Foton Kuşağı Hikayeler 1. Bölüm

 


- 1 -

Zaman her zamanki gibi değildi. Kadın hissediyordu bunu. Havada anlayamadığı ama onu tedirgin eden bir şeyler vardı. Derisi sanki bir beden küçükmüş gibi sıkıyordu bedenini. Kaslarındaki ve başındaki basınç rahatsızlık verici boyuta ulaşmıştı artık. Üşüyordu yazın ortası olmasına rağmen. Bir garip üşüme, dışarıdan gelen etkiyle değil de içinden, derinlerden. Hani mikrodalga fırınlar nasıl içten dışa doğru ısıtıyorsa, kadın da içten dışa doğru üşümedeydi her bir hücresinin katılımıyla. Dışarı çıkmak istedi, güneşe, biraz olsun ısınabilmek umuduyla. Oysaki hiç sevmezdi güneşte oturmayı. İsteksizce çıktı balkona. Hava bir garip geldi yeniden. Gökyüzünde bir tek bulut olmamasına rağmen havada her soluk alışta içine işleyen bir soğukluk vardı, kış ayazının soğuğuna bile benzemeyen.

Kadın ne yapacağını şaşırmıştı. İçeri girip giysilerini daha kalınlarıyla değiştirdi. Üşümesi devam ediyordu. Üzerine ağır yün bir battaniye çekip kanepeye büzüldü. Hastalandığından iyice emindi artık. İçine bir korku girdi. Yalnızdı, kimse yoktu ona bakacak. "Tek başıma burada ölüp kalacağım" diye düşündü. Korkmaya başladı, yalnızlığından.

Aynı saatlerde çok daha sıcak bir ülkede bir adam da aynı hisleri ve düşünceleri yaşıyordu. Onun kat kat giyineceği giysileri, kalın yün battaniyesi yoktu. Hiç ihtiyaçları olmamıştı ki o güne kadar böyle şeylere. Adam saz damlı evinde ne bulduysa giyecek üstüne geçirdi. Hâlâ içten içe titriyordu. Dışarı çıktı güneşe, güneş her zamanki gibi değildi. O mu yabancılaşmıştı güneşe, güneş mi yabancılaşmıştı adama anlayamadı. Oturduğu toprak bile soğuktu sanki. Ellerini açıp yalvardı tanrısına inancı doğrultusunda. Ve üşüyordu gittikçe daha fazla. Korktu, yanında kimse yoktu. Yapayalnız. Ne hava eski hava ne güneş eski güneşti.

Kadın o gece kalkıp da lambayı yakmak istediğinde elektriğin olmadığını gördü. Hava da soğumuştu. "Her halde epeydir kesik" diye düşündü. "kaloriferler yanmadığına göre." Oysaki elektrikler hiçbir zaman kesilmezdi orada, dünyanın öbür yarısında. Üstüne daha kalın bir şeyler alıp yeniden girdi yatağa. Üşüyordu, içinin de içinden sanki. Ve bir garip gerginlik hissediyordu bedeninde aniden başlayan. Korktu hastalanmaktan. Sabah yapması gereken önemli işleri vardı ve zamanı yoktu başka zamana ertelemek için. Uyumaya çalıştı titreyerek. Olmadı. Hiç öyle soğuk olmazdı memleketinde. "İklim iyice değişti" diye düşündü. Isınmak için kullanacağı giysileri ve örtülerinden başka bir şeyi yoktu. Hepsini örttü üzerine, yine de ısınamadı.

Adam büyük sanayi tesisinde birdenbire elektriklerin kesilmesiyle şok oldu adeta. Jeneratörlerin devreye girmesi gerekirken hala çalışmamalarına bir anlam veremedi. İlk aklına gelen terörist bir saldırı olabileceğiydi. Bu düşünce onu daha da tedirgin etti. Kendini korkuya teslim etmek istemiyordu görevi gereği ama yavaş yavaş korkmaya da başlamıştı karanlıkta. Üşüyordu da. Korktuğu için üşüdüğünü düşündü. Ellerini ovuşturdu, nefesiyle ısıtmaya çalıştı. Isınamıyordu. Dışarı baktı pencereden, her yer karanlıktı. Tesisin geniş bahçesinde bir tek lamba bile yanmıyordu. Uzaktaki tesislerde de. Adam iyice korktu. Arkadaşlarını aramak istedi yardım ve desteklik için telefonun hiç biri çalışmadı. Zaten el alışkanlığıyla açmaya çalışıyordu, zifiri karanlıkta. Biraz daha korktu. Titriyordu. Dışarıdan gelmesini düşündüğü "teslim olun" çağrıları yoktu. Hatta hiç ses yoktu donmuş bir sessizlikten başka. En yakınındaki duvar dibine çöktü. Başını elleri arasına alıp büzüldü tıpkı bir cenin gibi. Korkuyordu, üşüyordu ve korkusu öylesine güçlüydü ki dua bile edemiyordu.

Kadın akşam yemeği hazırlıklarını kontrol etmek için mutfağa girdiğinde o gün dostlarıyla yapacağı kutlamanın hayatındaki en güzel kutlama olacağını düşünüyordu. İşinde yükselmiş ve siyasette öncelikle hedeflediği noktaya gelmişti. Bu gün onun için çok önemliydi. Artık ülkesinin güvenliği ve gelişimi için gerekli olan her şeyde söz sahibi olacaktı. Küçük ve geri kalmış ülkelerin önünde eğilen yöneticilerini hayal etti. Her isteğine boyun eğen. Uçuk kaçık bir tebessüm dolaştı yüzünde, sevgiden yoksun. Omuzlarını geri atıp başını biraz daha dikleştirdi. Azametle dolaştı mutfakta. Yardımcıları arı gibi çalışıyorlardı onu hoşnut etmek için. Davetin mükemmel olmasını istemişti. Kadehler şerefine kalktığında yüzlerce renkli ışıkla aydınlanacaktı gökyüzü ve o siyasetin kraliçesi olmak için ilk adımı atacaktı böylece. Mutfaktan çıkarken üşümeye başladı. Bir şal istedi omuzlarına. Kısa bir zaman sonra davetliler gelmeye başlayacaktı. Yemeğin verileceği salona geçti. Üşümesi gittikçe artıyordu. Yatak odasına çıkıp giysilerini daha kalınlarıyla değiştirdi. Gece muhteşem olmalıydı. Onun gelecekteki başarısın ilk kutlamasıydı çünkü.

Davetliler geldi bir bir. Hepsinde inceden bir üşüme vardı ama belli etmek istemediler. Masaya oturduklarında havanın da soğuduğunu hissettiler. Tavandaki kristal avizeler güneş gibi parlıyorlardı. Muhteşem bir görüntü vardı. Kadehler şerefe havaya kalktığından an sonra elektrikler kesildi ve her yer karanlığa gömüldü. Kadın öfkelendi davetini sabote edenlere. Kesintisiz güç kaynakları devreye sokulmak istendi çalışmadılar. Zevk için bulundurulan birkaç mum kenarı köşeyi biraz aydınlattı. Ve tüm davetlilerle birlikte kadın da daha fazla üşümeye başladı anlayamadığı bir biçimde. Öfkeliydi, sağa sola bağırdı. Nezaketinin ardındaki yüzü apaçık çıktı ortaya. Pek çok dostunu suçladı olayı hazırladıklarını zannederek. Davetliler de katıldı bu çirkin gösteriye ve biraz daha üşüdüklerinde sustular. Herkes bir şey almaya çalıştı üstüne, ne buldularsa. O insanların örtünme için birbirlerine yaptıkları görülmeye değerdi, ancak kimsenin kimseye bakacak hali yoktu. Birkaç kendini ruh güzelliğiyle o güne hazırlamış olan hizmetkârdan başka. Derken mumlarda söndü ve koyu bir karanlık kapladı salonu insanın içine işleyen soğukla birlikte. Davetlileri anlaşılmaz bir korku kapladı. Kimisi çıldıracağını zannetti, kimisi o havaya gerçekten girdi. Abuk sabuk konuşmalar, bağrışmalar yükseliyordu salondan ve hepsi çok üşüyor, çok korkuyorlardı.

Adam elindeki içki kadehini masaya bırakırken peltekleşen sesiyle dünyayı nasıl biçimlendireceğini anlatıyordu çevresini sarmış olanlara. Her şey onların olacak, herkes onlara biat edecek ve seçilmiş olanlar, yani güçlüler bu güçlerini diğer planetlere de taşıyarak güçlerine güç katacaklardı. Onların milliyeti yoktu, onların tanrıları yoktu. Onlar için tek tanrı güçlerine güç katacak servetti. Adam keyifle anlatıyordu yapacaklarını, kendini yine arsız bir keyifle dinleyenlere. Sekiz- dokuz milyarlık bir hizmetkâr ordusu beslenmesi zor bir ordu olurdu onun için azaltılmalıydılar en kısa yollardan. Kadehler bu anlaşma için yeniden havaya kalktığında adam üşüdüğünü hissetti Diğerleri de. Uşaklar kalın giysiler taşıdılar, şömine yakıldı ama soğuk gittikçe artıyordu. Adam emirler veriyordu ardı ardına. Havaya lanetler yağdırıyordu soğuktan titreyen dudaklarıyla. Hiç birisi o güne kadar böyle bir soğuk yaşamamıştı, kutuptaki ki beyaz ayı avlanmalarında bile. Isınamıyorlardı. Vücutları eziliyordu adeta donmuş gibi olan havanın altında. Ve birden karanlığa gömüldüler.

Soğuk ve karanlık, tüm dünyayı etkisi altına almışı artık. Foton enerjisi sadece kendini karşılamaya hazır olanlara yardım edecekti İlahi görevi gereği. Bu Dünya'ın kendini şifalandırması için gerekli olandı ve O yaklaşık ikibin yılda bir bunu yapmak zorunda kalıyordu.

Aysel Ongun 3 Ekim 2008

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap