DOKUNUŞ’ dan HİSSEDİŞ’e

 


 

DOKUNUŞ’ dan HİSSEDİŞ’e

His ve hissediş; fiziksel açılımının dışında varlığın tüm boyutlarında yaşanan duygu. Fiziksel boyutta insana varolduğunu duyuran en önemli duyum ve duygu açılımı. Dünyaya geldiği andan itibaren somut bir şekilde yaşadığı, gelme hazırlığındayken de bilimsel olarak kısmen yaşadığı ispatlanan yaratılış özelliği. Bu özellik sadece insana has değil, varedilmiş her şeye aittir yaratılış özellikleri derecesinde.

Bu yazıda konuya kısaca değinilecektir ama değinilen her noktanın arkasında okuyanın düşüneceği, hissedeceği çok şey olacaktır, şayet hissetme mekanizmasını yerince ve tüm açılımlarıyla kullanabilirse yazının çok ötesine geçecek, önemsemez şöyle bir göz atarsa yazılanları yeterli görecek, belki saçma olduğunu da düşünecektir. Dileğim yazının ötesine geçilebilmesidir.

Diyebiliriz ki hissetme; insanın beş duyusunun ötesindekiler dışında, tüm duyusal açılımlarının zihinde, bedeninin tüm hücrelerinde yankılanmasıdır. İnsan bu açılımlarında neyin yankılanmasını hissediyor dersek söyleyebileceğimiz tek cümle vardır. O’nun varlıksal boyuttaki yankılanmasını.

Fizik bedenimizin sahip olduğu duyularımız temelde alıcı olarak bir tek duyuya sahiptir. Dokunma. Bize dokunamayan hiçbir şeyi algılayamayız. Bedenimiz mükemmel bir alıcı olarak tasarlanmıştır. Işık göze dokunur, ses kulağa, koku buruna, tat ağız içine, deri ise her şeye, o sadece bedeni örten ve tümleyen kılıf değil, en büyük alıcı organımızdır, belki de tüm alıcılarımızı dokusunda barındıran. Ve tüm organlarımız kendilerini meydana getiren en küçükten en büyüğe kadar hissediş mekanizmasına açıktır. Onlar beslenmeden tutun da yaşamın her alanını kapsayan her dokunuştan etkilenir ve bunu hissediş olarak beden işleyişine yansıtır. Bedenin savunma mekanizması bu hissedişle çalışır. Her hangi bir yerine yanlış dokunan bir şeyi yok etmek ya da etkisini kendine has incelikleriyle düzeltmek için gücünün yettiği her türlü savaşı verir.

Bu alıcı bütünün, süptil boyutlarla ilişkisini sağlayan ve bedende organ olarak görünür bir yer tutmayan, fiziksele göre daha hassas farklı alıcı organları da vardır. İnsan yapısının iç içeliğindeki esrar geçmişte kısmen anlaşılmış, özellikle şifa boyutunda kullanılmış olmasına rağmen –Akapunktur ve benzerleri gibi- henüz bu iç içelik tam anlamıyla anlaşılabilmiş de değildir. İnsan bilinçlendiği kadar kendini yanlış dokunuşlardan koruyabilir. Bilinç madde boyutundaki hissedişin şekillendiği yerdir. Cümle açıldığında karşımıza tek esasa yönelik karmaşık, birbirini etkileriyle tetikleyen süptil bir taban oluşumu çıkar.

İnsana dokunanların dışında bir de insanın, sıradanlığın dışına çıktığında dokunduğu yerler vardır, bunlar üst anlamlar ve içerdikleridir ki, insanın hayatına katılıp onu olduğundan daha da yükseğe taşıyacak dokunuşlar olarak düşünebiliriz. Her insanın hayatında zaman zaman yaşadığı böyle dokunuşlar vardır, hissettim, gördüm, duydum gibi kelimelerle anlatılan. Bu anlam bir yerde insanın alıcılığı kadar açılımını da sağlayan sistemlere sahip olduğunun açık göstergesidir. Düşünce başta gelen bir dokunuş sistemidir. İnsan doğru emekle üst boyutlara dokunup ondan yansıyan bazı değerleri hissedebilir. Dikkatini ve tüm düşünsel gücünü ulaşmak istediği noktaya kilitlediğinde hissediş devreye girer. Odaklandığı her ne ise düşünsel enerjisi ona cevap verecek noktaya dokunmuştur. O dokunuş kişiyi eğer istiyorsa ve elde etmek için emek veriyorsa yeni dokunuşlara açabilir. Evren, varlığı, bu gücü kullanmayı başarıyorsa sınırlamaz. Ta ki O’nun iznettiği sınırlara kadar. Bazen dokunuşlar hiçbir düşünce üretmeden kendiliğinden olur. Kişinin ya geçmişindeki kazanımları, ya bilmeden veya bilerek açtığı kanalları ki, bunda çok dikkatli olmak lazımdır dengesizliğe kadar varan yanlışlar yaşanabilir, ya da yaşarken bazı üst eğitimlerle elde edip devreye soktuğu güçleriyle gerçekleşir.

İnsan alıcılığı kadar vericiliğinde de dokunuşları kullanır. Dünya yaşamında her alanda her yerde her zamanda istisnasız her insan sürekli alış/verişin dokunuşları içindedir. Telepati, zihin okuma, duru görü, olacakları hissetmek üst dokunuşlardan örneklerdir. Günümüzün gelişmiş teknolojisi insanın alış kanallarını, kişinin fark etmesine izin vermeden hayırsız dokunuşlarıyla doldurduğu bir seviyeye ne yazık ki ulaşmıştır. Teknoloji bir ölçüde insana ve doğaya dokunmayı başarmıştır. Bu dokunuşların günümüzde insanlığın ve doğanın hayrına olduğu söylenemez. İnsan bu nedenle dokunuşları sağlayan frekansları aşmak zorundadır. Doğa bu değişim nedeniyle harekettedir. Her gün biraz daha artan doğa olayları düşünülmeyen sahneleri yaratırken insanlık ve diğer tüm canlılar için kâbus değil, geleceği kurtarma çalışmasındadır.

Doğru hissediş bu nedenlerle çok önemlidir. Zamanın enerjisinde ve frekansında onunla birlikte akmak, gerçekten yaşamaktır. Düşünce, duygu ve zihin kontrolu bireyin her yönüyle sağlıklı kalabilmesi için uyması gereken en önemli dokunuş odaklarıdır. Düşük enerjilerin düşüncelerinize, duygularınıza dokunmalarına izin vermeyecek güçte olabilmek O’nun insanlıktan beklediğidir.

Aysel Ongun 16 Nisan 2012

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap