Görev ve Mânâ

 

GÖREV ve MÂNÂ

Halim Gürol
Konuşma metni

Zamanın ilerlemesinin yanında, olayların dilinin henüz anlaşılamadığı görülüyor. Dünya zorlukları önünde, bilinçlerimizin hala bir aydınlık kazanamamasının üzüntüsünü paylaşıyoruz. Aynı şeyleri değişik sahnelerde defalarca seyretmekteyiz veya bu sahnelerin değişik rollerini bizzat seçerek, beğenerek oynamakta devam ediyoruz. Sonuçta; bulunmaklığımızın sebebini kendimize soramadığımızdan, yaşam bu hikmetini bizler açana kadar olması gerekenleri değişik şekillerde ve gittikçe ıstırap içinde öğretmeye devam ediyor.

İnsanın idrakı bir çeşit ruh gözüdür. Ruh gözüyle bakmasını bilemeyen insan yaşadıklarının anlamına varamaz. Böylece şu fizik plandaki gözümüzün açık olması, tek taraflı bir gözlemle Gerçeğin anlaşılmasına imkân vermez. Bilinç kazanamayan insanın ıstırabı, engelini aşabilmesi için devam edecektir. Bilinçlenen insanın ıstırabı da, yeni bir hedefin kazanılmasına yardım olmaktadır. Sonuç olarak; ıstırapsız tek3amül düşünülemeyeceği için ıstırabın anlamını çözmemiz gerekecektir. Bilinç kazanamayan insan o sıkıntı içinde, kendinden beklenmeyen geri davranışlar içine girebilir. Bunlar bir çeşit derin ıstıraptır. Bu h3al çevresine olan tesiri sebebiyle kişileri tekâmüllerinin altında geri tesirlere iter. Bu çeşit etkilerden kurtaramaz. Böylece insan, etrafına menfi tesirleri iradesinin dışında dağıtmaya başlar.

İnsanların ruhsal planları icabı birbirlerine etkileri vardır. Menfi tesirlerin dağılışları kolay ve süratli olur. Her insan için bir alt seviye müdahalesi daima mümkündür. Fakat bir üst seviye tesirlerinin kalıcı olabilmesi o kişinin iradesine bağlı olan bir nasip işidir. Her hak edilen plan, gereken imtihanların sonucunda teslim edilmiştir. Onun için layık olduğumuzu da korumak gereklidir. Korunamayan hâl; geri alınabileceği gibi, zararları da etrafımıza tesir halkaları şeklinde yansıyacaktır. Evrendeki en büyük kanunlardan biri de, “tesirler mekanizması”dır.Bu iletişim ruhsal etki yoluyla meydana geleceğinden, şuursal seviyelerin haiz olduğumuz kazançlarını da mutlaka üzerimizde tutabilmeliyiz. Bu sebeple korumak ve yürütmek sorumluluğu insandadır. Bu olmazsa, yani –kazancın idrakında değilsek- o bilginin liyakatına varamayız, o hali üzerlerimizde bulunduramayız. Böylece zaman önünde çaresiz kalarak, ruhsal zayıflık neticesi, kendimize gücü daha düşük etkileri davet ederek sıkıntı ve bunalımlar gibi rahatsızlıklara düşeriz. O halde varılan bilgi seviyesini de korumak ve davranışlarımızı kontrol altında bulundurmak zorundayız. Aksi halde ilerisi organik hastalıkları başlatabilir. Sebebi; tek şeydir. O da ihtiyacımız olan bilinç seviyesine ulaşmak ve o seviyenin tatbikatını yapamamaktır. Varılan bilinç seviyesinden güç alamamak şuur gözlerimizin kapanıklığı olacaktır. Önündeki imtihanı fark edemeyen insan düşecek ve düşmenin zararına uğrayacaktır.

Fizik ortam ihtiyaçlarını görürken, ruhsal varlığın açlığını giderememek, gözlerimizi yalnızca fizik plan için kullanmak olur.

Evrenin tesir alış-verişleri ile tekâmüle yönlendiğini biliyoruz. Tesir mekanizmalarının dünyamızdaki rolünü iyi kavramak zorundayız. Her şey ekilene göre biçilecektir. Bugün, bulunduğumuz durumun kontrolunu yaparak, esastaki ihtiyacımızın ne olduğuna bakalım ve ona erişmek zor da olsa, kazanmak pahasına çaba ve gayrette olalım. Yüksek seviyeler kolay kazanılmaz, zor kazanılan hedef sağlamdır, değeri büyük olur. Bunun için kolay yollar aramayalım. Yahut gayret ve isteklerimizi ileri zamanlara bırakmayalım. Bu durum kendimize yapacağımız en büyük kötülüktür. Zaman ile taahhüdümüz varmışçasına, kendimizi iyi ve doğru amaçlardan uzak bırakmak büyük bir kayıp olur.

Hayırlı! Umut verici! Gönül değerlerini yapıcı! Kardeşlik duygusuyla, bizlere yakışan beraberlik içinde olduğumuz şu toplanmada amacımız: İnsanlık yerini muhafaza etmekle görevini buldurmak ve görev ortamlarını fazlalaştırmakla tekâmül hızını arttırmaktır.

Ve Allah’ın insana yüklediği sorumlulukta, böylesine yüce duygularla, yarının kardeşlik dünyasına barış ve birlik kapısını açtırmaktır. Buna inanıyoruz ve onun için burada hep beraberiz.

Aysel Ongun  8 Aralık 2009

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap