Gerçek Dost

 


GERÇEK DOST

İnsan denen varlık, değişim/ gelişim sürecini yaşayabilmek için öncelikle başka insanların ve daha sonra da dünyada var olmuş her şeyin de, değişim/gelişim süreçlerine ortak olmak zorundadır. Bu yaratılışın temel kurallarından biridir. Her şey birbirine öylesine ince bağlarla bağlanmıştır ki siz bu ortaklığı bozmaya kalktığınızda ummadığınız şeylerle karşılaşabilir ve karşılaştıklarınızdan da hiç hoşnut olmayabilirsiniz. Varoluş, şartlar ne olursa olsun dengeyi korumak zorundadır ve bunu bağlı olduğu yasalarla sağlar. İnsan da Dünya’da olması gereken dengenin bir parçasıdır, belki de en önemli parçası.

Dünya, insan için mi var edildi, insan dünyanın bir zaman için konuğu mu? İnsanı yaratılmışların en mükemmeli olarak gören zihin için, elbet ki dünya tüm sahip olduğu değerlerle ona hizmet için var, onu dilediği gibi kullanabilir hatta sömürebilir. Ego böyledir, büyüdükçe daha da çılgınlaşır, umursamaz hiçbir şeyi, unutur onun bilgi ve deneyim kazanması için kendine sonsuz olanaklar sunduğunuda, sadece onu ve kendini zamanda tüketmek için yaşar büyük çoğunluğuyla.

Kendini, mükemmel bir zenginlikte ağırlayan daha üst bilinçler içinse Dünya, üzerinde varolan her şeye karşı saygıyla ve sevgiyle yaşanacak bir okul. Öylesine düzenlenmiş bir okul ki iyiye de ondan uzak olana da aynı yasayı aynı noktadan kullanır. Hizmetinde hiçbir ayırım yoktur. Bu ağırlayanla yaşayan arasındaki dengedir. Güzel olandır, dostça olandır.

İnsan bu dengeli uyumu kendi varlığında da sağlayabilmek için konukluk sürecinde kendini geliştirmeli, sevgi ile dostluğun gerçek anlamlarına bir parça daha yaklaşabilmelidir. Bu iki kavram bir bütündür, parçalanamaz, parçalandığında yaşanan gerçekliği değildir. Ya seversiniz, ya da sevmez. Ya dostsunuzdur ya da değil. İkisinin arasında olmak, kavramların bütünlüğünün uzağında olmaktır. Yani öğreneceğiniz, gelişeceğiniz çok şey var demektir. Sevgi yoluna adım atmışsanız artık dönüş yoktur ilerlemek kaderinizdir. O yola girememişseniz eğer, bilinmelidir ki eninde sonunda girmek ve yaşamak zorundasınızdır. İnsan varedildiği andan itibaren önüne çıkan tek yola ki, varolduğunda ilk adımını atmıştır zaten, devam etmek zorundadır. Başka çaresi yoktur, O’nun insana biçtiği İlahi kaderdir bu, dönüşü olmayan yolda ilerlemek. Vazgeçtim diyemezsiniz hiçbir şekilde. Dünya sizi sever, size dosttur, ya siz ona dost musunuz, onu seviyor musunuz!.. Henüz ruh kardeşlerine bile sevgi/ saygı duyamayan, dost olamayan insan gerçekten Dünya’ya lâyık mıdır!.. Onu, kendi gelişimlerine ev sahibi kılan Yaratıcılarına layık mıdır!.. Dünya dosttur barındırdığı her şeye, ya insanlar dost mudur birbirlerine!

Konuya böyle gireyim istedim, dost olmanın büyüklüğünü daha geniş anlatabilmek için.

Bu gün insan yalnızdır dünya üzerinde. Her ne kadar zaman zaman dayanması güç kalabalıklar içinde yaşasa; geniş bir arkadaş çevrem var diye kendini avutsa; şan şöhret maddî varlıklar içinde görünüşte rahat, ya da tek göz evinde kalabalık ailesi, memleketlileri, arkadaşlarıyla yaşamla mücadele ederek bulunsa da insan yalnızdır, yalnızlığını bile fark edemeyecek kadar yalnız. Örnekleme iki uçtan verilmiştir ama onların arasını dolduran tüm yaşam biçimleri de aynı hâldedir. Bunun sebebi güvensizliğidir. Oysaki gerçekte kendisini her an koruyup gözeten bir sistemle el eledir. O’nun varlığına koyduğu özgür iradesi ve egosu onu bu büyük yardımdan uzak kılar çoğu zaman, yanlış kullanımlarla. Unutur Yaratıcısının koruyucu, yol gösterici sistemlerini ve yalnızlığı içinde tüketir kendini. Aklı, mantığı, duyguları ayrı işaretler verir çoğunlukla birbiriyle çelişen ve insan dengeye oturtamadığı düşünceleriyle şüpheye düşer. Şüphe inancı ve güveni yok eder. İnsan bu hale girdiğinde düşünceleri ve eylemleri artık sağlıklı değildir. Doğrudan uzaklaşır farkında bile olmadan, sevgisi ve dostluğu azalır. Neye güveneceğini bilemez. Yalnızlığı büyür, büyür..

İnsan kendine bile güvenemezken, bir başkasına hiç güvenemez. Kaba ve can yakıcı eylemlerle ya da maddi güçle baskın çıkmaya çalışan insan içselliğinde güvensizliği çok güçlü yaşıyandır. Bu güvensizliğin nedeni zihninde kendince bile tanımlanmamıştır. Oysaki durmadan kendine ve çevresine nasıl güvendiğini anlatır durur. Gerçekteyse saklamadadır kendini kendince başka insanlardan. Her insanın içinde sakladığı şeyleri vardır az veya çok. Onları kendi kendine bile itiraf etmekten kaçınır çoğunlukla ve hale yansıyan davranışlarına çeşitli nedenler bulur.. Ağır bir yüktür bu farkında olmasa da. Pek çok insan kendince yarattığını zannettiği kendinin, bir anlamda robotik görüntüsünün arkasındadır. Onu kurgular, biçimlendirir ve kullanır. Ben diye betimlediği budur. X diye bildiğimiz insanın arkasında etiyle, kemiğiyle, düşünceleri, korkuları, kıskançlığı, hükümleri, duyguları ve pek çok insansal giysileriyle Y vardır. Gerçek Y. İlginç olan, Dünyada bir insanın iki insan olarak yaşamasıdır; görüntüdeki ve arka plandaki. Görüntüdeki, gerçeğinin aksi değildir. Duygularının, özentilerinin, hoşnut olmadıklarının aksini gizlemek için kendinde yeni bir hava yarattığı kimliksiz bir kişiliktir ve şüphe içindedir her zaman, öz değerlerinden uzaklaştığı için. Şüphe ise güvensizliği doğurur. Hani her insanı kendi gibi bildiği için. Buradaki betimleme de doğru olan nokta, her insanın kendini olduğu gibi göstermediği için yaşanılan yanlış bakıştır. Güvenin olmadığı yerde hayır da olmaz, dostluk da. İnsan bütünlenebildiği kadar gerçek arkadaşlığa, ardından da gerçek dostluğa yaklaşabilir ve sonu sevgidir bunun, yüzeysellikten biraz daha derinleşen sevgi, gerçek sevgiye giden yolda.

İnsanın bu çıkmaz gibi görünen hali onun depresif yanıdır. Kimileri unutmak istediği, kendinden başka kimsenin bilmesini istemediği ya da ulaşamadığı için hınç duyduğu veya bambaşka nedenlerle örtbas etmeye çalıştığı yaşanmışlıklarını gizlemek için hep o robotik kimliğini kullanır. Bu nedenle onu depresif bir hal olarak tanımlıyorum. Paylaşamamak bir yerde kişiyi tüketir, farkında olmasa da. Paylaşacağı kişinin olmaması, kimseye güven duymaması, kendini dostsuz hissetmesi acınacak yanıdır. Elbette tam anlamıyla güven duyulacak bir insan dost da nadirdir. Oysaki gerçek dost yanıbaşındadır. Eğer siz de içinizde böyle şeylerin ağırlığını sürekli taşıyanlardansanız bilin ki O Dost size el uzatmaya hazırdır ama siz ondan habersizsinizdir. O İnandığınız, gücünü yaşadığınız Tanrınızdır. Onunla konuşmaya çalışın. Dertlerinizi sıkıntılarınızı sevinçlerinizi onunla korkusuzca paylaşın. Ona güvenmeyip de kime güveneceksiniz varlığınızın karanlık taraflarından hafifleyebilmek için.. Göreceksiniz ki O size bir yerden bir biçimde cevap verecek. Yeter ki alıcı olabilecek seviyeye gelin. Cevabını beğenmeyebilirsiniz ama önemseyin, üzerinde düşünün. Sabredin, gönül gözünüzü açın ve kabulde olun.

Onunla gündüz gece her zaman konuşabilirsiniz tüm içtenliğinizle. Dua böyle bir yoldur. Ama Rutine dönmüş dua değil. İnsan her an değişendir, dualarınız da değişmeli. Konuşurken içtenliğinizi, çaresizliğinizi, isteklerinizi ya da mutluluğunuzu tüm hücreleriniz hissetmeli anlattıklarınızda ve katılmalı ifadelerinize. Renkleriniz farklılaşmalı, titreşiminiz de. Siz Tanrıyla konuşmadasınız. Ona olduğunuzdan farklı söz söyleyemezsiniz, bilir. Onu aldatmaya kalkmak, hayrından uzaklaşmaktır. Bunun karşılığını bazen çok kısa bir zamanda bazen de yıllar sonra alabilirsiniz, şayet konuştuklarınızı hatırlayap da onların cevabı olduğunu fark edebilirseniz. Siz Tanrıyla O’nun dilinden konuşabilirseniz cevapsız hiçbir şeyiniz kalmaz. O’nun dili her zaman tüm incelikleriyle doğru olanı söyler, insan da öyle olmalı incelikleri yaşayamasada doğru olmayı başararak.. Saklamak istediklerinizi onunla paylaşın, yükünüz hafifler. Ve en önemlisi iki kimliğiniz birbirine yaklaşır hâttâ çok başarılı olursanız birleşir, bütün olursunuz. İçi dışı bir olmak budur. Bu betimleme de yanlış anlaşılmamalıdır. Çoğu patavatsızlar bunun arkasına sığınarak istedikleri her şeyi söylerler, içim dışım bir dir diyerek. Onlardan uzak durun. İçlerindeki zehirdir dışlarına vuran. Kimileriyse düşünme özürlü oldukları için o duruma düşerler ki onlar zararsızdır, yaptıklarının farkında bile değildirler.

Dostum yok demeyin, kendinizi insanlara dost olacak seviyeye getirmeye çalışın. O zaman göreceksiniz ki varolan her şey size dost. İlahi Âlem’de her şey açıktır. Bugün insanlığı ve her şeyi fark ettirmeden izleyenler, orada gözünüzün içine bakarak insanı izleyeceklerdir. İçinizi dost kılmadan oraya gidenlerden olmayın. İnsan sevgiyi deneyimlemek, sevgide gerçek Dost olmak için buradadır. Bunu anlamak bilinç işidir. O’nun baştan beri istediği ise insanların bilinçlenmesidir, bildiklerini ve yaşadıklarının daha üstünü yaşayabilmeleri için. Bu insanlığın değişmez yoludur. Ne olursa olsun dönüşü olmayan yoldur. Tereddütte kalıp gidişi durdurmaksa, ruhsal acıların en büyüğüne yok edilişe varım demektir. İnsan acılar ve yok ediliş için değil, sevgide, sevgili olmak için varedilmiştir. O’nun Rızasında olan budur…

Aysel Ongun 10 şubat 2012

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap