Celselerden Parçalar VI

 


Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz kopyalanamaz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

emeğe saygı lütfen

Aysel Ongun

Celselerden Parçalar VI

98

Saygı ve sevgi birbirinizin şekline değil, ruhunuza ki, o ruh O’na açılır. O ruh, o cevher O’nundur. O’na saygıdır. Tasavvuf da, diğer deyimleriyle O’nu bilebilmek için gidilen bütün yollar da aynı gerçeği ifade eder.

 

99

Bir yolculuk başladı buradan bu gün bilmediğiniz yere kadar. Bu yolculuk hayat yolculuğudur. Bu yolculuk zamanı kullanabildiğiniz kadar değerlendirme vaktidir. Ve yine siz bu yolculukta o ana kadar aldığınız intibalarla, bundan böyle göreceğiniz izlenimlerin kanunlarını bulacaksınız. Ve o kanunlar sizi olmak zorunda bulunduğunuz şekle dönüştürecek. Bizim yardımlarımız ancak gönlünüze kabul edebildiğiniz kadarı üzerinden düşüncelerinize genişlik vermektir. Bunun dışında gönlünü kullanamayanlar ve nutuk kabul edenler için bizler zaten yokuz.

Bilir misiniz, eğitim başta gelen esaslardan biridir. Ondan hiçbir kimse uzak bulunamaz ve kaçınamaz. Zira dünya bir eğitim yeridir. Karşılaştığınız her ortam, bulunduğunuz her durum size eğitimi açıkça göstermektedir. Burası bir eğitim yeridir ki, kendini adamışlar için büyük nimettir. Biz sizleri bundan böyle verdiğimiz planlara uygun ve esaslar içinde görmek diliyoruz. Unutmayın ki, burada sizlere hükmeden bir yer veya varlıklar değil, sizleri sizlerden çok düşünen yakınlarınız olarak, aslında sizlerin bu tekâmül ortamında yalnız olduğunuzu bildirmek istiyoruz. Şöyle ki, bu yalnızlık sizin kazanılacağı bizzat cehit ve gayretinizle elde edeceğiniz yönündedir. Kimse size hazır lokma uzatmaz. Didinmek ve uğraşmak size düşecektir ve bu eğitimin size hayır getireceğine inançta bulununuz. En güzeli, en iyisi kendinizin araştırıcı durumunda ve fakat O En Büyük Gerçeği her an gözler önünde bulundurmakla elde edebilirsiniz. Esas öyle bir noktadan size gülümsemektedir ki, siz onu ancak inceleyerek ve belli bir seviyede fark edebilir ve bizlerin seslerini duyabilirsiniz. Unutmayınız bizler bir vakitte, belli bir zaman için duyulacak kadar basit değiliz. Bizleri her an, her dönüşünüzde ve O’nun nasip ettiği kadar duyanlardan olunuz. İşte bu hal sizi gerçeğin ta içine bırakacaktır. Laflar kısalınca, sözler bitince sizlere daha yakın olacağız. Olaylarda, yaşantınızda, onların şekil üzerinden değerlendirmelerini değil ve fakat çıkacak vicdani noktalarını ve özünüze düşen yakınlığını esas alır da, O’ büyüklükten ne yapacağınızı düşünürseniz, ne vereceğinizi hesaplarsanız, gerçek size elini uzatacaktır ve siz gerçekten gerçeğe uzanmış olacaksınız o vakit.

Düzenli olunuz. Düzen kusurları kapatan, telafi eden ve hatta bir yerde yok eden bir sistemdir. Düzen size gereklidir. Hayatınızı da düzen içine almaya bakınız. Aşırı zihni yorgunluklara ve düşünce dağılımına hiçbir yerde meydan vermeyiniz. Devamlı tamamlayan, devamlı içinizdeki bütünlüğe katan ve özünüzdeki cevhere riayet eden olunuz. İşte içinizdeki ikiliğin ortadan kalkması, o bir gerçeğin bulunması bu demektir.

 

100

Sevginizi açık ediniz her zaman. Bilin ki o anlar sizin gerçekten vereceğiniz emanettir birbirinize. Ve o anlar sizlerin ne kadar içten bulunabileceğinizin yeridir. O vakitler beyaz olacaksınız, beyaza bakacaksınız. O zaman aynı olduğunuzu, kendiniz gibi olana verdiğinizi anlayacaksınız elbette. Beyaz göreceksiniz, beyaz diyeceksiniz, beyaza vereceksiniz. Sizi beyaz edene şükredip dileyeceksiniz. Beyazın esas manasının vermek olduğunu bileceksiniz o zaman. Verenler beyazdırlar. Sevgi bir kademedir. Sevgi önce almak sonra vermektir. Almak, O’na dönmek, vermek O’nun Rızasından yerine getirmektir. Birlikte beyaz olmanızı istiyoruz. Birlikte beyaz olmanızı diliyoruz, yine birlikte birbirinize beyazdan bakmanızı arzuluyoruz.

 

101

Size kısmet olan, nasip bulunan bir gün bir merakla açıldı. Sonradan üzerlerinize serpildi, gönlünüze ekildi. Sevgili buldu içiniz, beyazdaki karayı gördü gözünüz. Ses buldunuz, ses duydunuz, ses oldu size şu anda göremedikleriniz ve bilemediklerinizden süzüldü, aktı size gelenden size doğru ve hatta sizden dışarı. Gönlünüz kandı, ondan huzur buldu. Gün oldu ona geçirdiklerimiz aydınlık verdi görebilmek için önünüzü. Bu gün göremedikleriniz, bu gün bilemedikleriniz çözüldü zaman zaman. Bir göz daha, bir göz daha istemez miydiniz? Bu günkü gözün göremediklerini istemez miydiniz? İşte açıldı, oradan baktı dışarı. Şimdi tıpkı bu gözünüzün anı içinde, kırpışları kadar açık kaldı. Ve o kadar açtı gözlerini dışarıya. Gördüğü de o kadar oldu. Oysa bu göz gibi, kırpışları gibi, ancak o kadar kapanmalıydı o gözlerde. Onları devamlı açık tutabilmek, onlarla hareket etmek O’nun buyruğudur sizlere. Bilin ki hepinizin bu gün kullanamadığınız fakat yarın kullanacağınız o gözleridir. O göze muhtaç olduğunuzu, o gözün sizin gözünüz olduğunu, her birinizin o gözle bakması gerektiğini ve o gözlerinizi kullandığınız zaman her biriniz birbirinizi aynı, tümünüzü bir ve sözlerinizi de o derece gerçek bilirsiniz. Yine gözünüz size güzelin anlamını, iyinin yüceliğini ve doğrunun kudsiyetini gösterecektir şüphesiz. Bunda tereddüdünüz olmasın. O’nun buyruğunu, O’nun isteğini gerek bulan her kula O’ istediklerini tek tek gösterendir o kulun. O’nun adını anıp, O’nun rızasını dileyen ve O’nun için adım atan her kul O’nun hayırlı yüce ilhamına açılmış demektir. Bunu ne zaman kalben duyar ve söylerseniz, o zaman O’nun sesini almış olursunuz. O ses size hitap eden ses olacaktır. O ses gönlünüzün sesi, o ses duyacağınız ses olacaktır. O zamanda kaybedenler o sesi kaçıranlardır. İnkâr edecekler ve sapacaklardır. O sesi kaybetmemek için yıkanma, devamlı temizlenmek gerekir. Her kuldan istenen, her kula açık edilen husus ve yer budur işte,

Bu gün nasibim bu kadar demeyiniz. Biliniz ki onu demek kendini bağlamaktır. Halbuki nasbini ararken yeni bir nasip bulana değerlendirilmiştir zaman. O nasbin içinden bir başka nasip hemen çıkmaya görsün. Nasip değerlendirildikçe çoğalır ve yaygınlaşır.

 

102

O’ndan gelenlere ve etrafınızda gördüklerinize tepki göstermemek ve kabullenmeye çalışmak bir yere kadar fayda verir. O bir yerden sonra sizin, O’ndan hayır olarak kabul edip de bulduğunuz bütün şeyleri sevgiyle, gönül isteği ile ve memnuniyetle kabullenmenizi ister. İşte bu en hayırlısıdır. İşte bu en güzelidir ve sizden yalnızca bu beklenir. O’ halde O’ndan gelenlere gönül açıklığı ile kalp gülümsemesi ile karşılıkta bulununuz. Ve adeta O’nun verdiğinin tek yönlü inancı içinde görülmesini başarınız. İşte bu hal sizi istemediğinizden uzak bırakır da gözlerinizi kapattığınız her anınızda size karanlığı değil, aksine aydınlığa ve hatta bir yerde renk dediğiniz âleme açar da şaşar kalırsınız o bir anda.

Sevgiyle dönünüz, sevgiyle kabul ediniz, sevgisiyle hazzında bulununuz. O’nun sevgisi tüm yarattıklarının üzerinedir. Sevgi gözlüğünden görenler gönüllerini sevgi suyuyla yıkayanlardır. Sevgiyle bakmasını bilenler üzerlerini sevgi kaftanı ile örtenlerdir.

Beyazlar ülkesinin sahipleri bulununuz. O’nun kuvveti ve sabrı size en büyük öncüdür.

 

103

Ve öğrendiniz ki, O’ sizi sevgisinden varetmiş. Ve biliyorsunuz ki, kula kul olacaksınız.

O’nun size verdiği her şey değerlidir. Sizin birbirinize hayır için, O’nun adını anarak verdikleriniz en değerlidir.

Küçük ihmaller büyük zararların başlangıcıdır. Çünkü ihmal etmek, gerek duymamaktan gelir.

O’ gerçek inananlara yardım eder. O’ kula kul olanların tanrısıdır.

O’ sizi hayır için hayırla varetmiş Olan, şimdi sizden iş istiyor.

 

104

Yükselenler, bilmediklerinden bulanlardır. Onların bilmedikleri kendilerine lüzumu son derece gerek olan ve güçleri dahilinde bulunmakta olan tüm önlerine çıkan hususlardır. Onlar, onları geliştirmek ve bir evvel bulundukları duruma katmalarını temin için hayırlı olan vakitte karşılarına çıkarılmıştır.

Zamanı faydalıya çıkarmak sizin bulunduğunuz düşünce seviyesi ile ilgilidir. Zamanı kaybetme, zararla kapatmaksa yine düşünce gücünüzün kullanılmayıp beninizle gerçek dışı bulunmanızdan dolayı olmuştur ve böyle bulunmaktadır. Ona göre düşüncenizle yapacaklarınızı ve size gerek olanları aynı daire içinde bulundurunuz. Daire dışı kalanlar, birleştirilemeyip kaçırılan bütün imkânlardır. Buna göre zihniniz sizden bir şeyi istiyorsa ve o şey size esasta yapmanız gerekeni gerçek değerde ifade ediyorsa, o takdirde onu uygulamak için başkaca düşünceniz olmasın.

 

105

Varlığın değerlendirilemeyip, özün bulunmadığı ahvalde bilin ki büyük zaman kaybı meydana gelecektir. Ve hatta belkide şu anda bilmediğiniz o halinizin gereği icabı siz lüzumlu bulunan o bilinmeyen durumu alamadığınız sürece pasif ve esastan uzak kalarak bir yerde ruhi kazancın dağılmasına yol açacaksınız ki, bu elbette mevcudiyeti koruyamamaktan ve hedefi bulamamaktan ötürü dağılmak olacaktır. Ve ruh güçlü ve tekâmül basamağında adım atar bulunmadıkça, adım atamaz duruma geçecektir ki, ruh burada zayıflar, hatta bir yerde –yine orda geçen size göre izah- zamana göre kendini ve varlığını küçültecektir. Bu O’nun sırrı ile yine O’nun bildiğidir. Anlaşılmalı ki ruhi kayıplar acıdır ve her kazanılmayana karşılık bir o kadar kayıp planı işletir, çalıştırır. Sizler ruhi gücünüzden eksilmeyiniz. O esasınıza hizmette noksan bulunmayınız.

 

106

Size, beyazı daha beyaz görebilmeniz için beyazlık bilgisi verildi. Beyazı bilmek safiyetle olur. Kendini beyaz bulmayıp, beyaz olmaya çalışmakla kazanılır.

Beyaz olunmaz, fakat beyaza her zaman biraz daha yaklaşılır. Beyaz, beyaz olanındır. O’ da Kudrettir. Etkilenmez, etkiler.

Her gönül ışığını beyazdan alır. Her dost gücünü O’ndan bulur. Her kalbe huzur O’ndandır.

Beyaza dönün beyaza. Bilgide beyazı görün, sevgiyi beyazda verin. Çalışmanız beyaz için olsun. Sır beyazda çözülecektir.

Size renk olarak ifade edilenler, bu gün renk olarak bildiğinizden farklı bir halin izahıdır. Bunun üzerinden değerlendiriniz.

 

107

Kulun söz verdiği halde yapamadığının sebebi yanında, size verileceklerin neden verilmediğini hiç düşündünüz mü?

Nerde faydasızı boş yere kullandığınızı, faydası olacağın değerini ise niçin veremediğinizi hiç düşündünüz mü?

Yapılacak ve kazanılacakların çoğalması yanında, zamanın gittikçe azalmakta olduğunu hiç düşündünüz mü?

Bu gün zamanın size neyi ikaz ettiği konusunda bir fikre sahip misiniz? Veya zamana uyamamanın ne sebeplerden ileri gelebileceğini hiç düşündünüz mü?

Kişisel olgunlaşmanızın yanında beraberliğinize katacağınız sorumluluğunuzun neler olduğunu hiç düşündünüz mü?

 

108

Size düzenden geliyoruz. Düzenli olmanız için düzen içinde hitap ediyoruz. Düzenli olsun istiyoruz ki, O’nun hayrını, birliğini ve tüm mekânı saran kudretini görmeniz için. Hayatınızı düzen içinde sürdürünüz. O düzen ki sizi birliğe, beraberliğe getirecek. Nerde düzen, orda O’nun hayrı vardır. Nerde bir hayır, orada O’nun düzeni kurulmuştur. Buna göre bu ifadeyi çok geniş değerlendirip adeta O’nun varlığıyla karşı karşıya olunuz. Çünkü O’ kurduğu düzen içinde hitap ediyor ve sizin düzende olmanızı istiyor.

Varlık deyince bilmediğiniz başka bir varlık tahayyülüne kaptırmayınız kendinizi. Varlık, içinde bulunduğunuz durumun bir değerlendirmesini, bir düşüncesini yaparak özünüze döndüğünüz anki durumunuzdur. Yalnızca O’nu ve sizde var olan hali varlık olarak alınız. Size dendi ki: varlık bir nevi yokluktur. Çünkü siz var olanda muvakkatsiniz. Yokluk dediğiniz yerde de var olarak kalacak olansınız. O yokluk ki, bu gün var olarak bilmediğinizin bir ifadesidir.

 

109

Vazifelerinizde bilinmesi lazım gelen bazı noktalar vardır. Bunların sizlerce kavranması şarttır. Aksi halde yapacağınız vazife değil, bir şuursuzluktur. Her vazife şuur içinde yerine getirilir. Eğer bir vazifede yüksek bir şuur varsa, böyle vazifelere Yüce Vazife denilir. Bunu yapana Yüce vazifeli, yaptığı göreve İlahi vazife denir.

Sizden istenen Yüce maksatlara bağlı yüksek görevlerdir. Bunları yapabilmek için önce kalben, kalben istekli olmanız, daha sonra hayatınızı bu ödevi yapabilecek şekilde tanzim etmektir. Üstün şuura daima hizmette olunuz. Ona hizmet etmek ibadettir. Onun hizmetini yapmak en büyük kuvvettir. Ayrıca bunu yerine getiren bir kul düzene olan vazifesini yapmış ve bir yerde borcunu ödemiş olur. İlahi Rızayı O’ndan kazanmaya bakınız

Yüce maksatla irtibat halinde olunuz. Akıl bellidir ama onu yaşadığınız her süreye aldırmak, onu takdir için toplamak, önce düşüncenizle açılan deryaya varmanıza, sonra da âlemin sırrına varmanıza yardımcı olacaktır. Âlemlerin sırrı onun yaratıcısı Yüce Rab bir isteğinde şu manayı vermiştir.  “Benim rıza gösterdiğim yolda bana gelip dileyen her kula ben layık olduğu mevkii veririm. İstemesini bilmek, istemeğe hakkı olmak kullarıma açık bir yoldur.” buyururlar. Bu demektir ki sizler için sonu olan hayat safhanızın evvele alınarak bu noktada yapılacakları düşünceniz ışığı altında aklınıza danışarak yapmak lazımdır.

 

110

Kötülerin en kötüsü, şerrin en ilerisi kendini bulmayanlar için düşmandır. Onun için, düşmanı uzaklaştırmak için siz içinizdeki gücü, içinizdeki kudreti büyük ediniz. İnançlı olunuz. İnancınız şifanızdır. Şifa, kendinizi hakikate teslim edip, bedeninizi O Yüce Mekanizmanın gıda tesirlerinden ayırmamaktır. Şifa, kötüde iyiyi bulabilmek, ıstırapta huzuru tatmak, istemediğinizde hakkın verdiğine rızalı olmaktır. Rızalı olunca siz, sizin istemediğiniz diye bir şey olmayacaktır. O’nun verdiği sizin olacaktır. Sizin gördüğünüz O’ndan olacaktır. Böylece siz O’na uygun, beraber, bir anlamda müşterek bir yaşam içinde olacaksınız. İşte bu sizi besleyecek, verimli hale getirecek ve siz etrafınızdaki sizi üzen, size zararlı yönde etkisi olan her türlü, bir nevi ışına karşı daima kuvvetli olacaksınız. Bir yerde iradeniz onu sizin istemediğinize de uzak edecek. Bu gücü bulunuz içinizde, duyunuz, yaşayınız.

 

111

Şifa sinirlenmemektir. Şifada kendine hâkim olmak vardır. Bu frenleme, bu hâkimiyet kişinin yaşadığı ortam üzerindeki bu duygu uyarılmalarını, aslında kendi mekanizmasındaki değişime müsait bulunan ortamından ileri geldiğini anlamasıdır. Başka bir deyimle, düşünsel veya duygusal bir kazancın kendine zarar veren o ortamından kurtulmak isteyişine ait öz kanaat edinmesiyle ilgilidir ve bu anlamı saf olarak bulabilen bir kişi şifa üzerinde mesafe kaydetmiştir.

Şifa esas anlam itibariyle manevidir, yani ruhsaldır. Her şey o manevi ortama doğru kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Kişiler maddi ortamları manevi ortamlara tercih ederlerse şifasız kalırlar. Böyle durumlarda birtakım dinlendirici neticelere sahip olabilirler.  Lakin esas olan, ruh sükûnetini hissedilen varlık üzerinde daim kılmaktır. Matlup olan, mantıki olan ve şuurda yer alan budur. Şifa bir şuur halidir ve şuur aktivitesinin korunmasıyla sahip edilir. Devamlı bu halde bulunanlar O’nun önünde yeri olanlardır.

 

112

Sizin güçlülüğünüz düşüncenizdir. Eğer düşüncenize yeni bir şey getiriyorsanız adım atmayı yapıyorsunuzdur. Şayet düşüncenize bulunduğunuzdan üstünü katmayı başarabiliyorsanız, adımlar atıyorsunuzdur. Eğer düşüncenize yeni bir düşünceyi daha katıyorsanız adımlarınız hızlılaşıyordur. Düşüncenizin gereğinde olabiliyorsanız o zaman koşuyorsunuzdur. Lakin bu her düşündüğünüzde olmalıdır. Düşünce kılavuzdur. Tatbik ederek iradenizi kaptan yapınız. Gerekler yerine gelince uçmak nasip olacaktır size. O seviye ileri şuurdan haberdar olma ve alış-veriş yapmadır.

 

113

İrade vicdanda kuvvet bulmadır. Vicdan O’nun size nasip edeceklerine açık bir kanaldır. Ancak onu derinleştirmek, büyütmek ve yüceltmek lazımdır. Gönülde kıymet taşıyanlar hamile kadın gibidirler. Hem değerlerin hakkını, hem de kendilerinin alacaklarını düşünmek zorundadırlar. İrade O’nun verdiğinin sizde güç bulacağı bir yerdir. O’nun iradesi der, sizin iradeniz tutar, dinler. Bu bir yerde emre uymadır. İradeyi ayakta tutacak olan düşünceniz ve doğru ve vicdani yaptıklarınızdır. O’nun sesinden ayrılmazsanız, iradeniz kuvvet bulur. Ancak nefse yer vermeyiniz bu arada. Arada oruç tutunuz diyorduk. Bunun gerçek manası, gerçek orucu tutarak iradenizi üstün kılmaktı. İcabı halinde o irade kuvvetini kendinizde geliştirebilmek için en sevdiğiniz şeyi ve en yapmanız gereken durumu bile iradenizi büyütmek üzere alıkoyunuz. Bu maddi manevi kayıp olsa da esasta iradeye, dolayısıyla esas manevi halinize hizmettir. Nefislerinizden fedakârlık edip onu kuvvetlendirenler için Cenabı Hak şöyle buyurmuştur.

Kim ki kendisinde iradeyi baş yapıp, onda benim emrimi görürse, o kul benimle hakikatte irtibattadır” buyurur.

Bu demektir ki, O’nunla irtibatın yapıldığı yer de bugün bilmediğiniz irade ile ilgilidir. O irade ki yüksektir. Yüksek şuurun iradesine dahil olma, iradeyi esastaki yerine terk etmektir.

 
 
114

Biz size sevdiğimizi söylediğimizde bize öyle tutununuz, öyle sarılınız ki, sizi seven yalnız biz olmayalım. Bizi seven, O’nu seven, aşkı içinde bulan, sınır tanımayan, hükümdarı arayan, kendini sahibine teslim eden bir güzel dost olmuştur. Dostu bulmuştur. Onun için dünya ne aydınlıktır. Ne güzeldir.!..

O’ gösterilemez. İzahı ve manası belirlenemez. Varlığı ebedidir ve sonsuzdur. Kâinat O’nun emri altında nizamını sürdürür. Olanlar O’ndandır ve O’nun hayırlı elindendir. Kendinizi öyle bir kuvvetin pervanesine kaptırınız ki, dönerek yerinizi o mevkide almak için can teslimini en güzel, en yüce bir şekilde O’nun elinde, O’nun gözünde, O’nun sözünde bulundurunuz. O’ öyle dönenlere, öyle serpilip öyle bulunanlara yakın vericidir. Uzaklık koymaz kuluyla arasına. Susuzluk bırakmaz gönül yarasına. Sevginin o kor ateşinde yakar da, hamurun sevgi mayasını verir BİR’den sevenine. 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap