Zaman ve Şuur Gerçeğine Bakış

 

ZAMAN ve ŞUUR GERÇEĞİNE BAKIŞ

Halim Gürol
Konuşma metni

Yüksek bir planın eseri olan insan, esasen bir maksatla programlı bulunduğundan, zamanın olduğu hissini duyması bile yanlışlığı olmaktadır. Ne yazık ki, bu gün insanın aradığı zaman; modern yaşamak, maddi üstünlüklerin sahibi olmak ve daha da acısı hükmetmek isteğinin ağırlığında insani değerlerini bilememekdir. Oysa şuurluluğu belli bir yere gelen insan, önünde serili bulunan zaman tezahürünün bir anlamı olduğunu anlayacaktır.

Her insan tecrübesiyle zamanın kendine getirdiği veya kendinden götürdüğü şeylerden haberdar olmalıdır. Zamana böyle bakabilenler, onun kontrolunu da yapabileceklerdir. Bir takım insanlar zamanın getirdiğini anlayabilmiş ve onun dilini çok az olsa çözmekle tüm insanlığa yararlı olmayı başarmışlardır. Yapacağını bilen ve yüksek amaçlı sonuçlarını almayı başaranlar, gerçek önündeki yerlerini koruyabilmiş, böylece insanlık hizmetinde yarışanlar olmuşlardır. Onlar bu gün bizleri uyaranlar ve bir yerde üst şuur vazifeliliğini temsil edenlerdir.

Artık bizlere ânın şuurunda olmamak bile büyük kayıp bulunmaktadır. Bulunduğumuz şuuru yaşamamak, zamanın getirdiğini tanımamak gafletine düşürecek ve önümüzde uzanacak zaman derin bir uçurum olacaktır. Zamanı tutamayanlar çok şeyler kaybederler. Bir zaman sonra insan beden vasıtasını da eskitecek ve varamadığı şuurlar sebebiyle üstlendiği planını da tamamlayamayacaktır.

Zamana göre programını tamamlayamadığını hissedenler sıkıntıya düşecek ve ilerlemesine mani olan engeli aşamadığından iç sesi onlara azap getirecektir. Esasen sıkıntıdaki varlık doğruyu bulmak için uyarılıyordur. Buna olumlu bakabilir ve her şeyin hizmet için vasıta olduğunu kabul edebilirse zamanın gereğini tutar ve olaylara hükmedebilir. Aslında zamanın kullanılması ilâhi yasaların gücünü bularak nafile yaşantımızın kaybedilmesidir. Gereksiz tekrarların yapılmaması, olaylardan çıkardığımız sonuçlara bağlıdır. O halde olayların, bilinecek gerçekle iç içe bir vasıta olduğunu anlayabiliriz.

Amacını bilen, gönlünü hakikatle dolduran gerçek mutlu insan çoğalarak, barış içindeki sevgi dünyasını yaratacaktır. Gerçeği yaşayan insan, gerçek bir ebedi huzura kavuşur. O artık benliğini eriterek, içinde kendine rahatsızlık veren engeli aşmıştır. Arınmış gönüller, karşı karşıya veya iç içe bulundukları gerçeği fark edecektir.

Her insan şuuru kadar güçlüdür. Şuuruna varılamayan gerçek tutulamaz. Tutulsa da kazancı olmaz. Şuuru açan bilgidir. İşleyebileceğimiz, birleştirebileceğimiz ihtiyaç bilgileri tekâmülümüz için bir imkândır. Şuur, zamanda açmak ve yer tutmaktır. Aynı zamanda doğru kazanç edinmektir.

Zaman; hükmeden güç, sonucu hazırlayan enerjidir. Ömür ile karıştırılmamalıdır. Zira ömür o kadar kısa bir aralıktır ki, hayatımız bu muhteşem evrene bir selâm kadar kısa bağışlanmıştır. Zamanı durdurmak, öylesine yaşamaktır ki, Hükmeden’den ayrı olmamak, oyalanmamak ve dağılmamak bulunuşunu getirmektedir. Bizler vazifelerimizi zaman içindeki işaretlerden de alarak gereğini yüce şuurun tezahüründeki mükemmeliyetin idrakı ile buluruz. Evrenin sonsuz gücüyle bütünleşerek, elest devrinin neticesini, ancak yüksek bir şuur seviyesiyle katetmemiz mümkündür. Onun için zaman içinde koşmak, asla durmamak ve yücelik önündeki vazifelerimizin yerine getirilmesinde zaman’la rezonansa geçerek daima son ânın iletişimizi kurmalıyız.

Zamana bakış, şuurlu bulunmalıdır. Şuur’da bir zaman bilgisidir ve zaman öyle bir ilimdir ki, içine tüm bilgileri aldı. O halde zaman, bir mekân ve imkândır.

Konuların önemi, zaman içindeki bulunuş hali olan şuurca kavranır. Şuura girmeyen bir gerçek insana fayda yerine zarar verir. Şuurlu görevlerin olmayışı da bilginin yanlış kullanılması sonucuna açılır. Onun için bilginin gerektirdiği yeri bilmek yanlışlığı kaldırabilecektir.

Tecrübelerin ışığı altında yarının daha ince boyutlarındaki vazifelerinde yine beraber olabilmek en büyük arzumuzdur.

Aysel Ongun 7 Aralık 2009

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap