Halim Gürol

 

Halim Gürol’dan

1945 - 2009

Değerli dost Halim Gürol uzun yıllar süren çalışmaları içinde çevresinde istek gösteren herkesle bilgisini ve akışlarını paylaştı. Aşağıda okuyacağınız bilgiler beraberliklerinde dile getirdiği değişik konularda ilettiklerinden alıntılardır.

 Aysel Ongun  2. Aralık 2009

 

Spiritüel yola giriş üzerine

Esasa dahil oluş anlamıdır. Bilgi yeterince şuura aktarıldığında bir oluşum hasıl eder. Bu bir çeşit değişimdir. Aynı zamanda varlık seviyemizin gelişimi anlamıdır. Bu seviyede yaşam, güçlü bir bulunuş içindedir. Yanılgılar azalır, dirayetli bir bulunuş gözlenir. Bu durum rayına oturma anlamıdır. Bu istikamet hiçbir varlığın değiştiremeyeceği gidiştir. Ancak bu gidişin her safhasının kendine has gücünü kullanmak mümkündür. Buna rağmen bu güç daha üstteki varlıklarca kısıtlanabilir.

Her ruhsal seviyede yeni bir hız elde edilir. Bu hız, katılışta bir devre başlatır. Bu devrelerin hak edilişi yol istikametinin tayinidir. Yolda oluş ve yenilenen giriştir. Biz bunu yolda olma veya yaratıcı kudret istikametinin seçimi anlamında kullanırız. Aynı zamanda istikamet bulma ve gerçek çekime girme şeklinde değerlendirmekteyiz.

 

Mutluluk üzerine

Düşünülen mutluluklar, kısa sürede yaşanılanlardır. Bir ihtiyacın karşılığı veya yaşamımızın üzerindeki bir tatminin bizim için mutluluk olacağı alışkanlığına sahibiz. Bir süre sonra yeni bir beklentimizin yaşanması bize aynı duyguyu yeniden yaşatır adına mutluluk diyeceğimiz. Mutlu olmayı yeniden düşünür, yaşamı kendi kurgumuzla mutlu olma çabasına hasrederiz. Çoğu kez mutluluk kavramı, bir törenin getirdiği şekil veya alışkanlıklarımızdır. Gerçekten haz duyar ve artan şekilde devamını isteriz. Kesintisinde acı çeker ve de yeniden girişimlerimiz olur. Sanki bu bir yaşam esintisidir. Esasında mutluluğu geçici dünya değerlerinin dışında ruhsal sistemin getirdiği ölçüleri tutturmada ararsak çok daha uzun bir mutluluk anlamına gireriz. Gerçek değerlerin yaşanması bize ulaşacağımız huzuru da ebedi olarak önümüze serer. Onu yalnızca yaşam değerlerinin tadılması ve korunması için göstereceğimiz gayrette değil, arkasındaki hemen görülemeyen manevi servetin fark edilmesinde buluruz. İşte bu ebedidir. Bizi bitmeyen bir kavrama, yani sevgi gerçeğine götürür.

Mutluluk aslında Yaratan Sevgisi’nden hissedişle, esastaki yaşamın anlaşılmasında olmalıdır.

 

Gerçek için kendimize en fazla lazım olan şey üzerine.

Her insanın gerçek değişime ihtiyacı vardır. Ortam ve yaşam şartlarının doğru tayini ve buna göre ruhsal planla uygunluğu önemlidir. Her idrak seviyesi farklı ihtiyacı bulundurur. Şartları değerlendirebilme, sonrasının tanzimini oluşturur.

İnsan, iyi ve doğru seçiminin kendi tarafından gerektiğini bilerek adım atar. Gönül dediğimiz kavram, bilgilerin bilince çevrilmesi ve devamında üst bilincin hasıl edilmesidir. İçinde olgunluk, uygunluk ve bütünlük taşır. Bu da kendimize en fazla lazım olan şeydir. Yaşam biçim ve kalitesinin de manevi kazançlarımızın ön planda tutulması üzerindeki etkisi büyüktür. Anlayış, yardım, ilgi, güven, dayanışma, kanaat, sadakat gibi vasıfların öne geçmesi insan mutluluğu için önemli ihtiyaçlarımızdır.

Büyük bir hedefe doğru, gerçekten aldığımız mesafeyi temin eden sevgi dünyamızın yaşanması insanlık için bir zarurettir. Bulunduğumuz yerin zenginliğe ve güzelliği, kalplerimizin buluşturulması olduğunu bilelim. Vazifemiz kabul ve birlikte olmaktır.

 

Dostluk nedir nasıl geliştirilir üzerine

“Benlik”den sıyrılıp “beraberlik” değerlerine geçiştir. Kendini dost bildiğinin arkasına koyabilmektir. Kötü günde dostuna en fazla ferahlığı ve güveni verebilendir. Yaşamını dost bildiklerine göre tanzim edebilendir. Dost bildiğinin düşünce ve duyguları üzerinde olumlu etkiyi sürdürebilendir. Beraberliklerde gönlünü ön planda tutabilendir. Onun gülen yüzüyle mutlu olandır. Etrafına iyi ve doğrudan asla taviz vermeyendir. Dostlarını düşününce onlarla bir arada olmaktan sevinç ve mutluluk duyandır.

Dost hisseder ve gereğini kendinden önceye koyar. Dost vefalıdır ve ona moral katar. Dost dostu bilir. Bu yüzden her an dost’a açıktır. Dostluk beraberliktir, dostluğu başarmak “Dost”a giden yolu seçmektir. Dost’un hitabına layık olmaktır. Dost anlamına girmek sevmektir. Sevmek “Yaratan Gerçeği”ne girmiş olmaktır. O’nun sevgisiyle doğmak, gerçek dost olabilmektir.

 

 

Güzel olmak, güzeli korumak üzerine

Egosallıktan uzak olmak, güzel değerlerine açık bulunmaktır. Güzel, Yücelik olarak nitelendirdiğimiz ve bedenli durumumuzda varamayacağımız bir merhalenin varlıksal gücüdür. Belki de muhteşem bir boyutun sevk ve idare kudretidir. Ancak bizler, yanlış ve açılamazlıklarımızı en aza indirdiğimiz yerde bu kudretin bir miktar hissedilişi içinde bulunuruz. Bütün yaşam ve davranışlarımızda meydana gelen değişim, tek gücün tesirleri altında uyumludur. Yaşamın bir ahenk içindeki bu ritmi “en güzel olmak” anlamına gelir.

“Güzeli korumak” ise, haiz bulunduğumuz –olumluluk ve bütünlük- arz eden durumumuzun, aksi yönde değişimine asla izin vermeyen bir muhafazayı gerçekleştirebilmektir. Hatta mevcut seviyesini yükseltme çabasında olmak ve ruhsal gücümüzün bu amaca uygunluğunu adeta bir soluk haline getirmekle sağlanır. Güzel’in gücüne girmek, varettiklerine açılmak olacaktır.

 

Işık, ışığın gücü üzerine

Işık kavranılmayacak kadar büyük bir konu. Şuurumuzun kavrayabildiği nispette bir bilgi açılımı olacaktır. Konu hiçbir zaman evrendeki fiziki aydınlığın karşılığı değildir.

Işık yalnızca enerjinin belli seviyedeki etkisinin beş duyumuza hitap şekli değil onun üstünde yayılmış, canlılığı devam ettiren varlıksal gücüdür. Mevcudiyet temel enerjisinin zaman kavramı üzerindeki seyridir. Ancak böyle bir tarifle bilgilerimizin yerine oturması ve bütünleşmesi mümkün olur.

Enerji, meknuz gücün fonksiyonu için açığa çıkardığı bir senaryodur. Bu büyük eserin ait rolünü karşılama şekline ışık diyoruz. Zira ışık tariflere sığmayan derin bir konu ve belki de Yaratıcı Kudret’in kavrayamayacağımız gücüdür.

Yoksa fizik açıdan ışık tarifimiz sadece bir boyuttan enerjinin tarifi oluyor. Bu açıdan bakarsak, ışık enerjinin belli seviyedeki etki sistemidir.

 

Beklenti üzerine

Düşüncemizin zamana açılımıdır. Hangi bilgi veya olay üzerinde bulunuluyorsa, henüz yaşanmamış zamana doğru, bir istek veya kurum gerçekleşir. Bu bir beklenti durumudur. Kullandığımız şuurla mütenasip bir sonuç verir.

Yüksek bir şuura açılış yüksek amaçları, tersi ise düşüncemize sis olacak egomuza ait sonuçları getirir. Egosal çıkarlarımıza ait beklentiler, yanlışlarımızı meydana getirerek yüksek amaçlarımızın tahakkukuna büyük engel teşkil ederler. Beraberlikteki tek formül olan sevginin yaşanmasını imkânsız hale getirirler.

Yüksek bir amaca erişmek için şuurluluğumuzun önde tutulması, bu yönde çaba ve gayretten başka bir şeyin yaşanmaması, yaşanacak hedefin katedilmesi üzerine uyuma girmekle duyarlık kazanmamız bizleri yüce beklentimize vardıracaktır.

 

Sessizlik üzerine

Bir yanıyla tuhaf, diğer yanıyla ilginçtir ki, bizlere çalışma konusu oldu. Bir parça açıklığı için türeyen anlamlara girmek gerekir; ya da anlam içinde geçen bağlantılarını tekrar düşünmek. Köklü çalışmalar getireceği için şimdilik bu bilgilerden birkaçını sıralıyorum.

İç sessizliğine girmek anlamı karmaşa, vehim ve huzursuzluklardan uzak bulunma, zihin derinliklerine girme. Bir hayrın gereği, mahrum kalma disiplini. Sessizliğin sesini yaşama. Sessizlikten cevap bulma anlamı; mutlak sessizliğin anlamı. Bir an sessizlikten bin ses bulunması; sessizlik/kulak bağlantısı. Sessizlik aklın fonksiyonuna girmektir. Sessizlik ince sesin duyulmasıdır veya ince sesi duyabilmek için gösterilen dikkattir. Gerçek sessizlik aslında sessizliğin bozulması yani kudretten ses duyulmasıdır. Sessizliği açan anahtar düşüncemizdir. Felsefe sessizlikten doğmuştur, sessizlik bir çeşit algılamadır. Sessizlik güçten ses getirir.

 

Huzur üzerine

Huzura, sevgiye destek ruhsal bir duyum olarak bakılabilir. Ruhsal ahengin belli ölçüdeki yansımasına huzur denebilir. Huzur, bir yer buluş sistemidir. Ferdin, yaşam için sürdürebildiği sükûnet de bir huzur hali olarak görülebilir. Ruhsal yasaların fizik yasalarla çatışmaması da huzurdur. Huzur kalben duyulan tatminliğin ön plana geçirilebilmesidir. Aynı zamanda huzur, bir hoşnutluğun kesintiye uğratılmadan sürdürülebilmesidir.

Huzura sevginin temel şartı olarak bakılmalıdır. Zira kavrayamadığımız sevgi gücü için gerekli ortam şartına huzur safhasının temini ile erişilir. Egonun asla yer almadığı bir ortamdır huzur. Ahenk ve uyumun sezilen ve de yaşamını sağlayan bir algıdır. Manevi kabul ettiğimiz varlık zenginliğimizin sürdürülmesinde bir tempodur.

Ruhsal mekanizma bağlantımız için, yaşanılması zaruret hazzın, muhafaza ve naklindeki bir koşuldur. Tamamen uygunluk ve koruma prensipleriyle teessüs eder.

 

Alışkanlık üzerine

Zihin faaliyetine başvurmaksızın yaptığımız veya cereyan eden bir olayı, muhakemesiz sonuca döktüğümüz durumlar alışkanlıklarımızdır. Alışkanlığın olumlu veya olumsuzu olamaz. Zira her zaman ve olaya yeni bakışın aktif edilmesi ve ona göre yeni doğru davranışın bilinçli oluşması gerekir. Otomatik bir davranış o sırada uygun gelse bile bunun bir kazanç sağlamayacağı için varlık sistemimizce tasvibi olunmayacaktır. Alışkanlığın bu safhası kaybedilen zaman ve fırsat demektir. Alışkanlıklar, madde seyrine doğru bir harekettir. Hiçbir şeyin alışkanlığında bulunulmamalıdır. Şuurluluk, zamanın ve olayların her safhasını canlı ve yükseltici karşılamayı gerektirir. Zira büyüyen şuur varlığımızın bir seyirden sonra evrensel şuura katılması ve O’na varmak anlamı büyük amacın gereğidir.

 

Bencillik üzerine

Konuya ruhsal açıdan bakarsak bencilliğin kişisel realitelerimizdeki yaşam içinde söz konusu olduğunu görmekteyiz. Yaşam, bulundurduğu koşullarla bizleri birlik ve bütünlükten alıkoyan bir seyirdir. Aynı zamanda kısır bir döngü ve de düşüncenin açılış yapamadığı bir çeşit baskı alanıdır. Tekâmül dediğimiz açılım ve seviyelenme ancak bu etkiden çıkış ile mümkündür.

Beraberliğin hayır yönü üzerinde bulunulduğu durumlarda kendimizin dışındaki sistemlerin de katılışı ile bencillik safhasının terki söz konusu olabilecektir. Ancak gerçeğin başarılışı bu idrakin getirdiği yaşamı sürmekle olacaktır. Böyle bir seyrin açılması ancak belli yüksek amaçlara erişme çaba ve gayretini yaşamlarında gerçekleştirenlerce bulunacaktır. Esasen bulunuş, fonksiyonumuzun şuurluluğuna giriştir.

 

Hoşgörü üzerine

İnsanın birbiriyle yakınlığı duygusal ve egosal yaşam planı nedeniyle bazı riskler altındadır. Münasebetlerinde karşılaştıkları konum ve yaşadıkları olaylar onları bu yaşam içinde karşı karşıya getirir. Hatta yakınlıkları onları çarpışma ve karşılıklı haklar açısından anlaşmazlık ve de ayrılık durumuna sokabilir. Taraflardan birinin olgunluğu oranında kabulü bulundurması; sürtünme başta olmak üzere egodan hasıl olacak karşı tutumu ortadan kaldırır. Bu durum bir nevi tolerans göstermedir. Aynı zamanda ruhsal olgunluğun da aksedişidir. Böyle bir davranış ilişkilerde yumuşaklık ve süreklilik sağlar. Ancak bu durum en küçük bir ikilik veya zorunlulukta savunma ve karşı hareket doğuracağından hoşgörü olmaktan çıkarak fayda yerine zarar hasıl eder. Bu yüzden hoşgörünün ruhsallığımıza kazandırılmış bir meziyet olması son derece önemlidir. İnsanın devamlı kontrolda tutabileceği, kendine engel çıkarmayan davranışı gücü içinde tutması, başarılı bir insan olmasının şartıdır.

 

Gönül üzerine

Sevginin barınacağı tek yer orası diyorum. Gönlün yerini açığa çıkarmak için “arınmak” şartını görüyorum. O bir içimize dönüş, özümüze varmadır. O gücün fark edildiği, evreni hissediş yeridir. Buna ister nokta deyin, ister sonsuz evren. Kalıcı ve kaybolmayacak enerjinin ta kendisi olarak bakalım. Ya da onu hissetmek, huzurda kalmak olsun. Yüce değer buradan doğsun. Kalbin sesi yalnız ona uysun. Böylece ego yok olsun. Sevgi doğsun içlerimize.

Gönül O’nu hissetme duygusu, gönül ebediyetin içlerimizde kurulacağı mekân.

O’nu hissettikçe severiz.

O’ da bizi.

 

Nefis (Nefs) üzerine

Nefs, yüksek anlamlardan en düşük bulunuşlara kadar seyreden bir silsiledir. Bir seviyeden yukarısını bir İlâhi nefse dahil eden tasavvuf görüşlerinden, insanı kötülüğe sürükleyen nefs’e kadar gider. Rahmani nefs Tanrı’ ya mensup nefs olarak tanımlanırken onu Allah’a yaklaştıran bir güç olarak kabul eder.

Lakin bizim nefs konumuz; huzursuzluk ve rahatsızlık veren anlamıdır. Üst seyrin gücünü bulamayanların canlılığın zorunlu kıldığı gereksinme ve isteklerle ilgili bedeni arzuların ağır bastığı bir yaşam sürmedir. Bu durumdaki insanda kin besleme, gizli gizli diş bilemeye dönüşen durumlar gözlenir. Hatta ileri safhada kıskanma ve düşmanlık oluşabilecektir.

İnsanın yeme içme gibi biyolojik ihtiyaçları da nefs’tir. Ancak sınırları aşan bu gereksinmeler yükselmemizi engelleyen bir konumdur ki, bu şekildeki yaşamdan uzak durulması gerekecektir.

 

Farkında olmak (farkındalık) üzerine.

Zihnimizin fevkalâde özelliklerinden biri de dikkat’tir. Genelde dikkati önemsemediğimiz ve de kendiliğinden olacaksa olur şeklinde bir durumda bulunduğumuzdan ona ait sistemin bize sunduğu lûtfu çoğu kez göremeyiz. Oysa zihnimizi dikkatle adlandırdığımız uyanıklığında tutmakla çok şeyden haberdar oluruz. Bu bir çeşit kişiye has, zihinsel maharet şeklinde alınabilir.

Tabii ki, bu farkındalığın sadece dikkat hassamız üzerinden izahıdır. Zihnimizin farklı diğer faaliyetlerinden de farkındalığa girmek mümkündür. Doğu ilimlerinde bu konuda mevcut bilgilerde altıncı his ve üçüncü göz öğretilerinin açığa çıkardığı gerçek, beynimizin kullanıma sokamadığı taraflarının işletilmesini öngörmektedir. Konu çok geniş ve önemlidir. Bu konunun esastan kavranılması ancak bizlerin konuyu paylaşımdan sonra üzerinde durulmasının bir zaruret olarak görüldüğü zaman olacaktır.

 

Dikkat üzerine

Bilinen tariflerin ötesinde tanımak ihtiyacında olduğumuz ruhsal ağırlıklı bir hassamızdır. Zihinsel faaliyetlerimizin büyük ölçüde ruhsal planlarda meydana getirdiği bir çeşit uyanıklığın kontrol edilebilir seviyesidir. Bir çeşit hissedişle varlığımızın haiz bulunduğu daha kuvvetli bir duyumu elde etmesidir. Zihnimizin; irade, takip, süreklilik ve zaman açılımı gibi pek çok noktadan duyarlılığını sürdürebilme konumudur.

Bilgilerimizin yeni şuurlanmalara doğru yönlendiği safhalarda belirginleşir. Ancak tespit ve değerlendirmesi ayrı bir özelliktir. Bilinç düzeyinin bazı zaman periyotlarında ortaya çıkan ve içinde güç faktörünün yer aldığı bir çeşit kıvılcım etkidir. Diğer bir anlatımla, çok kısa zaman titreşimlerinin değerlendirilmesi ve bu etkilerin düşünce sistemimize sokulmasıdır.

Madde ile birlikte olan ruhsal seyahatimizde, alıcılığımızın hassasiyeti veya yüksekliği ile daha güçlü olabilmekteyiz.

 

Kendini bilmek üzerine

Her şeyi düşüncelerimizle algılıyoruz. Düşüncelerimizi yaşamımız dışına taşırdığımızda onun devamı evrensel bilgilere varıyoruz. Büyük yasalarla örülmüş kozmos yaşamı ancak canlılığımızın içinde bizi diri tutan bir başka âlemin varlığını idrakle alabiliyor. İşte bu varlık yaşamımızın hissedişi ile görmeyi başarmadıkça ve de birbirimizi sevgi ile karşılamadıkça kendimizi bilmekten uzak oluruz.

Zira muazzam gerçeğin varlığından haberdar olmadıkça, içlerimizin ışığı ile görmeyi başarmadıkça ve de birbirimizi sevgi ile karşılamadıkça kendimizi bilmekten uzak oluruz.

Kendini bilmek aynı zamanda varlık gücümüzü kullanabilmektir. Bizler yalnızca beden gücümüzle bu dünyaya bağlı olamayız. Varoluşla muktedir bulunduğumuz nice yaşamların içindeyiz. Bu demektir ki, içinde bulunduğumuz pek çok sorumluluğumuz vardır. Bunu anlamak da kendini bilmektir. İç sesini duymak ve onun gereğinde bulunmaktır.

 

Yardım üzerine

Yardım konusu idrakımız nispetinde su üstüne çıkabilen bir konudur. Artık eski yardım bilgilerinin çok gerilerde kaldığını düşünmek, yeni ufuklardaki anlamın önemini ortaya çıkarır. İnsan önce kendine yardımın ilk planda geldiğini anlamalıdır. Gerçekler için sağlanması gereken uyumun kendi kabulü ile mümkün bulunduğunu bilmelidir. Bu konuda “kendine Yardım” kitapçığı kendimize yapmamız gerekenler üzerine açıklamalarla doludur. Orada topluma olan ilişkilerin, bizlerde ruhsal bilgilerimiz gereği, evrene karşı olan uygunluğun işlenmesine çevrilmelidir. Ruhsal sistemler, beraberlik ortamlarının başlıca gereğini “yardım” olarak ifadelendirirler. Bu anlam, ruhsal bilgiden yararlanmayı getirir. Anlamların ruhsal kazançlara dönüşmesi Yeni çağ insanının ihtiyacıdır. Fertler beraberliklerden güç bulacak açılımda oldukça, gruplar da üst sistem yardımı içinde olacaktır.

O halde yardım, beraberliğimizde tekâmülümüze hizmet edecek olan gerçek bilgilerinin paylaşımı olmalıdır. Bu bilgilerin, bilincimizde açılacak varlık gücümüzün yapılanması ve dağıtımı şeklinde bir yaşamı bulundurması, gerçek “yardım”ı hasıl edecektir.

 

Kontrol edememe - sapma üzerine

Bu anlama büyük amaç doğrultusunda bakacak olursak; gerçeğin verişine yerince ve yeterince katılamamak, işaret yönü doğrultusunda olamamak anlamıdır. Dolayısıyla amaçtan ayrılma bir sapma olur. Bu durum ferdin kontrol edemediği bir safhada bulunacaktır. Zaten sapma anlamı, doğrultudan ayrılma yönündedir.

Bu tıpkı bir gezegenin güneşin çekim gücünden olan etkisini çok azdan da olsa kaybetmeye başlamasıyla bir zaman sonra bambaşka bir çekim etkisine girme şeklindedir. İnsan hissetmeden kayarak bir anda kendini amacın dışında bulabilir.

Demek ki bizler, amaç kontrolumuzla ilgili teyit ve tasvipleri her hamlede yeniden alarak, yönümüzde farkında olmadığımız sapmaları, büyümeden ortadan kaldıracak uyanıklıkta olabilmeliyiz.

Zira bilginin durduğu yerde, doğrultu şaşacaktır.

 

Boyut, boyutlar üzerine

Yaşamımızdan başlayarak, evren derinliklerine varan mesafe, farklılık, ilişki, görünüm gibi izahlar boyut kelimesi ile ifadelendirilir. Kavrayacağımız boyutlar sınırlıdır. Metafizik bilgilerle boyutlar kavramına girilebilir. Çok sayıda boyut olduğu ruhsal bilgilerde ifade olunmuştur. Bildiğimiz fizik boyutlardan başlayarak düşüncelerimizde izafi kavramların varlığını yaşatan her farklılık bir boyut olarak görülür. Yine bazı bilgiler boyuta, geçiş özellikleri şeklinde bakar. Aslında boyut, idrak atlamalarımızı sağlayan evrensel enerjinin açılış ve dolayısıyla geçiş çizgileridir. Evrensel enerjinin her fazı bir boyut veya faz farkları boyutlardır. Biz boyut izahı için mi bu konuyu seçtik bilemiyorum ancak “Boyutlar bilgisi” varlıksal yaşam gücümüzdür. Evren enerjisinin katedilecek yasalarının bilinmesidir. Kabil olsa da boyut kavramının idrakımıza giren izahlarını yapabilsek; hangi safhada ne gibi bir boyutta, nasıl bir yaşamda olacağımızı anlatabilsek.

 

Bağışlama - affetme üzerine

İlk planda, aşağıdaki özlerin açılması konuya girişte yerinde olabilir.

Anlamı çok eskilere dayanan bir varlıksal olgu. Manen yaşanan silme, unutma duygusu. Yaratıcı önünde, varlık âleminin uygun düşmeyen yerine karşı gelişen hissi. Sevgi gerçeğinin insanlar üzerinden açığa çıkan koruma duygusu. Yanlışın büyümesini önleyen bir iç haslet. İç gücün bir sınıra kadar olan muhafaza şartı. Gelişimde, insan iç değerlerinin olumluluğu ve engele takılmaması için gelişmiş duygusu. Hayrın korunması için çevrelenmiş bir üst duygu. Karşılıklı etkileşimin, engellenmenin kaldırılma şartı.

İnsanın ağırlıklarından arındırılma konumu; düşülebilen hatalarımıza takılmama prensibi; tekâmül esasının yahut yolunun temizlenme işlemi, üst bilincin vazife yolunu açma seyri; hiyerarşide bağlantı yumuşaklığı ve bekleniş işareti.

Anlamlara girildiğinde konu anlaşılabilir.

 

Hayal üzerine

Gerçekten alış tarafımız. Canlandırma suretiyle zihnimizde yer eden ve açılım sağlayan hassamız, gücümüz. Hayal, hafızamızda daha sürekli olacak bir kaydı hazırlayan görsel bir senaryo; gücünü sezgiyle bize açık eden bir faaliyet.

Hayal’in gerçek dışı olarak görülmesini bilim dünyası doğru bulmuyor. Gelişen bilgilerde o, zaman ve mekân gezintisi ile aslında mevcut planlardan akışa geçirdiğimiz bir kullanımdır. Eğer buna ait bir kayıt ve işleyiş olmasaydı biz hayal kuramaz veya okuyamazdık. Hayaller ihtiyacın biraz üzerinde karşılanarak, zihinsel beslenme ve güç kazandırır. Hayal zihni yıldızlar eriştirir.

Hayal kurmak, yaşanması fizik olarak mümkün olmayanın mentalde aktif edilerek ruhsal dengemizin sağlanması imkânıdır.

Güçlü bir yaşam için kullanım gücü elde etme fırsatıdır.

 

İsteme/ istemek üzerine

Yaşamımıza ait istekler, içten isteyişimizden dolayı verilir. İstemeyi durdurduğumuzda kazançlarımız son bulur. Kıskançlık duygusu altındaki istekler karşılık bulmaz. Kalbin bir üst gaye ile dilediği istek açık bir mekanizmadır. İstek, kudretle olan birleşmedir. İsteğin doğru yönde takibi, onunla karşı karşıya kalmakla sonuç bulur.

Görevlerimiz bir istek sonucu yerine gelir. İhmal ettiğimizde isteklerimizin reddedilmesi sonucu görevimizin kaybıdır. Yaşamınızı değiştirecek güç, isteklerimizin eyleme geçirilmesidir. Öğrendiklerimizi yaşamak istemezsek, bilgilerimiz yaşamımızı değiştirmeye yetmez.

İsteklerimiz ve onlara ulaşma yolumuza ilişkin tasarılarımız, doğa yasalarına uygun olmalıdır. Sabırsızlık bizi istemekten vazgeçiren bir durumdur. Sabır diliyle istemek doğrusudur. Güvenle ve çılgınca isteyebilmeliyiz. İsteklerimiz şiddetle ihtiyaçlarımıza dönüşmelidir. Bilinç ve sabır istekliliğimizin etkinliğini sağlayan iki vazgeçilmez unsurdur.

 

Anlayış üzerine

Düşüncenin olumlu ya da olumsuz seyrine göre olan algı biçimidir. Koruduğu anlam olumlu yönde olmasına karşın “anlayışına kalmış” ya da “anlayışı o kadar” anlamıyla da olumsuz bir yöndedir.

“Anlayış”a daha geniş bakıldığında; ruhsal olgunluk tarafımızın sezgisel olarak eyleme geçirilmesi raddesidir. Anlayışın ortam koşullarına göre farklılaşabildiği gözlenmektedir. Bu da onun alakamızın niteliğine bağlı olarak değişebildiğini gösterir. Sabit kalması dinginliğimizdir. Yaşamdan en az etkilendiği bir seyir, ruhsal olgunluğumuzun kullanılabilmesine bağlıdır.

Anlayışlı olmak yalnızca olumlu bir davranışta kalmak da değildir. O bir üst şuurluluğun seçiminden, yerince anlaşılmasına kadar kullanımda olacak bir niteliğimiz ve değişmeyen bir hassamız olarak da kendini gösterir. Bu manevi noktamızın açığa çıkması esas anlayış ve kavrayışımız olacaktır.

 

Değerlendirme üzerine

Değerlendirme, önce bir hissediş sonra bilinç işidir. Değerlendireceğini seçemeyen zihin, üzerinde tutarlı bir durum yaratamayacağı için değerlendirmede bulunamaz.

Değerlendirmeler çeşitli alanlara dönüktür. Zamana, olaylara, imkânlara, fırsatlar ve amaçlar bulunacaktır. Hedefimizin üstünde olan bir değerlendirme, zihni uyanıklık ve verimi nispetinde; zamanın, olayların, imkân ve fırsatların da değerlendirmesini mümkün kılar. Değerlendirme geçici ve bağlantısız olamaz. Zihin amacına ulaşmak üzere kurulursa ona ulaşmak için her yönde dikkati, verimi ve şartların aşılmasını gözetecektir.

Büyük amaçlar için zihnin güçlü edilmesi şarttır. Sabır, metanet, irade, kontrol, yöntem, içe dönüklük, ölçme/biçme ve kabul gibi yeteneklerimizin işbaşında olmasıyla manevi yollarımızda mesafe katederiz. Bu aynı zamanda maddi başarılarımızın da kazanılmasıdır. Eğer insan karşılaştığı konumu duraklama ve düşüş olmadan değerlendirmeye açık bulundurabilseydi, yüksek algı gücünün yardımıyla üst mekânına geçebilecekti. Değerlendiremediğimizden bu yerkürede kalıyoruz.

 

Karşılama üzerine

Yaşamda karşılaştığımız ruhsal ve fiziksel plan etkilerini, doğru kullanma olarak ifadelendirebiliriz. Her etkinin tecrübe, alışkanlık, farkındalık değerlendirmesini takiben eylem safhası bir çeşit karşılama seyridir. Değerlendirme zihnen yapılırken onu harekete geçiren tarafı karşılamalarımızdır. Ne kadar amaçta kalırsak o kadar doğru karşılamada oluruz.

Varlıksal gücün devamında uygun ölçü ve konumların olması gerekir. Bu durum karşılamalarımızdaki seçimle gerçekleşir. Bilgi ve bulunuş yerimizin tayini önemlidir. Yaşam bir karşılama ortamıdır aslında; ancak bilinçli bir bulunuş karşılamanın esas anlamını ortaya çıkarır.

Fark edemediğimiz pek çok kozmik etkilerle de sarılı bulunuyoruz. Fizik yapımızla daha pek çok doğal tesirleri karşılamaktayız. İster farkında olalım ister olmayalım; birtakım tesirlerle yaşamımızı sürdürüyoruz. Bu durum yasaları gereği enerjinin yer değiştirmesi ve yüksek bir amacın tahakkukundan başka bir şey değildir.

 

Açılım üzerine

Düşünceye sınır tanımamak, bağlantıları sürekli etmek, sonuç oluşturan yolları izlemek, bilginin gücü içinde bulunmak, doğrultu tayin etmek ve imkânsıza girmek gibi durumlar açılımlar veya açılımlarımız olarak değerlenebilir.

Bilgi ve konulara farklı bakışlarımızın müşterekliği bir açılım noktasıdır. Değerlenen her bilgi, yeni bir açılımın doğmasına sebeptir. Anlamların zihnimizde yeni düşünceler meydana getirmesi bir çeşit açılımdır.

Evrensel yasaları ve işleyişi üzerine olan yaklaşımlarımız açılımdır. Her bir kişiden farklılığımızın gerekçesinde farklı açılımlarımız yatar. Bu yüzden zihinsel olarak da hiçbir insan birbirini tutmaz. Düşünce farklılıkları da bir çeşit açılımlardır.

Kader konusundaki bilinmezlik de farklı açılım sonucudur. Kısaca açılım, adım atabilmektir.

 

Takıntı üzerine

Doğru yönde seçim yapamamaktan, üst düşüncedeki kabulleri gerçekleştirememeye; sezgi hassamızı açığa çıkaramamaktan, hayırlı bulunuşları hissedememeye; özümüzü duymaktan engellenmeye, hatalı konuşmaktan, yanlış eyleme kadar bizi başarısız kılan “takıntı”larımızdır. Bu genişlikteki etkisine rağmen en az farkında olduğumuz bir durumdur. Sabit fikirlerimiz, egomuzun çekimi, açılamayan düşüncelerimiz bu yüzdendir. Bunlar bizde yerleşmiş ve devam edegelen hatta karakterimizi oluşturan bir vaziyettir. Ruhsal yönden kapanıklıkla gerçekte yol alamamaya götürür.

Değişmeyenlerin sürekliliği, yanlış bilgiler takıntımızı hazırlayan sebeplerdir. Hükümlerimizle olayları karşılamak, sabit fikirler ve aşırı duygusallık takıntılarımızdan ötürüdür. Değişen gerçeklerin kabulünde olmamak, olaylardan dersler almamak kısaca takıntılarımız engellerimizdir. Bizde hayır yönünde değişmeyenlerdir.

 

Özümseme üzerine

Fizik varlığımız dışındaki etkilerin hissedilip iç gücümüzle birleştirilmesidir. Bir tarifin içine girebilmek, anlam bütünlüğünü kurabilmekle mümkün olduğundan bilgilerimizin sindirilmesi zarureti vardır. Ancak bu şekilde anılar, olaylar ve bilgiler üzerimizde hazmedilip bütünleşebilir. Bu durum özümsemedir.

Özümsenen etkiler karşısında değişim ve dolayısıyla yenilenme ortaya çıkar. Bu da ruhsal yaşamın gerçek yüzüyle olan karşılaşmadır. Bu anlamı açmaya devam edersek fizik ortamda daha gerçekçi bir yaşamın kurulmasıyla bir olgunluğun, bir farkın açığa çıkmasıdır ki, özümsenen bir vaziyet oluşur. Tekâmülümüz için oluşması gerekli olan bu hal yaşanabildiği ölçüde bilinmeyene açılır.

Özümsenen gerçekler, fiziksel ve ruhsal güçlülüğümüzü ortaya çıkarırlar. Prensiplerimizin gelişmesiyle yepyeni kavramlara varırız. İlgili yasaların anlaşılmasına götüren, ruhsal yaşam yolumuzu, özümseme sayesinde aydınlatabiliriz.

 

Bütünlenme üzerine

İnsanın olgunluğuyla tariflerin değişebileceği bir kavramdır. Manevi bilginin, akaşik bir tarama sonucunda hissedilen anlamıdır. Düşüncedeki özgürlük ve zihinsel gezinti sonucu, kavranmasıyla belirir. Şimdi kısa kısa “bütünlenme” anlamlarına değineceğim.

Gerçekle kavuşumdur. Seçimde güç duymadır. Yasalara yakınlık ve öz duygusudur. Bilgi tamamlanmasıdır. Değişimle sağlanan yüksek seviyedeki mutluluktur. İçsel tamamlanmadır. Kalp gözünün görmesidir. Sürekli sezgide kalma vaziyetidir. Evrensel sevgiye açılmadır.

Daha nice anlamlar türetilebilir. Ancak hepsi de duyuşumuzun coşkuya dönüklüğünde yerince işlenebilecek ve de yaşanacak ilahi bir duygudur. Bütünlenme için manevi hissediş ve haz şarttır. Aynı zamanda fizik varlığımızın yıkanması ve ilahi âleme açılmasıdır.

 

Süreklilik üzerine

Sebep ve sonuçların oluşmasında, belirli etkilerin sürece bağlı olarak gösterdiği devamlılıktır. Aşamalar değişse de aynı maksadın tahakkukunda meydana gelecek farklılıklar da süreklilik anlamını taşırlar. Hiçbir zaman parçası birbirinin aynı etkiyi taşımadığı için, değişenlerin aynı çizgide yer aldığı akış, süreklilik anlamının bir açıdan tarifi olmaktadır.

Sürekli bulunuş derken; oluşum zincirinin kesintiye uğratılmadan devam ettiği yol alış anlaşılır. Yol bulma ve çizginin korunması da gereken gücün muhafazası ile mümkündür. O zaman süreklilikten ifade ediş, her konumun birçok açıdan görülebilmesi ve işletilmesi olacaktır.

Sistemler, süreklilik bağı altında oluşmuştur. En küçük bir etki, en büyük oluşumlara sebep teşkil eder. Kudret, en küçük etkinin varlık sebebidir. Tekâmül anlamında, nice çizgilerde birleşen hareketin bulunduğunu görebilmeliyiz. Devamla bütünlüğün sağlandığı işleyiş süreklilik olmaktadır.

 

Uyumsuzluk üzerine

Konuya bir farklı açıdan yaklaşılabileceğini düşünüyorum. Evrenin sonsuz ritimleri arasında yaşamımıza uygununu seçip onunla kalmanın anlamı vardır. Büyük bedenimize yani varlık gücümüze girmekle, hissedeceklerimizin çok farklı olacağını bilmeliyiz.

Bu durumu engelleyen her tesir ve olay bizim ait boyutta ki etkileşim frekansımızı bozar. Zamanla yaşamdaki; benzemek, tabi olmak, taklit etmek ve dış etkilere kapılmak gibi şartların benimsenmesi, hele hele öz varlık frekansımızı kapatan bilgi, rüzgâr ve fırtınaların etkisinde kalmakla sendelemiş ve başka tesirler girmiş oluyoruz. Öz varlık değerlerimizden uzak kaldığımız her seyir, farklı bir rezonansın da oluşması sonucu, uyumsuzlukla neticelenir. Bu yüzden öz değer ritmimizi hissetmeden yaşam sürmek genel anlamda bir uyumsuzluktur. Zira uyum, ruhsal hasletlerimizin en hızlı ve yeterli ölçüde yaşama intikali anlamıdır. Bunu bozan her şarta uyumsuzluk olarak bakmak yerinde olur.

 

Gülmek-Ağlamak üzerine

Gülmek ve ağlamak bir tepkidir. Her insanın dünya yaşamından varlık planına taşıdığı etkilerin başlangıcıdır. İnsanın dilediği veya beklediği şekilde sonuçlanan durumu, gülmekle karşılanır. Eğer yaşanan durumları istemediği veya beklemediği şekilde olursa ağlamakla neticelenir. Bu durum beden aracımızın tecrübesine ve ruhsal seviyesine göre değişir. Evvelce sevinilen ve gülerek karşılanan olay şimdi ağlamayla son bulur veya bunun tersi olabilir. Bazen duygusal yaşamda bu iki durumun dengede olması bir olgunluk olsa da beden için ihtiyaç olduğu da bir gerçektir.

Bu iki gerçeğin gelişmemiz üzerindeki yeri çok önemlidir. Alt benliğimiz ve egomuza tesirle, üst benlik değerimize kazanç sağlar. Sebepsiz hiçbir şey yoktur. Müşahade ettiğimiz her şey yön göstericidir. Yüksek algımızla hissedeceklerimiz olacaktır.

Fizik güçlülüğümüz için gülmek ve ağlamak ihtiyaçtır. Yeter ki, çaresizliğin ağlaması ve de ilgisiz gülmenin yeri olmasın. Yerince ve yeterince kalalım, güçsüzlüğümüz ağlatmasın.

 

İç coşkusu – sevinç üzerine

Dışımızdaki sevinçlere aynen kendimize gibi katılabilmek. Dostumuzu görünce heyecanla bir sevinç içinde olabilmek. Gerçek sevginin bize getirdiği huzuru hiçbir şeye değişmemek. Yaradılış gerçeği karşısında yerimiz icabı, üzüntü ve sıkıntıya asla düşmemek; içimizdeki ılık rüzgârları duymak ve bundan mutlu olabilmek.

Hırs, nefret ve kin gibi uçurumların yakınından bile geçmemek; insan kardeşine olanın kendimize olduğunu bilmek. Yasaların gösterdiği istikameti ne pahasına olursa olsun kaybetmemek; hayrımıza olan nimetlerin doğru karşılığını yaşamak; sezgi ve ilhamla bilgilerimizi zenginleştirmek; her anımızın ferahlığını duymak. Bulunduğumuz gerçeği huzurla durmadan yürüyecek gücü hissedebilmek, bize iç coşkusunu ve gerçeğe ait sevinci yaşatır.

 

Şaşırmak üzerine

İstikamet veren bilgiler, idrak doğuran esaslara ve şuursal güce sokan yasalara uygun bulunamayış bizi şaşırma durumunda bırakır. Bu konumdaki çekim; bizi maddi vasata, gerçek değerlere açılamayacak yaşama ve dünya sahnesinin oyuncuları arasındaki didişmeye sokar.

Bunun neticesinde gerçeği görmeye ve yaşamı üst boyut imkânlarıyla bulunuşa kapanırız. Zira zihin; ne çeşit etkilere talepte ise karşılaşacağı sonuçları da ona uygun olarak karşımıza çıkarır.

Bu durum yüksek bir yaşamın değişim, gelişim ve tekâmül fırsatını bize uzak eder. Geçici dünya için yaşarız, çevremize etkimizi yani görevimizi maddi vasatın saplandığımız kısmında bırakırız.

Oysa dünya bize sağladığı büyük imkân ve de hikmetleriyle üst gerçek geçişine vasıta olabilmeliydi. Bu genel anlamda bir şaşırma ve yoldan sapmadır.

 

Pişmanlık üzerine

An değerini kaybetmek, geçmiş zamanı yaşamaktır pişmanlık. Üstelik gelecek zamanı da karşılayamamaktır. Olumsuza düşmek, negatif üretmek ve zaman kaybı pişmanlıktan doğar.

Ancak pişmanlığın ürettiği yeni ve üst geçişin açılışına girmek, yani pişmanlıktan kurtulup çözüm oluşturmak, yeni kazançları yaşamak, pişmanlık uçurumuna düşmemek bilinçli insanın yararınadır.

Pişmanlık öyle bir durumdur ki; önleme veya kontrol altına almada gecikildiği takdirde yer edebilir. Kişinin bakışı artık hep doğru bir davranış olamadığı kanaatiyle hep pişmanlık duygusu ve alışkanlığında kalabilir. Hiçbir vakit pişmanlığa düşülmeden yaşam sürebilmelidir.

Pişmanlığın yerini; sağduyu, cesaret, bilinç ve de iç sesimizin duyulması almalıdır. Böyle bir durumda sezgi ve bağlantı gücümüzün de katılmasıyla uyanık bir zihin hiçbir zaman pişmanlık duymayacaktır.

 

Kararsızlık üzerine

Kişilikte ikilem, bilgi ve davranış çelişkisi, çözümlenmemiş düşünce ve duygular, bütünleşmeyen muhayyile, davranış farklılıkları, intikal eksikliği, yanlış bilgilenme, olayların doğru olmayan izahı, isteksizlik ve bıkkınlık tezahürü, umursamama ve zorunluluk halleri, yanlış ve oturmamış bilgi yığılması, sonuçlarını tahmin edilememesi gibi durumlar ferdin kararsızlık içinde olacağı vaziyettir.

Ruhsal açıdan bakarsak: Hiçbir kazanç birikimi oluşmaz. İhtiyaç olan ruhsal sükûnet sağlanamadığı için sezgi ve bütünlenmeye ait işleyiş sekteye uğrar. Ruhsal açılımlara dair zihin ilişkisi sağlanamaz. Kişide huzursuzluk ve dengesizlik ön plana çıkar. Bilgi değerlendirmesi en alt seviyeye düşer. Yaşam içindeki istikrar ve teşebbüsler geriler. Mücadele ve başarıya dönük neticeler meydana gelmez olur. Kısaca ruhsal gücün üzerimizdeki seyrinde mutluluk oluşmayacak bir safha gözlenir.

 

Görmek üzerine

Bilgilenme yoluyla şuurlanmanın bir safhasıdır. Ya da şuurdan bakabilmek, gerçek anlamıyla görmek olur.

Görmek, gerçek perdesinin aralanmasıdır. Görmekle birlikte varlık âleminde intikal olur. Bu bir çeşit kavuşumdur ki, varlık âleminde serbest kalan şuur bütünleşerek enerjiye dönüşür. Artık bu enerji boyutu izlediği yasalar gereği olarak “Kudret Gücü” nün sevk ve iradesi içindedir.

Görmek, dikey çıkışlı bir tekâmül seyri olup maddi ortamda işaret bırakır. Mucizevi olaylar veya izahı mümkün olmayan vakalar görmenin sonucudur.

Görme ruhsal enerjinin hiç sapmadan zaman ve mekân boyutunda yol alma şeklidir. Tamamen manevi olup varlıksal gözün açılmasıdır.

 

Araştırma üzerine

Araştırma düşünceye yol açan bir faaliyet şeklidir. Önce fizik ortamda cereyan eder. Sonra zihinsel olarak devamla ruhsal plana intikali olur. Bu safhada ruhsal planı teşkil eden varlık enerjimize katılır. Sistem gereği birleşen enerji sağ beynimizle irtibatlanır. Bu şekilde araştırma işlemi, ruhsal tesir sahasında bir çeşit otomatizma ile aktif hale geçer. Artık düşüncelerimiz kozmik bağlantı ile göstereceğimiz her impulsta bilinmeyene, görülmeyene, anlaşılmayana, birleşemeyene ve okunamayana karşı açık olur. Bu durum bir çeşit Akaşik bağlantı, birleştirme ve okuma şeklinde işler. Bu varlıksal seviyede bir araştırmadır. Enerji alanımızın sürekliliği ve derinliği üzerinden işleyen Akaşik tarama direkt olarak ruhsal alandaki araştırmayı meydana getirir.

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap