BİLGİDE BİLGİSİZLİK

 

 

-8-


BİLGİDE BİLGİSİZLİK

İnsanın en büyük açmazıdır bilgiyle bilgisiz kalmak. Bu bir yerde farkında bile olmadığıdır; çünkü bilginin kendinde ilerleme yaratmadığını, hissettiği ihtiyacı karşılamadığını gören her şuurlu varlık bunu değiştirmek için özlemle ve çabayla, perdelenmiş Gerçek Bilgi’nin arayışı içine girecektir. Girmiyorsa memnundur halinden, yeterli görmededir ışığı ve dardır algı alanı bildiğinin ötesinde sonsuz bilinecekler olduğunu düşünemeyecek kadar.

İnsanlık uyutulmadadır binlerce yıldır. Bazı dünya dışı bilgilerinde bunlar bir zamandır açıklıkla ifade edilirken onlar kendilerini Gerçek Bilgisinden uzak bırakarak yaşamlarına devam ederler. İnsanın ilk yaratılışındaki büyüklüğünü yeniden elde etmekte bilgisiz, isteksiz ve zorluklar içindedirler. Hatta öylesine şartlandırılmışlardır ki bir takım güçlerce, Tanrısal bilginin insanlık için bu güne kadar bildirilmiş olanlarla son bulduğuna inanırlar. Bu dünyanın her yerinde, her öğretide böyledir, şatafatlı yönetim merkezlerinde, süslü giysiler içindeki otoritelerce yönlendirilir bir nevi kontrol altında tutulurlar birilerinin büyük çıkarları için. . Bu bir yerde yaratılışın muhteşemliğini, akıl almaz büyüklüğünü ve onu Vareden’in büyüklüğünü de görmezden gelmek, hatta dolaylı olarak inkâr etmek demektir, bilinçsizce. Ama gidiş insanın model insan olarak yaratıldığı ve bu güne göre değer ve işlev olarak çok farklı ve büyük olduğu zamana doğrudur. Çağ bunu gerçekleştirecek çağdır, zaman bu zamandır..

İnsanın bu gün iki DNA sarmalına sahip olduğu bilinir bilimce de ve bu sarmaldaki şifreler çözülmeye çalışılır. Gerçekte ise insanın iki değil on iki DNA sarmalına sahip olduğu ifadelendirilir bilgilerde. Başlangıcı böyle muhteşem olan insan denen varlık, zaman içinde kendisini çok daha rahat kontrol edip, istekleri doğrultusunda kullanmak ve insanın bilinç enerjisiyle beslenmek isteyen bazı dünya dışı varlıklarca DNA yıkımına uğratılmış ve varlığını iki DNA’nın şifreleriyle sürdürmeye mecbur bırakılmıştır. Bu işlem sırasında özgün DNA’nın kalıbı insan hücrelerinde kalmış ama işlevini yitirmiş ve bilgiden uzaklaştırılmıştır. Evrende var olan her varlık biz gibi maddi besinlerle beslenmez. Aslında insan da bilinç enerjisiyle beslenmededir ama bedeni onu saf haliyle işleyecek yapıda olmadığı için maddesel bir aracı kullanmak zorundadır. Her canlı bilinçlidir kendine göre. Oysa ki bazı varlıkların buna ihtiyacı yoktur. Saf bilinç enerjisi onların gıdasıdır. Bu varlıklar hem ışığın hem de karanlığın varlıkları olabilir ve onlar da tekâmül ihtiyacındadırlar.

İnsan ırkı bu değişim sonunda sadece hayatta kalacak ve üst bilgilerden uzak yaşayacak dar bir yaşamı sürdürmeye başlamış, bu darlıkta kendisine verilen bilgiler oranında bir gelişim içinde yaşamaya mecbur bırakılmış köleleştirilmiştir bir yerde. Bu o işlemleri yapanlar için önemliydi, çünkü kendileriyle aynı bilgilere sahip olup sadece onları fark edip uygulayacak bilinç açıklığına erişememiş insan ancak aslından uzaklaştırılarak kontrol edilebilirdi ki, bu yöntem dünyada hala geçerlidir karanlığın var gücüyle asıldığı yaşam savaşında.

Çok tanrılı(*) devirler insanı köleleştirerek doğadan koparma, bir yerde gerçekte ait olduğu bütünlükten uzaklaştırma ve bir farklı değere tapınmasına yol açma dönemidir. Gökten gelen tanrılar, ışık toplarıyla, yüksek titreşimleriyle ve mucizeleriyle insanları etkilediler. Kimisi insanlığın hayrına çalışırken çoğunluğu kavgacı, kıskanç, acımasız, insan kızlarıyla ilişkiye girip gen değişimlerine neden olan, duygudan habersiz, birbirleriyle bile geçinemeyen, o güne kadar çok daha yüksek duygu ile yaşayan insana, hırsı dolayısıyla bireysel sahip olma isteğiyle birlikte onun nasıl elde edilebileceğini de aşılayan, ona kazanmak için harp etmeyi öğreten, birbirleriyle de çıkarları için harp etmekten çekinmeyen garip tanrılardı. İzleri bu gün Dünyamızda dehşetle yaşanmadadır baskı ve korku içinde olan milyarlarca insan tarafından. Çünkü onların bilinçten akseden bu karanlık duygu enerjisine ihtiyaçları vardır beslenmek ve tahakkümlerini sürdürebilmek için.

İlk tanrıların bugün dünya üzerinde betimlenmiş hiçbir görünümleri yoktur. Onlar ilk medeniyetleri kurmuş ama o büyük medeniyetler geçmişin anı karanlıklarında kaybolmuştur. Bilgi, Lemurya ve Atlantisten önceki büyük medeniyetin bu gün Güney Kutbunun buzulları altında olduğunu anlatır. Belki kutup değişiminde buzullar eriyip bazı kalıntılar açığa çıktığında, insanlık geçmişinin daha eski dönemlerinin yakın şahidi olacaktır. Bilinen tarihimizdeki tanrılar değişik yapılarıyla ya da insana büyük benzerlikleriyle uzayın derinliklerinden bambaşka gezegenlerden akıp gelmiş varlıklardır, önce yaratımı zenginleştirmek sonra da onun muhteşemliğini kendi hizmetlerinde kullanmak için. Aslında çoğu hiç de tapınılacak olmayan varlıklar. Ama değil mi ki göklerden uçan araçlarıyla geldiler, değil mi ki insandan çok daha güçlü ve farklı özellikleri var öyleyse onlar tanrıdırlar. Bu anlayışı gelenler ektiler ustaca insanların zihnine ve onları bilinç olarak şartlandırdılar. Oysa ki insanı sevgisiyle en mükemmel şekilde yaratan İlk Yaratıcı Tanrı bu gün bilinmeyendir. Ne resmi vardır, ne de bilgisi. Mitoloji iz bırakmak isteyen çok tanrılı devrin armağanıdır insanlığa kendilerini unutturmamak için.

İnsan tanrı kavramından önce doğanın kendini korkutan, sevindiren işleyişine büyük bir hayranlık duyuyordu. Tanrı kavramıyla birlikte doğa güçleri yerlerini bir komuta akışına bıraktılar büyük ölçüde. Bu seyir değişimlere uğrayarak yakın zamana kadar böyle devam etti. Ama şimdi her şey değişmede içten içe büyük hayırlara açılarak.

Bazı bilgiler “Adem ve Havva” hikayesinden “insanlığın büyük düşüşü” olarak bahseder; yani DNA yıkımına uğradığı dönemin başlangıcı; tüm yüksek özelliklerini kaybettiği zamanı. Cennetten kovulma sembolü, onun yüksek frekanslardan, Gerçek Bilgisinden mahrum bırakılmasını ve yeni baştan ilk yaratılışındaki mükemmelliğe ulaşabilmesi için madde ortamında deneyimlere girişmesini anlatır. Bizler son Adem ve Havva sembolünün ürünleriyiz. Bilgiler on üçüncü Adem ve Havva nesli olduğumuzu söyler. Adem ve Havva Varediş planının dünya üzerindeki eril ve dişil enerji deneyim figürleridir. Asıl olan yaratıcı enerjinin iki kutbunun ahenk ve denge içindeki eylemidir, bütünleşmelerinde meydana gelecek üçüncü bir yüksek noktanın elde edilmesi için.

Bu zamanda insanlık bedenen ve ruhen sistemsel yardımlarla gerçekleşecek on iki sarmallı özgün DNA sına kavuşmak için hazırlanmadadır. Enerji akmadadır yeryüzüne. Zihnen, bedenen ve duygu boyutunda gerçekleşen bu hazırlık, enerjiye karşı olan zihinlerde büyük tahribat yaparken onu karşılamak ve giyinmek için gereken adımları atan varlıklara sadece sevinç ve neşe getirecektir. Bunun için anlatılmadadır insanlığa pek çok şey. Karanlıktan ve sınırlanmışlıktan kurtulması için. Gelecek olan ışıktır çünkü ve ışık bilgidir, karanlık bilgi yokluğu.

Değişmelidir insan ilk yaratılışındaki öze kavuşmak için. O Bilinmeyen Tek Tanrı bunu murad etmiştir çünkü yaratıcı tanrılarına deneysel özgün yaratımlarını özgürce yaratmaları iznini verirken. Varolan her şey O’nun kendinde kendini deneyimlemesidir çünkü.

Aysel Ongun 4 Temmuz 2009

(*) Küçük harfle yazılan tanrı, O’ bilinemeyecek olan Tek Tanrı değildir. O’ndan ışıklanan yaratıcı varlıklardır, tıpkı insana da başta verilmiş olan ışık gibi.

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap