Varsın Ama Ne Düşünüyorsan Öyle

 


 

VARSIN

Ama

NE DÜŞÜNÜYORSAN

öyle

Var olmak. Varedilmişin yeniden var olması; tıpkı kendini ateş olup yaktıktan sonra küllerinden yeniden vareden Anka kuşu (Simurg) misali. İnsanın kendi kendini yeniden varetmesinin ilk adımı, ilk yanmalar bilinçsizce olsa da. Bilinçlendikçe değişen, değiştikçe büyüyen, büyüdükçe varoluş nedenine biraz daha yaklaşan, varoluşun sonsuz yolculuğunda varedişin yasalarını deneyimleriyle öğrenirken var etmeyi öğrenen, öğrendiklerini uygulamaya geçirdiği safhada yolculuğunun önemini ve büyüklüğünü biraz daha anlayan, birazlar içinde O’nca bilinen zamana kadar büyüyerek yoluna devam eden insan. Yanan ve yandıkca kendini yeniden var eden insan. Dünyamızdaki varedilişiyle en gelişmiş varlık. Peki, yaşayan insan tümüyle gerçekten her şekilde en gelişmiş varlık olduğunu kanıtlayabiliyor mu yaratıcısına; bulunduğu boyutun ihtiyacını karşılayacak ama her an değişebilecek bedeninin dışında? O da zaten kendi gelişmişliğinin eseri değil. Yaratıcının insan denen ruh varlığına kendi gelişmişliğini sağlayabilmesi için sunduğu harika bir araç. Her yanışta yeni baştan kendini daha üst özelliklerle var eden.

 

İnsan fiziksel yapısı içinde tüm değişimi sağlayacak bireysel ruh gücüyle aslolanın ruh olduğunu ve ruh’un gelişimi içinde yüceleceğini de elbet bir gün anlayacaktır. Ruh dünya deneyimleri için insan bedenini ve onun araçlarını kullanırken en önemli araçlardan birinin düşünme olduğunu bilir. Düşünme bir zihin aktivitesi gibi görünse de aslında ruhun dolaylı aktivitesidir. Ruh özünde bilinemez programları içeren ve gerçekten var olan bir sırdır. Gelişmişliği beklenen odur. İnsan ona hizmet ettiği kadar bedenin yaratıcısına karşı olan sorumluluğunuda öder. Ruh sadece bizim dünyamızda değil, evrenin her köşesindeki oluşumlarda da bu gelişmeyi sürdürür. Dünyamızda da insan formunda gelişimini sürdüren kökeni dünya dışı olan ruh varlıkları vardır. Dünya dışında da aynı şekilde dünya insanı olarak bir zaman yaşamış daha sonra bambaşka deneyimler için farklı alanlara gitmiş ruh varlığı yaşamını ora şartlarına göre sürdürür. Bu gelişimin şartıdır. Ruh Bütün’ü algılayacaktır çünkü. Ondan öğrenecek, yaratımını o genişlikte yaşayacaktır. Ruh yeni yaratıcılar yaratacaktır insan ya da bilmediğimiz varlıklarla çalışıp, kendini de yeniden yeniden yaratırken, akıl almaz yaratımın farklı sahnelerinde. Ve buna düşünceyle ulaşacaktır. Gerçek düşünce ise O’nun bilgisine atılan bir kancadır, o değerlerden çekip kullanabilmek için.

Her insan düşünür ama her insan gerçekten düşünmez. Sıradan düşünceler ki onlar sıradan yaşamların her an yaptıklarıdır, düşünme mekanizmasının en basit ve kaba şeklidir. Sıradan insan için düşünme sadece yaşamını nasıl sürdüreceği yönündedir. Onu daha kolaylaştırmak, sorunsuz yaşamak yönünde, ya da ego güdümünde sürekli sarsıntılar içinde kendince bir şeyleri kazanmak, kazandığını elinde tutmak için çevresiyle yaptığı savaş içindir. Var oluş resmi bu çerçeve içindedir. Çerçevenin dışına çıkmak aklına bile gelmez. Aslında çerçevenin dışı olabileceğini bile düşünmez çünkü kendisinin bir çerçeve içinde olduğunun farkında bile değildir. Ruh bu darlık içinde deneyimlerine devam ederken o çerçevedeki deneyimlerin varlığına ne kazandırdığını da öğrenmek ve onların üstündeki biliç açıklığına çıkmak zorundadır çerçevenin dışını algılayabilmek için. Ruh ölmeyendir ve bunun için her şeyi deneyimleyerek kendi gücünü yeni boyutlara taşıyacak gücü elde etmelidir; Zamansızlık içinden doğan zamanların sonuna kadar. İnsanı bunun için düşünmeye yönlendirir. Bulunduğu yerde çakılıp kalmaması, gelişim spiralinde yükselti kazanması için.

Gerçekten düşünmeye başlamak, sıradan olanları bilme merakıyla değil, sıradan olmayanları bilme merakıyla başlar. İnsanlığı geliştiren bilgiler bu işleyişle meydana gelmiştir.

Şimdi bir düşünelim bakalım, varız, ama nasıl ve ne kadar? Önemli olan o varlığı büyütecek gelişim zamanlarını boşa harcamamaktır. Düşüncelerimiz çerçevenin içinde mi, zaman zaman da olsa dışına da taşmakta mı? Çünkü her düşünce evren yoğunluğunda benzerleriyle buluşarak belli bir güce ulaştığında yeni yaratımlar meydana getirir düşünenin düşüncelerinde. O aynı zamanda varlığın var oluş seviyesini de belirler. Hiçbir düşünce tek başına kalmaz. Üretildiği anda benzerleriyle buluşarak sayısız varlığa ulaşır. Bunun içindir ki

Büyüklerimiz “düşüncelerinize sahip olunuz” diyerek yol göstermişlerdir.

Düşüncelerimiz ruhumuzun gelişimini de engeller. Oysaki insan Onun için varedilmiştir. O, O’nun sırrından insana olan armağandır. O armağana hizmet insanın görevidir.

Ne düşünüyorsak o kadar varız. Önümüzde sonsuz varoluşlar ve o varoluşların fırsatları var. Bunu hisseden insan çerçevenin dışına çıkmalı; daha önce çıkanlar gibi, çıkamayanlara örnek olmak, yol göstermek için.

Yüksek düşünceler yüksek ruh gücünü de içerir. Evrende aslolan ruhtur ve her şey birlikte gelişmek için varedilmiş ve varedilecektir.

Gizli olan, “Ruh – Düşünce - Yaratma”. Ortada olansa insan ve ne düşündüğüdür!....Hayırlı ve hayırsız yaratımlar insanda şekillenir. Evrense hepsini kabul eder bir zamana kadar ama sonra,…..Orası bilinmez.

Siz hiç sonu söyleyebilen birini gördünüz mü; sona gelişerek veya gelişmeden ulaşan ruh noktacıklarının neyle karşılaşacağından haberdar olan.(*) Elbetki hayır. Ruh O’nun sırrıdır, varolan her şeyinde O’nun sırrından bir parça olduğu gibi. İnsan O’nca çizilen programında düşünce adımlarıyla yol alacak ve ruhuyla O gerçekliğe ulaşacaktır, kimbilir zamanın ötesindeki zamansızlıklardan yeni zamanlara açılarak ne zamanda ve nasıl;.. Bu gün düşünce olarak tanımladığımız O’nun bilgisinde yol alarak.

(*) Bu noktada Cennet- Cehennem tanımlaması söylenebilirse de o betimlemeler de aslında birer sırdır. Onlar için her şuur bir anlam açar ama O’ YÜCE ULAŞILAMAZ ve HERŞEYİN SAHİBİ OLAN’ın tanımlaması ile bu gün insanlığın tanımlaması aynı mıdır acaba?...

21 Kasım 2012 Aysel Ongun

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap