Şifa Sevgidedir

 


 

 

Her insan şifalı olmak ister, şifasızlığının kaynağı ne olursa olsun. Ruhunu ve bedenini çoğu zaman kendi yanlışlarıyla şifasızlığa sürüklediğini hesaba katmadan, kimyasal desteklerle iyileşme peşine düşer. Bazen başarılı olur bazen geçici bir iyileşme bazen de sonuçsuz kalan bir uğraş. Bedenine kullandıklarıyla yeni zararlar verdiğini hesaba katmadan. Bir yerde mecburdur buna, bilgisinde daha az zararlı hatta hiç zararsız olan destekçilerin yeri olmadığından. Çoğunlukla bu doğal şifa yöntemleri şarlatanların ve ehil oldukları halde onu ticari amaca dönüştürenlerin elinde gerçek değerinden çok şey yitirirken, bazen de ehil ellerde, hizmet amacıyla yapılan şifalandırmalarda mucizeler yaratır. Her şeyde olduğu gibi bunda da bilgiler ve hizmet yönleri çığırından çıkarılmıştır çoğu yerde. Doğu tıbbı bu bilgilere yüzyıllardır sahipken onlarda bile insanın kendi kendisine yaptığı yanlışları aşamaması sonucu bilgileri yetersiz kalmadadır. Batı ise çok geç keşfetmiştir insanın doğa eliyle şifa bulacağını. Burada doğa kelimesi içinde ifade edilmeye çalışılan sadece bitkiler ve hayvanlar değil, kristaller, sular, maden ve mineraller, hava, renk ve sestir de. Bunlar insan yapısında düşünmekte bile zorlanılacak etkiye sahiptirler tüm yaşam müddetince. Ve en önemlisi de kozmik akışların etkisidir insan hiç farkında olmasa da. Bunlar bir dengeye oturtulmadan insan gerçekten şifalanamaz, geçici iyiliklerin dışında.

İnsan neden sağlıksızdır günümüzde, neden yeni yeni hastalıklar devreye girer zaman zaman?

Sağlık genetik aktarımla ilgilidir, çevresel faktörlerle ilgilidir, beslenmeyle ilgilidir, zararlı uyarıcılarla ilgilidir, şifasız kişinin ruhsal olarak dünyaya gelmeden kendinin ve çevresindekilerin sınavlarını sağlayabilmek için kabullendiği hâlle ilgilidir ve en önemlisi de insanın sevgisizliğiyle ilgilidir, yaşam ve düşünce biçimi diyebileceğimiz başka pek çok etkileyicinin içinde.

Sevgisizlik!. İnsanın insana verebileceği en ağır cezadır. Ve bu gün insan öyle bir noktadadır ki sevgisizliğin içinden yeniden sevgiyi doğurabilmek için yok ettiği sevginin küllerini karıştırıp durmadadır parlatabileceği birkaç kıvılcım bulma umuduyla. Bulanlar vardır elbet, bulmaya ümitlerini kaybetmeden devam edenlerde.

İnsan neden nasıl bu duruma düşmüştür? Binlerce yıldaki değişim nasıl gerçekleşmiştir? Bir zamanlar yaşam süreleri bine ulaşabilen yüzlerce yılı kapsayan insanlık nasıl olmuşta yakın zamanda 50-60 yıla kadar düşmüş ve şimdi yeniden uzatılabilme çabalarına girilmiştir. Kadim bilgiler uzun ömürden bahseder masal gibi gelen, yakın zaman bilgileriyse Nuh’dan, İbrahim’den, Lut’dan, Musa’dan ve diğerlerinden bahseder, 800- 1000 yıl süren ömürlerinden. Denebilir ki, onlar çok özeldiler, yapacakları çok şey vardı onun için yaşadılar onca yıl. Her insan çok özeldir aslında ve her insanın yapacağı çok şey vardır, dünyada var oluş nedeninin yerini bulması için.

İnsan önce şundan emin olmalıdır. Dünyaya geliş tesadüfen değildir, istenmeyen durumlarda bile. Evrenin işleyişinde tesadüfün yeri yoktur. Tesadüf kelimesi insanın işleyen yasaları anlayamadığı için yaşamına kattığı bir anlamdır, anlayan için artık o kelimeyle ifade edilmeye çalışılan olay yerini yasaların işleyişine bırakır. Bu nedenle ömür süremizde de hiçbir şey tesadüfen olmaz. Yaşanan her şey bir şeyin karşılığıdır ve yasalarca geri verilir o her ne ise deneyiminin sonuçlandırılabilmesi için; geri alanlar bazen doğacak olanlar olsa da. Ona hazırdır dünyaya gelmek isteyen ruh. O kırmakla yükümlüdür ruhsal ve fiziksel genleriyle aktarılan kader çarkını. Başaramazsa o da aktaracaktır ardından gelecek, kırmaya istekli ruhlara varlıksal oluşumlarıyla. Hani bir söz vardır “dede koruk yemiş torunun dişi kamaşmış” diye. Şimdi anlatamayacağımız kadar geniş bir konudur bu, bir başka yerde bir başka zamanda anlatmak üzere yine şifamıza dönelim.

İnsan sevgiye sevgiyle programlanmıştır, ondan uzak kaldığında denge bozulur. Dengenin olmadığı yerde şifasızlık başlar, önce küçükten gittikçe büyüyerek. İnsanlar kabul etmekte zorlanırlar bunu, şifasızlıklarını bizzat kendilerinin yarattığını. Onların çeşitli nedenleri vardır savunmaları için. Mikroptur, virüstür, hava şartlarıdır, gıdalardır, genetiktir falan filan. Hani beden virüsle, mikropla ilk defa karşılaşsa da kişiyi şifasızlandırsa neyse, beden ortaya çıktığından beri onlarla ilişkidedir zaten. Her birimiz yürüyen mikrop, vürüs, bakteri gibi birçok etkenin deposuyuz zaten. Evimiz, havamız, toprağımız, suyumuz, var olan her şey de onlardan uzak değildir. Ama insan bir nedenle onlardan korunur, bir nedenle onların herhangi birine teslim olur. Tıp bunun bedenin koruyucu sisteminin zayıflığından, bazen de etkenlerin dayanabilinecek boyutu aşmasından meydana geldiğini söyler. Çok doğrudur. Beden sayısız nedenlerle bu hale düşebilir. Son zamanın sıkça konuşulan güçlü nedeni ise stresdir. Stres sevgisizliğin baş aktör olduğu durumlarda insanda yer bulur. Ruhen çökertir insanı. Olumsuz enerjilerin zihinde büyüyüp kişinin gerçeği olduğu durumlarda etkisini beden üzerinde de daha açık gösterir. Ego onun en büyük destekçisidir. Yine bu gün insanlığı güçlü bir biçimde etkisine alan işsizlik, karmaşa ve nasıl yaşayacağım korkusu kişinin, ailesinin zamana ve dünyaya bakışını değiştirir. O güne kadar şükür içinde olan kalpler bile yavaş yavaş ondan uzaklaşır. Sevgi duyduğu her şey gözüne batar. İçinde büyüyen gelecek korkusu hayırsız enerjileri kişiye çeker ve bu takviye enerji kişiyi daha da olumsuz, sevgisiz hale sokar. Çark dönmeye başlamıştır artık. Kişi yavaş yavaş, bazen de süratle şifasızlığa doğru yol alır. Ruhsal ve bedensel çöküş başlar ki, bunları tüm dünya haberlerinde izliyoruz içimiz sızlayarak ve çoğunluklada da öfkeyle dolarak.. İnsanlar sevgiden uzaklaşırken şifa da bedenlerinden, zihinlerinden uzaklaşıyor. Ve hastalıklar, hastalıklar, hastalıklar.

İnsan sevgiye programlanmıştır dedik, onsuz olamaz çünkü varoluşunun nedeni sevgidir. Ondaki bilinmez güç. Bu günün insanlığı sevgiyi çok az, gerçeğinden büyük ölçüde uzak yaşamadadır. Sevgi ticarete dönüşmüştür neredeyse. “Verirsen alırsın” der kimisi, kimisi de karşılığında “olmaz” der “önce sen ver ki ben de vereyim” İkisi de sevgisizdir aslında, gerçek sevgiden habersiz. Gerçekten seven almayı düşünmez. Bilir ki gerçek sevginin titreşimi karşısındakini de düşünceleri duyguları ne olursa olsun etkileyecektir. O öyle yüksek bir titreşime sahiptir ki önünde engel tanımaz kullanılabiliniyorsa eğer ulaşamayacağı yer yoktur.

Ve şifa odur, ondadır. Mükemmel olan çare budur. İnsanlık buna ulaşmalıdır. Ona ulaşıncaya kadar da şifasına destek olabilecek tıpla birlikte tıp dışı bazı yöntemleri de kullanabilmelidir ki kendini daha çok şifasızlığa mahkûm etmesin. Bunları tek tek kısa da olsa tanıtmaya çalışacağız. . Her biri ayrı çalışma isteyen konulardır. Gönlünüze yatanı bulun ve gerçek öğreticilerinden öğrenmeye çalışın. Sevgiden yoksun bırakmayın ne kendinizi ne de başkalarını bu O’na ihanettir çünkü…

Aysel Ongun Ağustos 2008

Şifa bölümündeki diğer içeriklere aşağıdaki konu başlıklarına tıklayarak kolayca ulaşabilirsiniz...
 

Fahire Öztekin Arşivinden
İncelikli Beslenme
Bitkilerle Şifa
Şifalı Bitkiler 1
Şifalı Bitkiler 2
Şifalı Bitkiler 3
Besinler ve Evren Gücü
Şifa Sevgidedir
Her Telden Şifa Teknikleri
Geleceğin Şifacısı
Varedenle Varedilenin Sonsuz Dansı Şifa
Bedensel Şifacılık

 

      
      
            

 

 

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap