Çocuklara Masallar 1. Bölüm

 


YARATILIŞ ÜZERİNE 

O’ Ulaşılamayan ama varlığı kâinatın varoluşunun yaratıcısı olarak bilinen, insandan önce çok şey yarattı, akıllı ve şuurlu varlıklar olarak evrenlerinin galaksileri üzerinde. Aradan geçen milyonlarca yıldan sonra o varlıklardan bazıları da kendilerince yaratıcılar olmak istediler. Öylesine bilgili ve güçlüydüler ki evrende, onlar da yeni bir evren yaratabilme isteğine girdiler. Evren yaratmak kolay değildir ama yaratılmış ve üzerinde yaşamın olduğu bir galakside küçük bir sistem yaratabileceklerine inandılar ve işe başladılar. Önce bir güneş gerekliydi sistemi çevresinde canlandırabilmek için. Galaksinin merkezi güneş sistemine başvurdular kendilerine yol göstermesi ve yardım etmesi için. Merkezi güneş galaksinin tam ortasında tüm galaksiye hayat veren muhteşem bir bilgi ve enerji deposudur. Galaksinin beyni ve enerji üretecidir adeta. İsteklilerin dileklerini kabul etti ve kendinden bir nefesi galaksinin dışına doğru yansıma olarak üfledi. O hızla galaktik yörüngeye oturan nefes enerjisi sahip olduğu bilgiyle kendini toparlayıp güneşimizi oluşturdu. Bir zaman sonra o artık bir yansıma değil gerçekti. Her yansıma bilgi ve enerjiyle dengelenirse gerçek olur. Güneş de böyle oluştu. Sistem yaratma isteklileri buna çok sevindiler. Şimdi ellerinde bir güneş vardı ve onun çevresinde, onun enerjisiyle beslenen ve yine onun devamını sağlayacak gezegenler yaratmalıydılar. Gezegensiz bir güneş yalnız bir güneştir, yalnızlıksa onun sonu olur, çünkü o vermek ve almak zorundadır yaşayabilmek için ve bu tüm yaratılmışların değişmeyen kaderidir; vermek ve almak, almak ve vermek.

İstekliler evrenin gezegen yaratıcı bilgeleriyle buluştular, onlardan bilgiler aldılar ve uzun yıllar içinde gezegenleri yaratmaya koyuldular. Gezegenlerin de dengeye ihtiyaçları vardı, onun için tıpkı tartılardaki gramlar gibi, aylar koydular çevrelerine dengeyi sağlamak için. Hepsini sıraya dizdiler birbirlerine zarar vermeden güneşin çevresinde dönmeleri için ve durup seyrettiler yarattıklarının güzelliğini. Önceleri bulut gibiydiler dağınık, sonra toparlandılar, yuvarlandılar. Öylesine renkli ve güzeldiler ki seyrettiler binlerce yıl galaksinin bir ucunda yalnız başına dönüp duran bu muhteşem güneş sistemini. Eserleri büyülüyordu görenleri. Yaratmışlardı hem de en güzelini isteklerine göre.

Sonra yaşam olsun istediler üzerlerinde, buzdan en yakıcı ateşe kadar. Tüm elemental sistem yönetici Deva’ların planları doğrultusunda onlara yardıma koştu. Elementaller karıncalar gibidir, durmadan yorulmadan kendi disiplinleri içinde yaratır yaratırlar. Burada da Güneşe en yakın olandan en uzak olana kadar yaşamlar yarattılar şartlara uygun. Her bir yaşam farklıydı bir diğerinden, farklı özellikleriyle göz alıcı. Ama Dünya dedikleri gezegen daha bir farklı görünüyordu gözlerine. Yaratımı gerçekleştiren her bir istekli zeka Tanrı oldu yarattığına tüm sorumluluğunu üstlenerek. Ve böylece sistemde tanrılar belirdi. Sonraları Rab dendi kendilerine. Dünya Rabbi, Mars rabbi, Satürn rabbi gibi.

Hepsi tek bir amaç üzerine odaklanmışlardı, yarattıklarını en güzel şekilde geliştirmek ve iznini aldıkları tek varedicinin rızasında bulunmak için. Onlar varedicinin varettikleriyle yaratımlarını gerçekleştirdiklerini gerçekten bilenlerdi. Onun için sonsuz bir bağlılık, saygı ve sevgi duyuyorlardı Ona. Bu duyguları varedilenlerden toparlayıp yarattıklarının da aynı şekilde olması gerektiğini hissettiriyordu ve öyleydi de zaten. Güneş, planetler ve aylar bağlılık yemini ettiler yaratıcılarına. Yaratıcılar da Varedicinin gücüne saygı ve sevgiyle baş eğdiler.

İçlerinden biri Dünya Rab’bi farklı bir şeyler yaratmak istiyordu eserinin üzerinde. Çok düşündü, formu diğer yerlerde yaratılmış olanlara pek benzemeyen akıllı olmasını dilediği varlık üzerinde. Bu varlık aynı zamanda dünya ile de büyük bir uyum içinde olmalıydı, bu da ancak dünyanın bir parçası olmasıyla mümkündü. Onun için denir bir zamandır, “insan topraktan yaratılmıştır” diye oysaki dünya önceleri taş topraktan meydana gelmemişti. Tertemiz bir enerji kümesiydi tüm görkemiyle parıldayan. Ve insan da ilk olarak tertemiz bir enerji formu olarak ortaya çıktı tarif edilemez güzellikteki renkleriyle. Yaratıcı yalnız kalmasını istemedi onun dünya üzerinde. Diğer yaratıcılardan da yaratımlarından örnekler yollamasını istedi. Böylece çeşnilendi yeryüzü. Enerji ışık olarak parlıyordu, henüz yoğunlaşıp maddeleşmediği için. Bu gösteri çok uzun sürdü galaksinin çok uzak köşelerindeki yaratılmışların da dikkatlerinden kaçmayarak. Mesafeleri akıl almaz bir hızla aşabilecek sistemlere sahip olanlar ziyaret etmeye başladılar Dünyayı ve niyetleri oldu kendi amaçları doğrultusunda. Bu niyetler dünyaya ulaştıkça dünya enerjisi yoğunlaşmaya başladı bu gün üzerinde yaşadığımız katı hale doğru. Süptilliğini yitirdi, kirlendi üzerindeki tüm yaşamla birlikte.

Dünya Rabbi bu değişimi hoş karşıladı. Dünya yeni bir deney alanı olacaktı insanları için ve o insanlar geleceğin yaratıcıları olacaklardı. Rab, maddeleşen Dünyanın ve üstündeki yaşamın bir şey ilavesiyle daha gerçekçi olacağını düşündü. Yaratıcısına yalvardı, yarattıklarını kutsayıp kendinden bir parçayla yine kendine bağlaması için. Ve Ruh böylece indi yeryüzüne bir armağan olarak. Güneş sistemi artık O’ bilinmeyence kendine bağlanmış, isteğin ötesinde O’nun sistemine dahil olmuştu. Bu büyük bir onurdu yaratılanlar için. Rab, o güzel insanının daha güzel olmasını istediğinden ve bunu da ancak deneyimlerle kazanacağını bildiğinden onu ego ile farklı bir noktada uyandırdı. Hani anlatırlar ya, Havva’nın Âdem’e yasak elmayı yedirerek birlikte cennetten kovulduklarını, biraz da Havayı sorumlu kılarak, sanki Ademin aklı yokmuş gibi, işte böylece insan- ruh –ego üçlüsü bir bedende birbirlerinden pek de haberleri olmayarak yaşamaya başladı yeryüzünde. Milyarlarca yıl gelip gittiler. Zaman zaman kıyamet denen yokoluşları yaşadılar, sonra yeniden çoğaldılar, geliştiler. Teknolojiler geliştirdiler, yaratıcı olmaya özendiler, çok şeyleri egoları doğrultusunda kullanarak da yokoldular. Sonuncusu Lemurya ve Atlantis olarak bilinir. Öncekiler bilinmez, izleri de yoktur. Sadece bazı göksel bilgiler onların sadece varlığından bahseder hiçbir açıklık getirmeden.

İnsan bu güne böyle gelmiştir. Bazen gelişmiş bazen gelişmesi daha gelişmişlerce engellenmiş olarak. Şimdi yine teknolojisi güçlü, egosu güçlü olarak ruhsallığını fark etmek durumundadır. Son dönem kısmi yokoluşunu güçlü bir teknolojinin ego doğrultusunda yanlış kullanımı meydana getirmiştir. Bu günse aynı oyun sahnededir. Güçlü bir teknoloji ve güçlü bir ego dünyayı kasıp kavurmadadır. Rab, insanların uyanmasını, ruhuna sahip çıkmasını beklemektedir yeniden güzelliği kazanabilmesi için. Maddesi kirlendikçe ağırlaşan insan yeniden hafiflemeli ve değişmekte olan Dünya enerjisiyle ahenge girebilmelidir. Bu Rabbin Varediciye verdiği sözdür, ne olursa olsun yerine gelecektir.

Bu bir masaldır çocuklar için ama hangi masalda gerçeklik yoktur ki!

Aysel Ongun  2008

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap