İçimizdeki Güneş

 

-2-

İÇİMİZDEKİ GÜNEŞ 

İnsan Evren’in küçük bir örneğidir denir, öyle de olmalıdır ne de olsa yaradılışın bütünlüğü bir yerde yaratım projesinin değişik varyasyonları içinde bir bütünlük gösterdiğine göre. Sonra makrokozmosla, mikrokozmos arasındaki benzerlik bilimsel verilerle açıklanır. Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır betimlemesi vardır. Ve holografik evrenden bahsedilir sıkça. Yani evrende var olan her şey bütünlüğün küçük bir örneğidir kendi özellikleri içinde. Ve yaradılış kendini bilinemeyecek sayıda aksettirdiğine göre onu gerçekten bilmeye de imkân yoktur. Kaldı ki kendini bile henüz tam anlamıyla çözememiş insan için bu imkânsızın da ötesindedir. Bilim evrensel bilimin ilk adımında emeklemededir bize muhteşem şeyler yapıyor gibi gelse de; ruhsallık da aynı şekilde. İnsan dünya insanını bilmek çabasındadır şimdi, kendini yaradılışın efendisi olarak görmeye şartlandırılıp büyüklense de.

Evren keşfedilmeye çalışılır bilim adamlarınca, evrenin ince boyutları anlatılmaya çalışılır, henüz teknik yönden bilimce fark edilmesi olanaksız olan, ama ince duyuşlarla, kozmik İlahi sistem yardımlarıyla insanlığa aktarılan bilgilerle. İnsanlık böyle öğrenmededir yaratılışını, maddesel yaratımının gerçekleştiği dünyasını ve esasta var olan gerçekliğini.

Ö ylesine iç içe geçmiştir ki bunlar, ayrılamaz birbirlerinden. Sistem sistem içinde, boyutlar iç içe, planlar iç içe ve insan da kendi bütünlüğü içinde iç içe. Tüm bunları bir araya getiren akıl almaz zekâ ise ne yaptığının bilincinde insana insanlığını anlatmak, insanlığında varlığını çözdürmek, varlığında kendini anlatmak için müthiş bir isteği devreye sokmuştur.

O’ vardı bilinmezliğinin esrarıyla. Ve o bir gün kendini gerçek olan tek güneş olarak, zaman dediğimiz bilinmezliğini bilinirliğe çevirecek olan ışığa açtı. Zaman O’nun ışığıdır. O gerçek güneşten yansıyan.

Söylenmişleri kişisel bilinç seviyesine göre kabul ederken farklı şeyler düşünmeye çalışmak, zihni ve duyguları esnekliğini yitirmiş ve kalıplaşmış bilgilerin dışına taşımak, o ışığa kendince bir açıdan bakabilmek, olmayanı düşünemiyeceğine göre, insan için kendinde kendini tanımlamaya yol açar. Doğru vardır şüphesiz düşüncelerinde, yanlışta, eksik olanda, ama gelişen bir şey de vardır farkında olmasa da. Bu kendi güneşini fark etmesi, onu zaman denilen akışta devreye sokmasıdır.

Dünyamız sistem güneşimizden hayat bulur, diğer planetlerin de hayat bulduğu gibi. Ve güneşimiz dünyaya, üstündekiyle, içindekiyle hayat verir. Verirken de alır bir şeyleri fark ettirmeden. Böylece denge sağlanır Güneşle Dünya arasında. Aynı şey diğerleri içinde geçerlidir. Verirler ve alırlar, en küçüğe kadar. Hiçbir şey karşılıksız değildir yaradılışta. Böyle baktığımızda yaradılıştaki muhteşem hareketi biraz olsun düşünebiliyor muyuz? Sürekli alınan verilen bir şeyler, plan plan, sistem sistem, boyut boyut bitmeyen bir değişim, devinim. Akıl almaz bir hareket kaotik gibi görünen inanılmaz bir düzen içinde. Bize en yakın olandan bile düşündüğümüzde içinden çıkamadığımız bu muhteşem alış veriş tek bir noktadan devrededir. Güneşten. O gerçek olan tek güneşin gerçekliğinden akseden güneşlerden. Öz olarak tanımlamaya çalıştığımız gerçekliğin bütününden.

Bilinmeyenler elbet bir gün bilinecektir ama biz şimdi bilmemiz gerekene dönelim biraz.

Sistem güneşimiz, sitemimizin canlılığını sadece kendi varlığıyla sağlamaz. Onun yaratılmış her şeyde rezonans içinde olduğu bir ikinci güneş vardır ki bu güneşten bize bahsedilmişti bir zamanlar. Dünyamızın içindeki güneş dünyasal bütünlükteki dengeyi korumak için sistemsel güneşimizle alış veriş içindeyken, her insanın kişisel güneşi de o plan içinde ışımak, dengeyi tutturmak zorundadır. Evet, her insanda bir güneş vardır kimse fark etmese de. Çünkü örtmüştür güneşini, kesmiştir bağlantısını ve yaşar içinin karanlığını. Oysaki ısıtacaktır güneşi bir doğa bilse içinin derinliklerinden; verimsiz, yaşamsız alanlara dönmüş yüreği, duyguları ısınacaktır yavaşça, hayat bulacaktır, bir köşede unutulmuş çorak topraklar gibi verimsiz düşünceleri. İnsan o zaman yaratmaya başlayacaktır. Hani hep söylenir ya “sizler yaratıcılarsınız” diye. Gönüller buz tutmuştur, güneşe hasret. Isıtmak gerek, uçsuz bucaksız tundraları yeşertmek için. Ve güneş parladığında içte, yüz aydınlanır sevinçle. Isıtır başka gönülleri de, donmuş karanlıkların ardındaki yalnız güneşleri ortaya çıkarmak için. O zaman insan gerçekten yaratıcıdır, bilinçli olarak, ne yaratacağını bilerek. O zaman birlikte yaratmanın gerçek anlamda neyi işaretlediğini anlayacak, bu günkü laf kalabalığından uzaklaşarak gücün ve bilincin meyvesini verecektir, dünyasal ve evrensel ihtiyaç yönünde.

O zaman başlayacaktır sistemsel güneşlerle alış veriş, Şimdi ne alabilmededir insan ne de verecek ışığı vardır. Şimdi yönlendirilmededir sadece özgürlüğünden iç aydınlığından uzak. Oysa ki güneş güneşi arar, verip alayım diye ve zamanda dengeyi. Bilinmezliğin bilinirliğini keşfetme. Kendini bilme.

Her şey içindeki güneşin doğmasını sağlamak için. O senin güneşin ve sen onunla varsın. Öyleyse bırak doğsun çorak toprağa dönmüş yaşamın üzerinde. Buz tutmuş yüreğini ısıtsın. Aydınlansın varlığın. Nasıl ki can veriyor sistemsel güneş, sen de can ver varlığına güneşini fark ederek.

Aysel Ongun 14 Nisan 2009 Ank. 

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap