Geçmiş Gelecek İllüzyonu

 

-7-

GEÇMİŞ – GELECEK İLLÜZYONU

Tüm yaşam seyrimizi üzerine kurguladığımız bir şartlandırılmış algı biçimidir geçmiş ve gelecek. Şartlandırma algı programlarımızın DNA üzerindeki yazılımının devreye girmesiyle başlamış ve insanlığı bu güne getirmiştir her an biraz daha dualiteye şartlandırılarak. Gerçek insanın var edildiği zamandaki algısı acaba böylemiydi? Kendini sürekli iki zaman arasında gelip giderken bulan, duygu ve düşüncelerini ona göre yaşayan, karmaşa içinde bir varlık mıydı?

Denebilir ki dual sistemin egemen olduğu bir varoluş safhasında bu kaçınılmazdır ve baştan beri de öyle olmalıdır. Geçmiş ve gelecek algısı olmadan sistem işleyemez. Çünkü an içinde olduğumuz nokta da geçmiş olmuştur bir ucu geleceğe tutunurken. O zaman an olarak ifade edilen ve ruhsal sistemlerin sürekli onun değerinden ve kullanılması gerektiğinden bahseden bilgileri bu gün sıradan anlaşılanın dışında neyi ifade etmededir?

Zaman akışını geçmiş ve gelecek olarak düşünürsek, zamanda yer tuttuğumuz her an ki bu ancak bilinçle olabilir, ona zaman-mekân kesişmesi diyebiliriz, insanın an değerini de yaşadığı safhadır, yani her değeriyle ışıklandığı. Zaman-mekân kesişmesi durağan değildir. Sürekli hareket halindedir. Öyleyse an değerleri de sürekli hareket halindedir ve harekette değişim vardır. Tüm varoluş bu hareketin içindedir. Evrenin genişlediği bilgisi vardır bilim insanlarınca tespit edilen. Evren kozmik zamanda yol almadadır mekânsal değerleri de sürekli değişerek. Ve insan bu akıl almaz değişim yolculuğunda, kendi şuur zamanı içinde an an varlığını sürdürmededir.

Evren neden sürekli genişlemededir? Başlangıcı kesin olarak bilinemeyen ancak varsayımlarla, mitlerle ve zamanın üst teknik bilgileriyle düşünülebilen bir kozmik öykünün kesin gerçekliğinden kuşku duyulsa da, daha ilerisi bilinemediğinden ve bilinenler de her an değişime uğrayabileceğinden, bilinenlere kesin olanlar olarak bakmamak gerek. Onun için biz anlatımımıza kurguyla devam edelim ve onun da ancak değişimle varlığını sürdürebileceğini düşünelim. Evren de fiziksel olarak, şuursal olarak, zamansal olarak değişim içindedir. —Ve belki insanın, evrenin genişlemesi olarak düşündüğü sadece şuursal katmanlarda uğradığı değişimin bir yanılsamasıdır.— İnsan o bütünlüğün içinde dünyası, sistemi, galaksisiyle birlikte yol aldığından bu yolculuğun farkında değildir; çünkü güneş hep aynı yerde, ay ve yıldızlar da öyle. Çünkü yolculuk anda olmadadır ve an BÜTÜN’ün tam kendisidir. Yaratılışın geçmiş ve geleceği insanca bilinemez ancak kurgulanabilir. İnsan kendi geleceğini de kolay kolay bilemez. Bilebildiği hatırlayabildiği geçmişinin izlerinden kalanlar üzerine gerçekleşmesi muhtemel olanlardır. Hani denir ya, “ne ekersen onu biçersin” diye. Oysaki ne ekerse onu da biçemez insanoğlu. Bu çok genelde yapılmış sığ bir tanımlamadır. Çünkü onun dönüp kişiye gelmesi, yani hasadını yapması zaman alır. Ekilen zamanla biçilen zaman aynı değildir, an farklılaşmış ve bu farklılık da biçilende değişiklik meydana getirmiştir. Bunun için anlamaz insanoğlu başına gelen pek çok şeyi, doğru ya da yanlış bir ekilene bağlayarak. Sadece nedenler oluşur zihninde o anki haline göre. Veya hiç fark etmez. Fark etmemek anın illüzyonlarında yani geçmiş ve gelecekte yaşamaktandır.

İnsan varoluş nedenini algılayamaz geçmiş-gelecek illüzyonundan kurtulamadıkça. Bu gün dillerde dolanan farkındalık sözcüğü ve bu konu üzerine yapılan eğitimler büyük ölçüde yaşanan bu zihinsel illüzyondan kurtulma üzerinedir. Geçmiş-gelecek yoktur sadece an vardır gerçek, ışıklı ve yaratılışın bütünlüğü olarak. Ve o da asla aynı değildir zamanda ve şuurda.

İnsan zamana egosuyla tutunmaya çalışır, elinden hiç kaçırmamak isteğiyle. Bu onun geçmiş ve gelecek illüzyonundan böyledir. Bilse ki an bilinçli olarak kullanılamadığında boşa geçmiştir ve tutunmaya çalıştığı sadece bir illüzyondur vazgeçer mi acaba ona sımsıkı sarılmaktan. Şüphesiz hayır. Bilmek şuurlanmak, bilinçlenmek değildir. Bunun için der ileri ruhsal sitemler insanları içinde bulundukları bu esaretten kurtarmak için. “Şuurlanın, bilinçlenin ki anı yaşayabilesiniz.”

Şuur zaman-mekân kesişmesini gerçekleştiren tek ögedir ve bunu her seviyede yapar. Ama O’ Dünya eğitiminden sorumlu ilahi sistem artık an değerlerinden bahsederek insanlara yaşadıkları illüzyonu fark ederek ondan kurtulmaları için yol göstermede. Geçmiş kişinin an değerlerini kullanabildiği kadarıyla onu bu güne getirmiş ve şimdinin değerini yaşatmadadır yeni an değerlerini kazanabilmesi için. Geçmiş işini tamamlamıştır. Ve bu anlamda geçmiş yoktur sadece şimdinin kaçırılmaması gereken anları vardır.

Gelecek, an değerlerini şuurun üst seviyelerinde kullanarak illüzyondan çıkarıp gerçeğe döndürebilmekle üst edilebilir. Bu da anda yaşamak, bütünselliğin içinde varlık göstererek mümkün olur. Yoksa iki illüzyonun arasında gider gelir insan, acıyı tatlıyı deneye deneye.

Aysel Ongun 2009

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap