Gelişmişliğin Bildiğinde Değil

 


 

GELİŞMİŞLİĞİN BİLDİĞİNDE DEĞİL
YAŞAYIP YAŞATTIĞINDADIR

Bilmek, yaşamak, yaşatmak; kısacası hal olarak tanımlanabilecek durum; varlığın maddeye akseden görüntüsü; bilgiyle bilinçlendikçe değişen, O’nun gözünde daha değerli olan görüntü.

Bilme isteği insan ve hayvanların yaratılış amacında varlığına konan en önemli güdülerden biridir. Hayvanlarda genelde beslenme, çevreyi keşfetme isteği yönünde işlese de daha gelişkin olanlarında -balinalar, yunuslar gibi- bu isteğin hangi seviyede neleri bilme isteği olduğu bilimsel olarak gözlenemediğinden, insana göre farklı, kendilerine has üst seviyede bilme/yaşama/yaşatma yeteneğine sahip oldukları yönünde az da olsa bilgiler var. Bitkilerde ise devinim açıkca görülmediği için böyle bir bilme isteğinin hangi seviyede olduğu kolay gözlenemez ama insanların iç içe yaşadığı hayvanlarda bu açıkça görülür merak olarak, dürtüsel bir yatkınlık olarak başta kediler ve köpekler olmak üzere. Bilme isteğini de içine alan hissedişe ise konunun büyüklüğü nedeniyle bu yazıda değinilmeyecektir.

Hayvanlardaki bu sınırlı bilme/yaşama/yaşatma isteği, insanda kendisine bahşedilen akıl/ düşünme yetisi/ daha güçlü ve çabuk öğrenebilme kapasitesi ve onu dilediğince kullanabilme özgürlüğü nedeniyle o seviyeyle mukayese edilemeyecek genişliğe ulaşmadadır. İnsanın hayvansılarındaysa -ki bunlara insanımsılar (*) diyebiliriz- bu istek pek de şuurunda olmayarak, akıl, mantık ve düşünceye uğramadan alt seviyede duygu göstergesi olarak günümüzde her toplumda sıkca görülür. Başta gerçek sevginin inceliğinden gücünden yoksun, İlahi bilgilere saygısız, sığ bilgi ve anlayışla, ego güdümündeki ben desteğiyle çok şeyi kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışma gelir. Düşünmeden güdüleri yönünde hareket etme ve onları elde edebilmek için hoş olmayan şeyleri rahatlıkla yapabilme yönüyle ki, bunlar İlahi amaca ters düşen isteklerdir ve benzerleri gibi yaşam sahneleridir. . Bunlarıda Gerçek bilgisinden uzak kalmış, beklenen doğru anlayışa ve kullanışa ulaşamamış insansıların ego istekleri olarak düşünebiliriz.

Ego en basit haliyle gelişkin hayvanlarda devreye girer. Enerji akışı, insan formunda deneyime geçtiğinde yeni bir varediş programıyla karşılaşır. Bu çok daha üst bir programdır ve seviye seviye yaşanır. İnsan adı altında geleceği son noktada bilme/yaşama/yaşatma isteğini sadece bedeni ve egosunun isteği olarak değil, ruhunun isteklerini de fark ederek yaşamaya başladığında yani gerçekten insan olarak bütünlenmeye çabaladığında bu özgün halini doğru hizmet olarak diğer insanlara yönlendirmeye çalışır. Bu hal bilginin yaşanmışlığıdır. Böyle bir insan başta üst değerlerle tam anlamıyla donanmamış olsa da erdemliliğin içerdiği değerlere adım atmıştır, bulunduğu bir üst şuursal boyutun gereklerinin ve bilgisinin öğrencisidir. İsteklerinin yönü O’na ve topluma hizmete çevrilmiştir. Ve insansılıktan kurtulup gerçek insan olmanın farklı huzurunu yaşamaya adaydır. Olanlara bakışı değişmiş, sınırlı algılama alanı bütünselliğe açılmıştır başta çok kısıtlı olsa da.. O bu gelişim yolunda devam ettiğinde görecektir ki üst bilginin sadece bileni değil, bildiğini yaşayanı ve hizmetiyle yaşatanıdır artık. O insanlıktan insanüstü olmaya adaydır.

Üst bilginin değişmez esaslarına temel gelişim bilgileri diyebiliriz ki, bu esaslar varlığın yükseleceği her boyutta biraz daha inceliklere açılacak ve ona yeni yaşam seyri sunacaktır. Boyutumuzun gelişim bilgileri binlerce yıldır insan denen varlığa öğretilmeye çalışılmıştır İlahi sistemlerce onurlandırılan varlıklar tarafından, zamanın şuursal ihtiyacına yön verecek tanıtımlarla. Doğa tanrılı dönemler, çok tanrılı dönemler ki insan biçiminde tasvir edilmişlerdir!, filozoflar, bilgeler, peygamberler ve daha nice gerçekten doğru düşünmeye çalışan insan bu yolda hizmetkâr olmuştur. Oysa bu gün yaşananlardan görmedeyiz ki, insansının gelişimi için insandan iletilen bilgiler saptırılmış, Yaratıcının öngördükleri parayla, ünvanla, malla, mülkle, gösterişle, yalanla ve tahakkümle, insanı insanla fark edilen/ fark edilmeyen yollarla yok ettirirken, güçlü olanının, ezdiği yok etmeye çalıştığı insandan kendini ve dünyasal sahip olduklarını koruması için acımasız sistemlerin çoğalmasıyla yer değiştirmiş, zamanın tanrısı cepte şıngırdar olmuştur. İnsanın kendini yine ezdiklerinden korumak için aldığı akıl almaz tedbirler insanlığın bu gün içinde bulunduğu şuursal bataklığın göstergesidir. İnsan insanın eline bırakılmıştır, ya bilinçlenerek gerçek insan olacak, ya da kendisini, hemcinsini ve doğayı yok etmek için gösterdiği çabanın sonucunda olacaklardan korumak için kullandığı yöntemlerin bumerang gibi yine kendisine dönüşünü yaşayacaktır. Yasa açıktır, “ekilen ekene dönecektir”. Ya da halinden hoşnut, gelişmeye kapalı yaşamaya devam ederse, yaşıyor gibi görünsede zamanın gücü içinde gelişim yönünden çok şey kaybederek, varlıksal değerinin farkında olamadan kendisine sunulan yaşam şansını ziyan edecektir.

Görünse de görünmesede her şey ama her şey varoluş nedenini ve o nedene kendini taşıyacak bilgiyi fiziksel oluşuma döndüğü ilk andan itibaren bilmek isteyecektir farkında bile olmadan. Buna O’nun maddeye akseden gücünün renklerini bilmesi, devinimlerini izlemesi, gelişmelerinin seyrini bilme isteğide diyebiliriz; Yaratan’ın çekim gücünün yaratılanlara açtığı yolda, yolu aydınlatacak ışık parçacıkları olarak da görebiliriz. O’ varettiği her şeyi kendine çekmededir seviye seviye, yeniden yeniden varedebilmek için. Yasa böyledir. “Dönüş yine O’nadır”

Bilgi ışıktır, bilgilenmek ışıkla aydınlanmak, yaşamak ışık olmaktır. Işık her gözün göreceği, her yüreğin kabulleneceği gibi olsa da, ne yazık ki insan onu görmemek hissetmemek için elinden gelen her türlü yanlışı, doğru oymuşcasına isteyerek yapar. Bu istek robotik bir zihnin daha gelişkin bilgilere kendini kapamasından ortaya çıkar. Bilgi insanı yakar kullanılmazsa eğer. O bilindiği andan itibaren mutlak surette eyleme dönmelidir. Eylem durağan enerjinin devinmesi ışımasıdır, bilginin hale dönüşmesidir.

Bilinen hiçbir bilgi tam anlamıyla O’nun gerçekliğindeki doğruyu içermez. Doğrular, insana Yücelerce gösterilen yolun gereklerinin yaşanmasıyla, zamanın ihtiyaçlarına göre hiyerarşik düzenlerce şekillendirilip yenilenip iletilmesi şeklinde açılır. . Şuursal gelişimi gittikçe artan insanlık için önceleri yaşadığı doğrular değişime uğrar. Geçmişin doğrularından uzaklaşılır. Binlerce yıl önce hayvansal bir güdüyle sadece hayatta kalmak ve çoğalmak için yaşayan insanı günümüz insanı ilkel olarak tanımlar. O zamanın insanı yolun başındadır, Aradan binlerce yıl geçmiş, yaşanmışlıklar şuursal açılımlar kazandırmış ve insanlık bu güne gelmiştir bilginin ışımasıyla ve onu kabul eden zihinlerin, yüreklerin eylemleriyle. İlkel insan modeli değişime uğrayarak yok olmuş, yerini bilgiyle aydınlanan insan almıştır görünüşte ama yücelmeyi başarıp değişime uğratamadığı bazı güdüler içten içe ilkelliğini devam ettirmiştir tüm bilgisel ve şuursal gelişimine rağmen. Hayvansal güdü bu gün de insanın yaşadığı en acımasız gerçekliğidir. Bu yeme isteğidir. Doymayan bir iştahla ihtiyacının ötesinde yeme isteği. Oysa hayvan neyi ne kadar yemesi gerektiğini çok iyi bilir ama o henüz parayla tanışmamıştır, isteğinde sadece yaşamını sürdürme vardır. Para insanı insana yedirtir mecazi anlamıyla. Bir diğer güdü geçmişte sadece çoğalma ve haz alma güdüsü olarak eyleminde bulunulan ama aslında bambaşka incelikleriyle insanı Yaratıcısına yaklaştıracak olan muhteşem bir güdüyü, o günkü seviyenin de altına indirerek şuur dışı bir şekilde kullanmaktadır. Yaşamak için değil, hiçbir şeyle doymayan gözünü ve cüzdanını daha fazla doldurabilmek için tüm dünya varlıklarını ve insanlığı değişik yöntemlerle öldürmek de ne yazık ki insan olarak tanımlanan ama gerçekte insanımsılıktan hala kurtulamamış varlıkların ne durumda olduğunun açık göstergesidir. Burada insanımsılarla havyaları mukayese ettiğim için hayvanlardan özür dilemem lazım. Çünkü pekçok insanımsı onlardan bir adım ileride yaratılmış olmalarına rağmen onların çok çok gerilerinden gelmededirler.

Günümüz öldürmesi bazı yönleriyle o ilkel denilen zamanlardan çok daha acımasız, bazı yöntemleriyle de bedene görünüşte zarar vemeden ruhun gelişim noktalarını kapatarak insanı yaşarken öldürmede; tabii doğayı da. Oysaki O’nun insandan beklediği “yaşarken ölmek” formülü, içeriğinde sözde modern insanın birbirine yaptığı bu eziyeti fark edip, şuursal üstlüğe çıkmak ve geçmişten sadece şekil değiştirerek bu güne kadar gelen ve bu gün doğruymuşcasına yaşanan yanlışları öldürme anlamındadır. Günümüz insanlığı bir yönüyle ilkelliğin en acımasız eylemini yapmadadır, bilgice çok şeyi bilerek ama bildiğini doğru yaşamayarak. Yani sonuçta bir kısım insan gelişmiş gibi görünse de ilkelliğin günümüze kokuşmuşluk olarak gelen bataklığında saltanatını kurmaya devam etmektedir. Bilgi yaşanmadığında bozulur, kokuşur ve ona müsait olan her insana bulaşır. Kimi insan bu nedenle içsel dünyasında ışıksız, karanlık ve ilkeldir, ilkellik zamanlarından çok daha fazla ilkel, zamanın doğrularından uzak kalmayı seçtiği için. Elbet ki istisnalar vardır her zaman olduğu gibi. Tüm insanlık böyle tanımlanamaz.

Zamana göre doğru olan insanlığa her şekilde bildirilmiştir ihtiyacını karşılaması için. Kokuşmuşluk o bilgileri saptırmaya çalışsa da, şuursal gelişimini bilinçlenerek eyleme döken insan için ışığa giden yol her zaman açıktır; yolda karşısına çok engeller çıksa da. O engelleri aşan insanlar ise bilgi olacaklardır, ışık olacaklardır, ışıklandırmak için yürekleri. Geçmişin Yüceleri bunun için bildiklerini insanlığa kabul edebilecekleri şekilde açmışlar, çok az kabul görmüşler, çokca eziyete uğramışlar ama bilinçlerde iz bırakabilmişlerdir. O’ yarattıklarını hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. Gelişmişliğin göstergesi bilgi değil, bilginin yaşanmışlığıdır. İnsan dönüp bir bakmalı hayatına zamanın doğru ve çok iyi yaşanması gereken bilgisini ki tüm öğretilerde vardır, ne kadar yaşamaktadır.

Bilgi yaşamak içindir.

Yaşamak yaşatmak içindir.

Yaşananlar topluca kazanmak içindir, O’nun önünde sevgisine açık olarak.

(*) İnsanımsı, beşer anlamındaki gerçekliğin ilksel tanımlanmasına eşdeğer olarak kullanılmıştır, sonrası insanlığa geçiştir.

Aysel Ongun 2 Haziran 2012

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap