Tek Tip İnsan

 


Yaratılmaya çalışılan

TEK TİP İNSAN

İnsan mıdır yoksa kukla mıdır?

İnsan diye isimlendirilen, bilimsel olarak da dünyada, fiziksel, akılsal, duygusal ve şuursal bir gelişim sürecinden geçtiği öngörülen varlığın, bu gelişim sonunda ulaştığı nokta bu gün yaşadığımız süreçteki görünümüdür.

İnsan; henüz tam açıklığıyla bilinmeyen RUH’un, madde deneyimini yaşayabilmesi için, meydana getirdiği bedenle gerçekleştirdiği ortak varlığıdır. Bazı öğretilerde ve gelişkin düşüncelerde insan “bedeni olan ruh varlığı” olarak tanımlanır. Yani asıl Olan’ın ruh olduğu, bedeni boyutumuzdaki gelişimini sağlayabilmek için bir deney aracı olarak kullandığı ifade edilir. Bu demektir ki beden bütün programlarıyla, alıcı ve vericileriyle dünya deney alanına ruh’un hizmetkarı olmaya her şekilde hazır olarak yeryüzünde belirmiştir; yaratılış şekli ve biçimi farklı kaynaklardan farklı şekillerle ifadelendirilse de, değişmeyen şey “ruh” diye ifadelendirilen muhteşem yönüdür. Bazı bilgiler onun gelişini kendi isteğiyle programladığını anlatırlar. Yani doğacağı ülkeyi, aileyi, fiziksel ve zihinsel yapısını, maddesel gücünü, yapacağı işleri ve pek çok ince değeri İlahi Alem Üstatlarıyla düzenlediğini ve ihtiyacı olan gelişim ortamını böylece hazırladığını, kendi dünyasal kaderini kendi rızasıyla kabullendiğini açıkça ifade ederler. Ölümden sonra hayatı anlatan kitaplarda ve bazı ruhsal bağlantı bilgilerinde böyle ifadeler vardır. Gerçek böylemidir, ya da apayrı bir öznellik mi taşır bilinmez ama insan asla başıboş bırakılmamıştır varedildiğinden beri, Bütün’ün bir parçası olarak. Meydana getiriliş şekli ister dünya dışı zeki ve gelişkin varlıkların eseri olarak tanımlansın, ister O Ulaşılamayan ve çeşitli isimlerle anılan’ın eseri olarak bilinsin insan O’ndan akseden ışığı -öz olarak- varlığında taşıyan değerli bir varlıktır, O’nun ışığını taşıyan her varlık gibi. O ışık ki O’nun insan için izin verdiği bütün değerlerin toplamıyla aksetmededir varlığa. İnsan bu nedenle yaratıcıdır. Bu nedenle sürekli bir deneyim/gelişim seyrindedir ve bu nedenle yolu sonsuzdur, önünde olanlar gibi.

Bu günün insanının küçük bir kısmı varlıksal gücünün farkında olarak insanüstü değerlerle insanlığın gelişimine karşılık beklemeden bilgisi ve sevgisiyle hizmet etmede ya da bu farkındalığı bilimsel yollarla araştırıp, sonuçlara ulaştırıp, yaratıcılığını üst düzeylerde akılcı yollarla gerçekleştirmeye uğraşmadadır. Gizli kapılar ardında yapılan bu çalışmalardan insanlık çok az haberdar edilmede, onda da yapılan her deneyin, her şekilde insanlığın hayrına olduğu bildirilmektedir. Hastalıklara şifa arandığı söylenirken yeni yeni hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Büyük ölçüde özgün genetik yapılar değiştirilmeye çalışılırken bunun insanlığın hayrına olan çalışmalar olduğu söylenmektedir. Şartlandırılmış manyetik alanlar yaratılarak beyinler kontrol edilmeye ve zamanın köleleri olarak insanlık öz değerler yerine üst beyin değerleriyle, yani ben duygularıyla kendini büyük, güçlü, bulduğuyla doygun hissetmeye bir anlamda mecbur bırakılmaktadır. Bu mecburiyet öylesine ince işlemlerle yapılmadadır ki, insan isteyerek bu yola adım atmadadır. Yapılan her şeyin kendi kişiliğinin hayrına, yaşam şartlarının kolaylaştırılmasına yönelik olduğuna inandığı anda artık varlığını başkalarının iradelerinin kontroluna bırakmış olduğunun farkına bile varmadan. Bu acı bir gerçektir bu gün yeryüzünde sahnelenen.

Bilgi gizli odakların kontrolunda onların dilediği yönde gelişirken, insanlık uyutulmadadır bir yerde hükümetlerce ve öğreti sistemlerine bu gün yön verenlerce. İnsanın “ne oluyor” sorusunu sormasına bilinçli olarak fırsat vermemek için. Bilinçli insan araştıran, soran, inanmak için kendi düşüncelerini doğru açılardan devreye sokup sonuçlara varabilen insandır. Bir anlamda dünya zamanına hükmedenlerin asi çocuklarıdır; tıpkı bir zamanların öğreticileri ve onların öğrencileri gibi her şekilde hırpalanan. Oysaki insan üst düşünceyle, üst değerleri yaşayarak tanışabilir. Bu da kalıplara sokularak kendisine sunulan sözde yaşam fırsatlarıyla ulaşacağı nokta değildir. İnsan düşünmelidir neden sevdiğini, neden öfke dolu olduğunu ya da birilerinin düşüncelerine neden uymak zorunda olduğunu. Bu düşünce söylenmişlere dayanarak değil, hissedişleri anlamaya çalışarak gelişmelidir. Hisler pek çok duygunun farklı açılımlarıyla ortaya çıkabilir onun için tek bir neden tek bir sonuç yoktur. Bu insanın doğru bilgilenmeye ne kadar çok ihtiyacının olduğunun göstergesidir. Duygular insan tarafından çoğunlukla fark edilemeyen şekilde yönlendirilip, kontrol mekanizmaları beyne kazınırsa insan kuklalaşır ve yapılan budur bu gün dünyamızda. Televizyonlarda gösterilen her şey bu sisteme dayanır, tabii yazılı basında da. Sinema filimlerinde de, nedense dünyayı her zaman bir ülkenin tek adamı veya ekibi kurtarır felaketlerden. Onlar insanüstüdür kalanlarsa insanlık sürüsü. Elbet ki istisnaları vardır ama çok az. Onu da zaten kalıplaşmaya karşı olan ve hala özgürlüğüne sahip olmayı başarabilen yürekler, beyinler izler.

İnsan kendini ayrıcalıklı kılan bir grubun kendisine sunduğu şık ambalaj içindeki kukla giysisine büyük bir hevesle alıcı olacak şekilde eğitilmedir ve bu ikram görünümündeki baskı onu her gün gerçek insan olma yolundan biraz daha uzaklaştırmadadır. Bu arada ruh’u, o asla yok olmayacak varlığı ne olmadadır. İnsan kuklalaşmakla ruhunu kime satmadadır!

İnsanlık bu gün bir yol ayrımındadır. İlahi programda zamanı dolmadadır. Ya benimsediği kuklalıkda yok olacak ya da şuurlanarak gerçek insan olmanın erdemine ve yüceliğine erişecektir. İnsan öncelikle doğru bilgilenecek kadar düşünebilmeli ve doğrularına doğrular ekleyerek şuurca büyümelidir. Kendine başkalarınca dayatılan her şey, giysisi ne kadar albenili olursa olsun, hayrına değildir. Gerçek sadece ifade edilir ama dayatılmaz. Araştırmak, bilgilenmek ve düşünmek, düşünerek kendi sonucuna ulaşmak kişinin özgürlüğünü kazanabileceği tek yoldur. Yapamıyorsa kukla olmaya mahkumdur.

Ruh kukla olmak için mi madde aleminde deneyim isteğinde bulunmuş, yoksa madde aleminde düşünerek yaratıcılığını ve özgünlüğünü doğru yolda geliştirmek için mi! İnsan bu noktada ruhu adına sorumludur varlığında barındırdığı olağanüstü değerler nedeniyle. Tabii esasta bir ruh varlığı olduğunu hatırlayabiliyorsa….

Ayseli Ongun1 Temmuz 2011

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap