duygusunun en güçlü olduğu hallerden biridir. “O Bilinemez Büyüklüğün” rızası için yaptığını düşünür ve de söyler. Çünkü cezasından korkar. Oysaki insanın tüm varlığıyla gerçekten korkması değil sevmesi gereken Ululuk hiçbir şeyi kendisi için istemez. O tüm yarattıklarını sever ve onlarında aynı şekilde birbirlerini kendisi gibi sevmesini bekler. Çünkü sevginin içindeki en büyük güç “hizmet” esasıdır. Tüm yaratılışta her şey birbirine hizmet eder, birbirini tamamlar. Yaratılış bunu yaparken ne gariptir ki insanlar çoğunlukla bir birine hizmet etmekten kaçınır, hizmeti bir anlamda hizmetkâr olarak gördüklerine yaptırmayı kendine bir büyüklük payesi vererek yaşamak ister. Farkında bile değildir O’ Bilinemez Olan’ın sistemlerinin her an her şekilde tüm insanlığa ve tüm yaratılmışlara hizmet ettiğinin. Hizmet esası, kazanılmış diğer evrensel esaslarla birlikte insanı “O hale” taşır. O’nun rızası “O hali” yaşayanlaradır.
“Yani” dedi dostu gülümseyerek.
“O Hal” dedi adam yavaşça. Yaşam insanın en küçük “o hal”i kendinde gerçekleştirebilmesiyle başlayan bir gelişim sürecidir. Her “o hal” gelişimde bir kademedir. O kademenin değerleriyle bezenir insan. Sonra onunla birleşen yeni “o hal”ler yeni değerler kazandırır insana. Yeni değerler düşünceleri, duyguları, yaşamı değiştirir. İnsanın var olan her şeye bakışı farklılaşır. Bu gün yaşayamadığı çok üst duyguları ve mucize denen hissedişleri, eylemleri yaşamaya başlar. Sıradanlıktan uzaklaşma başlar. Ve bu böyle sürüp gider. “Ben” yerini “ben O’yum” a sözde değil, eylemde bırakıncaya kadar. Bu tüm varlıkların ulaşacağı son safhadır, zamanın ötesidir, bilinmeyecek yerdir. Ruh’un gerçek kaynağıyla birleşmesidir. Sonsuzluğun içinde bir parça değil, sonsuzluğun kendisi olmaktır. “
“Bu düşüncelerinden korkmuyor musun “ diye sordu dostu yüzünde şakacı bir gülümsemeyle. “İnsan buna pek aldırmasa da her düşünce onda bir borç yaratır. Her düşüncenin yerine getirilmesi gereken sorumluluğu vardır. Hele bu düşünce bir de yüksek enerjiler içinde düşünülmüşse. Evrene borçlu kalmamak için düşündüklerini yerine getirmelisin. Yerine getiremediğin her üst düşüncen senin gelecek hayatlarında sınavların olacaktır.”
Adam öylece kaldı. İlk defa düşünce kontrolunun bu denli önemli olduğunu görüyordu. Kızgınlık, sevinç, doyum, merak ve daha pek çok yaşanırken düşünülen her şey, sanki eyleme geçirilmiş gibi hal dosyasına yazılıyordu. Doğru olanların karşılığı beklenirken, yanlış olanların da düzeltileceği sınavlar sıraya giriyordu. Ve adam düşündüklerinden bazılarını, düşündüğü kişinin hakkı olarak yerine getirdiğini bazılarını da yerine getirmek için çabaladığını hatırladı birden.
“Evet “ dedi dostu “ sana farklılığını söylerken bunu anlatmak istemiştik. Çünkü bu değeri kazanmıştın. Örnektin görmek isteyenlere. Ne yazık ki insanlar doğru örneklere çoğunlukla önem vermezler. Sana düşündüğünde içini titreten UFO’lar bu nedenle bir armağan getirdiler, henüz ne olduğunu bilmesen de. O çok yakınında seni bekliyor, seninle olmak için. Sen ona ulaştığında yaşamında yepyeni bir sayfa açılacak. Gerçek UFO’nun ne olduğunu çok daha iyi anlayacaksın. Bazı bilinmeyenler çok daha bilinir olacak ve sen derin bir anlamda ben olacaksın.”
Adam enerjisinin farklılaştığını hissetmeye başladı. Zaman zaman yaşadığı üst boyut gerçekliğine bilinçli olarak girmeye başlamıştı. Ve zaman değişti.
Aysel Ongun 2 Mayıs 2016