Ramtha Tiranların Son Valsi 2

 



- 2 -

Dünyaya Düşen Gölge


İnsanlığın boyuna yinelenen bir formül içine hapsedilmiş olmasının nedeni, egoyu (saptırılmış, çarpıtılmış benliği) yaratmış olmanızdır der Ramtha. Ve egonun gerçekte Deccal olduğunu ifade ederken, onu insanın şeytani tarafı diye anlamlandırır. Benim zamanımdan beri diye devam eder, insanlar bu örneğe uygun olarak yaşadılar. Bu insanlığın imaj ve kimliği oldu. Sizler egonuzla yaşadığınız zaman, yüce gücünüzü de bölmüş olursunuz. Aslında bastırılan yücelik, büyük öz benliğinizdir. İçinizdeki Tanrı'dır.

İmaj ise kadın ve erkeğin giyindiği yapay kişiliğin takdim biçimidir. Onu canlı tutabilmek için bir şeyler yapmak zorundadır. Ve erkek, değişimlerin itici gücü olan erkek cinsi, dünyanızda meydana gelen ekonomik olaylardan sorumludur. Dünyanızda meydana gelen kıtlıktan sorumludur. Dünyanızdaki savaşların sorumlusudur.

Bundan binlerce yıl önce erkekle kadın arasındaki ayırım meydana geldiğinde, erkekle kadının birbirine hiçbir bakımdan benzememesi gerektiği düşünülüyordu; çünkü Tanrı erkekti, oğlu da erkekti (*) ve erkeğin anlayışına göre, erkek en yüceydi. Kadın ise ona hizmet için vardı. Erkek zaman içinde kadına benzemekten korktu ve kendini yüceltici bazı duygular ve yetenekler geliştirmeye başladı. Ona bir imaj gerekliydi ve o bunu çizmeye başladı. Bu imajda en büyük güç kazanmaktı; bu gücü istedi ve onu elde etmek için çalıştı. Uyuduğunda düşü, başka erkeklere egemen olmak ve onların gözünde güçlü görünmekti.

Bu sizin hesabınızla 35.000 yıldır sürüyor. Her bir yaşamda, her bir kuşakta, erkek ve kadının imajları arasındaki fark daha da güçlendi. Hatta, din adını verdiğiniz yollarla Tanrı'yı öğretirken bile kadınla erkeği ayırdınız. Erkeğin, yarattığı imajına uygun olarak, nihai amacı sevgi değildir; amacı güç sahibi olmaktır. Çünkü güç, onun imajını sağlamlaştırır ve onu saygın kılar.

Yüzyıllar geçtikçe, bu imaj daha da güçlendi. Kral bir erkekti; savaşçı da bir erkekti. Fatih bir erkekti; erkekler boyuna birbirleriyle savaşıyorlardı; özür olarak da bunun Tanrı'nın Buyruğu olduğunu ileri sürüyorlardı. Böylece korumak zorunda oldukları bu imajı, egolarını tatmin edip yatıştırıyorlardı. Her bir yaşamında bu ruhun amacı güç kazanmak oluyordu, sevgi değil. Egoya sevgi pek uymaz.. Sevgi içimizdeki Tanrı'yla beraberdir, öz benliktedir; benliğin imajında değil.

Siz bir fatihseniz ve başka bir fatihi fethettinizse gücünüz var demektir. Bu gücü sürdürmek için yeni fetihler gerekir. İçinizde doğal olarak var olan yücelik ise egonuzca bastırılmıştır. Bunun için onu hissedemezsiniz ve şuursuz bir halde bu mücadeleyi daha da hırsla sürdürürsünüz.

Egonuz, bilinçaltınızın, yani ruhunuzun bekçisidir. O, imajına uymayan hiçbir şeyin ruhunuza yerleşmesine izin vermez. Böylece erkekler savaşmaya devam ettiler. Kazananlar, önce aşiretler, sonra da hükümetler ve krallıklar kurarak insanları yönettiler. Bunlar hep tanrı adına, kendi tanrıları adına yapılıyordu; hangi tanrıysa bu? Böylece, ülkenin ülkeyi zapt etmesi, korku, insanın sefaleti, kıyım ve pislik başladı; tam 35.000 yıldır sürüyor.

Fatih için önemli olan kurbanının hazinelerine el koymaktır. Yağmalamak yani. Bu onun kazandığını kanıtlardı. Dünyanın her yanında, büyük bir gururla sergilenen eski eserler bunun bir sonucudur. Onlar hayranlıkla seyredilir ama kimsenin aklına onların nasıl elde edildiği gelmez. Çalınmış hazineler bu gün bile büyük bir başarı olarak saygıyla karşılanıyor.

"Geldim, gördüm, yendim" insan var olduğundan beri bu üç cümle geçerliliğini korudu. Ölü bir kralın mezarını soymak çok olağan karşılanıyor. Hazinelerini alıp götürmek de; bir krallığa saldırmak ve oranın halkını boyunduruk altına sokmak da öyle… Böylece atalarınız soygunculuğu yasallaştırdılar. Bu fetihler ve soygunlar uzun bir süre devam etti. Bütün kralların altın dolu hazineleri ve sefer yapılacağında gerekli olan insan güçleri vardı. Onlar çok ama çok zengindiler. Fethettikleri topraklardan hep aldılar. Bunun için ormanları söktüler, yerine tahıl ektiler. Toprağın ürününü alıp kendi ülkelerine, sokaktaki kalabalıkları beslemeye gönderdiler. Politikacılar kalabalıkları hoşnut etmek zorundadırlar. Onların karınlarını doyurmak ve önlerine eğlenceler sermek önemlidir. Oy toplamak önemlidir çünkü.

Bir zamanların verimli egzotik toprakları, saldırgan kralların hışmına uğrayıp harap edildiler. Bir zamanlar verimli ormanların yetiştiği ve geceleri esrarengiz hayvanların dolaştığı yerler şimdi çöle dönüştü; kıraç topraklara, hiçbir sırrı olamayan toz denizine.

Tarihin bu bölümü oldukça uzun sürdü. Napoleon diye çağrılan o şaşılacak varlığın sahneye çıkmasına kadar. Zafer düşleri görüyor, ülkesini, o günlerin dünyasında en önemli ülke yapmak için canlandırmak istiyordu. Ama ülkesi iflas etmişti, bunun nedeni sokaktaki kalabalıkların aristokrasiyi devirmiş olmalarıydı.

Böylece fatih ortaya çıkıyor ve ülkesini içine düştüğü çukurdan çıkarıp eski yerine yükseltiyor. Fatihle beraber, bu olaylardan tatlı kârlar elde edebileceğini anlayan birisi daha beliriyor. Napoleon'u ve seferlerini finanse ediyor. Ona yüklü bir borç veriyor, gidip fethetsin ve kendilerine olan borcunu ödesin diye.

Böylece Napoleon'un ilk fetihleriyle birlikte yeni olaylar başladı O olayları yaratanlara Gri Adamlar denir. Napoleon'un altın borçlandığı kişi, zaferleri finanse etmek ve ikmal yapmak için fevkalade bir sistem kurmuştu. Bunun çok kazançlı ve dünyanın yüzünü değiştirecek bir iş olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Bu arada ilk finansörün aklına çok önemli bir fikir gelmişti. Bu işte başarılı olabilmek için hiçbir ülkeye bağlılık yemini etmemesi gerekiyordu. Sadece gereksinimleri karşılayabilmek için orada bulunması yeterliydi.

Bu ilk Gri adam'ın sevdiği bir kadın yoktu ama oğulları vardı. Onun hazinesi oğullarıydı; çünkü bu yüce mirasın kuşaktan kuşağa devam etmesini sağlayacaklardı. Sağladılar da.

Bu Gri Adam, yatırımından büyük kazançlar elde ettiğinde, her iki tarafı da birbirlerine karşı kullanabileceğini anladı ve kullandı. Avusturya ve Polonya'yı destekledi. Kısa zaman içinde adam ve oğulları, çatışmaya giren herkesten tatlı kârlar elde etmeye başladılar. Ve çatışmalar yaratmanın çıkarlarına uygun olduğunu gördüler.

Bu gücün yan ürünlerinden bir de oğullarını ve kendi adamlarını etkili makamlara yerleştirebilmesiydi. Kabul etmeyenler, ödenmesi gereken borçlarıyla tehdit ediliyorlardı ve sonuçta istediklerine ulaşıyorlardı.

Napoleon'dan bu yana Gri Adamlar'ın etki alanları aile içinde çok genişledi. Bankalar kurmaya, hükümetleri etkilemeye başladılar. Gri Adamlar'ın istekleri yapmayanlar, bir anda para kaynaklarının kuruduğunu ve o güne kadar iyi ilişkiler içinde bulundukları ülkelerle ilişkilerinin kesileverdiğini görüyorlardı. Avrupa adı verilen rezil yerde, her şeyi, altının getirdiği güç ve bunun üzerine yazılı bulunduğu kâğıtlar yönetiyordu.

Ondokuzuncu yüzyılın başında Gri Adamlar'ın varislerinden biri olan büyük bir adam, bu mirasın bir parçası olarak, fevkalade bir projeyi devralmıştı. Onun ve ailesinin aracılığıyla bu proje sürdürüldü; onunla çalışmak üzere seçilenler bütün Avrupa'yı yönetmeye başladılar.

Birinci Napoleon'dan sonraki bütün savaşları Gri Adamlar ayarladı, yönlendirdi ve finanse etti. Savaş için olanaklar yarattılar. Sokaktaki adamdan, egosunu beslemek suretiyle diktatörler yaratıyorlardı. Suikastler tertipliyor, suçlamalar, fikir ayrılıkları, karışıklıklar meydana getiriyorlardı. 1800'lü yıllarda ortaya çıkan ilk Gri Adam'ın ismi Rotschild idi. Dünyanın her yanında insanlığın eşitliğinin bozulup çökmesinde bu aile öncülük yapmıştır.

Ramtha, Tiranların Son Valsi, Akaşa Yayınları.

 

 

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap