FİNDHORN CELSELERİNDEN

 


 

FİNDHORN CELSELERİNDEN

JALE GİZER GÜRSOY

Türk yazım alanına ruhsal konuları işleyen pek çok değerli kitabı akıcı ve doğru tercümeleriyle kazandıran Jale Gizer Gürsoy İstanbul’da eşi Oktay Gürsoy’la birlikte Dr. Rafet Kayserilioğlu ruhsal toplantılarına bir zaman katılmış ve bulunuşuyla derin iz bırakmış, daha sonra Selçuk'da yerleşerek bildiklerini orada isteyenlerle paylaşmış ve ardında sevgi dolu anılar bırakarak boyut değiştirmiştir. Findhorn topluluğunun bazı celselerini de güzel tercümesiyle Türk okurlarına ulaştırmıştır. Aşağıda ki celseler örnekleme olarak sunulmuştur.

 

FİNDHORN CELSELERİNDEN

 -1-

Sevgililer,

Gençlik bir cevap arıyor, cevap ise her birinin içinde, derinlerde mevcut. Cevap çok basit, onlar onu kabul etmekten korkuyorlar. Cevap, Allah’ın ufak, fısıltı halindeki sesini dinlemek ve ona itaat etmektir. İtaat esastır. Çalışmaktan korkmayın, çünkü çalışma, hareket halindeki Sevgi’dir ve hareket halindeki Sevgi, sizin içinizde faaliyet gösteren Allah’tır. Öyle ise, sevgi ile, sevgi için ve sevgi içinde çalışın ve her şeyin gerçek mükemmeliyet içinde yapıldığını görün ve her şeyde O’nu görün.

Şu sözler üzerinde düşünün: “Çalışma hareket halindeki Sevgi’dir”. Sevgi hakkında konuşmak faydasızdır, onu yaşayınız. Hiçbir şey yapmadan sadece oturarak yaşayamazsınız. Her varlığın disipline ihtiyacı vardır. Disiplinsiz bir hayat sürmek demek, düzensiz bir gemiye benzemek demektir. Her çocuk, ana-babasından disiplin öğrenmek ihtiyacındadır. Çünkü disiplin ona bir güvenlik duygusu verir ve böylece duracağı yeri ve hakkının hududunu tam olarak bilebilir. Büyüdükçe, kendi kendisini terbiye etmek zorundadır, çünkü her zaman yanında onu terbiye edecek ana-babası olmayacak. Pek çok sayıda genç, bugün disiplinden mahrum ve bu yüzden yollarını kaybetmiş haldedirler. Kendi isteklerine “hayır!” demesini bilmiyorlar. Onlar zannediyorlar ki disiplin onları kısıtlar, hürriyet arama yolundaki o çaresiz çabalarını engeller. Halbuki ruhun yolu her an kendini kontrol etmeyi gerektirir; O, hakkından vazgeçmeyi gerektirir, bu da yine gençliğin kabul etmekte zorluk çektiği bir şey. Gençliklerinde ana-baba otoritesini reddettikleri ve bu da yanlarına bırakıldığı için, şimdi onlar her türlü otoriteyi reddediyorlar. Bu sebeple, Allah’ın otoritesini kabul etmek ve tanımak onlara en zor geliyor. Onlar sadece var olmak üzerinde derin düşüncelere dalarak saatler geçirdiklerine göre, O’nun fısıltı halindeki sesini işitebilirler, fakat onu işitmek başka, O’na sorgusuz sualsiz itaat etmek ise büsbütün başka bir şeydir.

İçteki Ses’e uygun yaşamak, küçük benliğin ve o bencil arzu ve emellerin tam teslimiyetini gerektirir. Bu hayatta yarım ölçüler yoktur, Allah, tam teslimiyet ister, ve siz her şeyi çekinmeden verdiğiniz zaman, o zaman ve ancak o zaman sizin içinizde ve sizin vasıtanızla harikalarını, mucizelerini gösterebilir. Ancak o zaman siz; – herkes her şeyde O’nun elini görebilsin diye – O’nun kanunlarını kendi hayatınız ve yaşayışınız içinde belli edecek şekilde yaşamayı öğrenebilirsiniz.

O’nun Işık Merkezi’nde yapılan budur. Çevrenizde her yerde, görmesini bilen gözleri olanlar, O’nun kanunlarını görebilirler. Buraya gözleri açık olarak gelenler, gördükleri her şeyde O’nun elini tanıyacaklar ve yüceliği görecekler. Hayatlarınız O’na tam teslim edildiği zaman vaki olanlar pratik bir gösteridir: Şöyle ki, siz, kendi başınıza hiçbir şey değilsiniz, fakat O, sizin içinizde ve sizin vasıtanızla faaliyet halinde iken imkânsız bir şey yoktur sizin için. Ruhani bir hayat yaşamanın çok pratik bir hayat olduğunu göstermeniz icap ediyor. Çünkü o zaman her yaptığınız işi O’nunla yapıyorsunuz. Bu demektir ki her zaman durmadan duada’sınız, çünkü hayat o zaman sürekli bir duadır. Şu halde, dünyadan büsbütün el çekmeye ihtiyaç yoktur, siz dünyanın içinde olabilir, fakat dünyadan olmayabilirsiniz. Dünyada bazı şeyler vermeniz gerekiyor, dünyayı terk etmenin, ondan uzaklaşmanın hiçbir faydası olmaz. Hayattan kaçmaya asla kalkışmayın, onu sevinçle, korkusuz karşılayın ve her yaptığınız işte elinizden gelenin en iyisini ortaya koyun.

 Jale Gizer Gürsoy

 -2-

“En katı yürekler yumuşayacak”

29 Şubat 2008

Sevgililer,

İnancınız ne ise ona göre muamele göreceksiniz. Ulaşacaklarınız inancınız kadar olacak. Size söylendi: İnsan nasıl düşünüyorsa öyledir. Gönlünüzü Yaratan’la doldurduğunuz zaman her şeyi yapabilirsiniz. Zira O’nun adına olabileceklere sınır yoktur.

Gelecek günlerde, önceden ruhlara ekilmiş ve şimdi karanlıkta uyuyan tohumlar artık filizlenmeye başlayacak ve siz, karanlıktan muhteşem ışığa çıkacak nice ışık tohumları bulacaksınız. Bir çok gönüllerde büyük değişmeler olacak, çok beklenmedik değişiklikler. En katı yürekler yumuşayacak, ve Sevgi yeniden serbestçe akacak.

Işık güçlerinin büyük ölçüde birleşmesi, birbiri ile kenetlenmesi meydana gelecek. Bir çok eski gruplar parçalanıp dağılırken, bir taraftan yeniden teşekkül eden yeni gruplar olacak ve oralarda gerçeğin ruhu, ışığa mensup olanları kendinde toplayıp, ışık taşıyıcılardan meydana gelen parçalanmaz bir kuşak teşkil edecek.

Eski geçip gidecek, ve siz, bütün harikaları ve ihtişamı içinde Yeni’yi göreceksiniz. Bileceksiniz, zafer çok yakın ve kat’i. Sevinçle seslenin ve kalpleriniz şükürle terennüm etsin.

O'nun sevgilileri!.. Bütün kalbiniz, aklınız ve ruhunuzla inanıyor musunuz ki O sizde ve siz gerçekten O’ndasınız. Öyle ise siz hakikaten gerçeği biliyorsunuz ve gerçek yolda yürüyorsunuz.

Gerçeği tam bir çocuk inancı içinde kabul edin. O zaman o sizi öyle bir sevinçle doldurur da siz Yaradan’ın sevgisinin hudutsuzluğunu duyarsınız.

Dikkatli olun ve kendinizi tetkik edin. Boş sözler sarf etmeyin fakat sadece hikmet ve gerçek olanı söyleyin. Allah’a duyulan sevgi ile dolu olduğunuz zaman sükut altındır.

Tembelce düşünceler ve hayallerle zaman harcamayın, fark edin ki siz kendi içinizde bütün kuvvete, bütün zekaya, bütün hikmete, bütün anlayışa sahipsiniz, siz evrensel zihnin ve evrensel şuurun ta kaynağından durmadan alabilirsiniz.

Arayın, bulacaksınız ve sizden hiçbir şey gizlenmeyecek.

 Jale Gizer Gürsoy

 -3-

“Verdiginiz mi fazla, aldığınız mı?”

12 Mart 2008

Sevgililer;

Şimdi yeryüzünde bu mevsimin iyi niyet ve barış mevsimi olması gerekirdi, halbuki dünyada iyi niyet ve barış değil, sadece büyük bir kargaşalık, şaşkınlık ve tatminsizlik var. İnsan hayattan mümkün olduğu kadar çok şey almak ve mümkün olduğu kadar az vermek istiyor ve sonra da, her şeyin neden dolayı yolunda gitmediğine şaşıyor. Kendinize dürüstçe ve iyi bakın; siz hayattan mümkün olduğu kadar çok almak ve mümkün olduğu kadar az vermek mi istiyor musunuz? Siz, hayatın öz gücünü boğan ve yeryüzünde bu kargaşalığa sebep olan hastalığın bir parçasını mı teşkil ediyorsunuz, yoksa siz şifa veren kuvvetin safında mısınız? Gerçekten, siz veren mi yoksa alan mısınız? Bunu ancak siz bilebilirsiniz. O, sizin bu suali kendi kendinize sormanızı istiyor, birbiriniz hakkında sormanızı değil. Bu konuda her biriniz kendi kararınızı kendi başınıza vermelisiniz ve bir başkasının size yardım etmesini beklememelisiniz. Kendi içinize derinlemesine bakın ve maksatlarınızın ne olduğunu tam doğru olarak görün. Siz hayata ne veriyorsunuz?

Siz hayata sizde olanın en iyisini vermedikçe, ondan en iyiyi almayı beklemeyin. Toprak da böyledir; siz en iyiyi koymadıkça, onu besleyip ona sevgi ile bakmadıkça, ondan harikulade neticeler bekleyemezsiniz. Verdiğinizce alırsınız. Siz sadece en asgariyi verirseniz, ancak en asgariyi alırsınız, ama siz verebileceğinizin azamisini verirseniz, o zaman sadece azamiyi almakla kalmaz, gelen bereketin dolup taştığını görürsünüz. Bu, hayatta her şey için böyledir.

Yirmi dört saat içinde vaktinizin ne kadarını Yaradan ile birlikte geçiriyorsunuz? Yaptığınız işlere O’nu ne ölçüde dahil ediyorsunuz? Her şeyinizi O’nunla ne derece paylaşıyorsunuz? Bu soruları ancak siz doğru şekilde cevaplandırabilirsiniz. Neden kendinize bir zaman ayırıp, bu soruları dürüst bir şekilde cevaplandırmaya çalışmayasınız ve alacağınız cevapları görmeyesiniz? Çünkü ancak cevapları bildiğiniz zaman siz ne yapmanız gerektiğini bilebilirsiniz.

Siz bütün için mi yaşıyor, bütün için mi çalışıyor ve bütüne mi veriyorsunuz, yoksa sadece kendiniz için mi yaşıyorsunuz? Hayatınız mutluluk ve tatmin içinde midir, yoksa, hakkınızı alamadığınız, hayatın size gerçekten bazı şeyler borçlu olduğu gibi bir duygu içinde misiniz? Ara sıra insanın kendi içine bakması ve hayatta tutmuş olduğu istikameti görmesi hiç kimseye zarar vermez.

Hatırlayın, çalışıp didinmek, mutlaka, sizde olanın en iyisini vermek demek değildir, fakat asıl mühim olan, sizin davranışlarınızın bütünüdür. Çalışma, bazen hayattan bir nevi kaçış olur, işleriniz bazen sizin hayatı ve kendi doğru ve gerçek yerinizi görmenize engel olabilir. Öyle ise kendinizi iş-güç ardına gizlemeye kalkışmayın, fakat ışığın sizin içinize girmesine, içinizden geçmesine, her yanınızı aydınlatmasına imkan verin ki, hiçbir şey saklayamayasınız. Şeffaf olmaktan korkmayın, çünkü hayatta gerçek hürriyeti ve sevinci ancak bu suretle bulabilirsiniz.

O’nun sevgisi ve huzuru her birinizi doldursun ve kucaklasın. O’nun emrini yaparken, O’nun yolunda giderken, O’nu yüceltirken, gönülleriniz derin sevgi, övgü ve şükürle dolu olsun ve siz tam huzur içinde olun.

  Jale Gizer Gürsoy

 -4-

Sözün yaratıcı gücü”

 13 Mart 2008

Sevgililer;

Söylenen, ağızdan çıkan söz’ün gücü, sizlerin hiçbirinizin tam farkına varamadığınız kadar büyüktür. Bu gücü neden denemiyorsunuz? Bir daha, bir kimseye kızdığınız veya ona karşı menfi bir his duyduğunuz zaman, bir tarafa çekilin ve o kişiyi gerçekten sevdiğinizi yüksek ve otoriter bir sesle söyleyin, siz bunu yaparken, sizden çıkan sevginin o varlığa doğru aktığını hissedeceksiniz ve bütün kızgınlığınız ve menfi duygularınız kayboluverecek, fakat bunu kat’i ve emin bir sesle yapmayı unutmayın.

Yaptığınız şeyi ve gittiğiniz yeri iyi bilin ve herhangi bir konuda belirsiz ve kararsız olmaktan vazgeçin. Bir şeyi tam, kat’i ve otoriter bir dille söyleyemeyecekseniz, hiçbir şey söylemeyin. Öğreneceğiniz daha pek çok şey var ve siz Yeni Çağ’a girdikçe bu dersler gitgide daha hızlı bir şekilde öğrenilecek, hatalar ve başarısızlıklar gitgide azalacak. Bununla beraber, unutmayın ki bu derslerin mutlaka öğrenilmesi lazım. Onlar öğrenilmeden geçilip gidilemez. Şimdi nefis terbiyesi ve itaat gibi temel derslerden bahsediyoruz. Birçoğunuz bunları atlamak istersiniz, hatta o muhteşem Yeni Çağ’a girerken bunlara artık ihtiyacınız olmayacağını hayal edersiniz. Halbuki bu spirituel hayat içinde siz hiçbir hedefe onlarsız ulaşamazsınız ve ne kendinize, ne de başkasına hiçbir yardımda bulunamazsınız.

Ağzımızdan çıkan, söz’ün yaratıcı gücü vardır ve insan onu, asla kendi menfaati için değil, fakat bütün’ün hayrına kullanmayı öğrendikçe, muhtaç olduğu her şeyi, bu muazzam kuvvetle yaratabilecektir. Ancak bu temel ruhi dersleri öğrenmiş olanlar ve bütünleri ile O’na teslim olmuş olanlar ve sadece O’nun iradesini yapmak isteyenler, bu zamanda serbest bırakılmaya başlanmış olan bu kuvvetleri kullanabilecekler. Yanlış ellere verildiğinde bu kuvvetler sadece yöneltildikleri kişiler için değil, aynı zamanda, o gücü rehbersiz, ulu orta ve bencil maksatlar için kullanmakta olan kişinin kendisi için de mahvedici olacak. Bu kuvvetleri yanlış yolda kullanmaya kalkışanlar olacak: Onlar kendi kendilerini mahvedecekler. Ateşle oynamaya kalkarsanız, yanarsınız.

O’nun ilahi kanunları ile ahenk içinde çalışın. Yaptığınız her işte maksatlarınızın saf ve diğerkâmca olmasına dikkat edin. Asla unutmayın ki dış hayat, iç hayatın aksetmiş şeklidir. İçte mücadele, tatminsizlik, ahenksizlik olunca, bu dışa da aksedecektir. İnsan, işler kendisi için yoluna gitmediği ve ters gittiği zaman, kabahati başkalarında bulmayı sever; dış olayları, şartları ve insanları suçlamayı sever, Yaradan’ın ilahi kanunları ile ahenksizlik ve uyuşmazlık içinde bulunduğunu ve kendi dileğini yapmakta olduğunu görmek için kendi içine bakmak üzere zaman ayırmak istemez. İçteki olan’ı düzeltmedikçe o, gönül ve zihin huzuru bulmayacaktır ve dış şartlar ise iyileşecek yerde daha da kötüye gidecektir.

Cevabı içte arayın, ahengi içte bulun. Barış, sevgi iç sükûneti ve huzuru neşredin. Çünkü O’nunla hem ahenkseniz, dışta meydana gelen hiçbir şey sizi üzemez veya ürkütemez.

  Jale Gizer Gürsoy

-5-

“İnanç ve Teslimiyet yolu”

9 Nisan 2008

 

Sevgililer

Bütün inancınızı, bütün güveninizi O’na bağladığınız zaman, sizin için korkacağınız ne kalır? İnanç ve güven sizin hayatınıza girince, korku pencereden uçup gider, çünkü onlar bir arada kalamazlar. Siz dünyada olabilirsiniz, görünüşte normal, alelade, pratik bir hayat yaşayabilirsiniz ama siz dünyaya ait olmak mecburiyetinde değilsiniz. İçte olup geçenler kendi özel işinizdir. Bu, hayatın en önemli kısmıdır, çünkü içte olup geçenler dışa akseder. Dünyada yaşamak ama dünyaya ait olmamak nefis terbiyesi ister, tam itaat ister ve O’na ve O’nun hizmetine tam adanmışlığı gerektirir.

Birçokları zannedeler ki hayatlarının ufak bir kısmını O’na adayarak ve geri kalan zamanlarını diledikleri gibi geçirerek yaşayabilirler. Sevgililer, böylesi, bu hayat şeklini yaşamak ve göstermek demek olmaz. Size derim ki bu hayat, nefsin O’na ve O’nun hizmetine tam bir teslimiyetini ve hayatlarınızı O’nun işlerine adamanızı gerektirir. Bu demek, nefsinizi bütünü ile, hiçbir kayıt ve şart koşmaksızın, hiçbir şeyi alıkoymaksızın, O’nun dilediğince kullanması için, O’na vermek demektir.

Dünyada çok, pek çok iyi insan var ama kendisini O’na tam adamış, bütün hayatını O’na hasretmiş, Onunla direkt bağı kurmuş ve bütün bütüne o direkt bağ ile yaşayan, ruhun yolunda yürüyen kişiler öyle az ki. Bir çok defalar size hatırlattım ki ancak her şeyi vermekle her şeyi alabilirsiniz. Siz dinlediniz ve hatta anladınız, fakat bu hususta bir şey yapmak büsbütün başka bir mesele.

Gerçekten her şeyi vermek size çok ağır geldi. Siz bir kısmını alıkoydunuz, çünkü ferdiyetinizi kaybetmekten, bağımsızlığınızı, kişiliğinizi kaybetmekten, bu hayat ile bütün bütüne bağlanmış hale gelmekten korktunuz. Ama ne var ki siz O’nun kanunlarını belli etmeyi ve hayatlarınızda harikaların harikaları takip etmesini bekliyorsunuz. Siz bütününüzü O’na tam manasıyla ve sevinçle teslim etmedikçe, bu harikalı hayatın güçlü etkilerine şahit olmayı ümit edemezsiniz. Fakat hatırınızda olsun, her şeyi verdiğiniz zaman, bunu asla bazı ipliklerle bağlı kalarak yapmayın.

Sizin yaşayacağınız kendi iç hayatınız var. Siz bir ailenin, bir cemaatin parçası olabilirsiniz. Nasıl yaşayacağınız, kendinize kalmış bir şeydir. Kendi hayat yolunuzu, kendi yönünüzü seçmekte hepiniz hürsünüz. Hiç kimse sizi, belirli bir yolu veya belirli bir hayat tarzını seçmeye zorlayamaz. Bu, her ferdin kendisinin yapması gereken bir şeydir, çünkü hatırlayın ki, bir yolun bir varlık için doğru olması, o yolun bütün varlıklar içinde doğru olmasını gerektirmez. O’na götüren bir çok yollar vardır. Direkt yolu seçmek elinizdedir, ama eğer sapa olanı tercih ediyorsanız, onu da seçmekte serbestsiniz. Hayat alabildiğine sadedir, ama siz onu kendiniz için zor ve komplike hale getirmek istiyorsanız, bu sizin bileceğiniz bir şeydir. İnsanın hür iradesi vardır ve hiçbir şey ve hiçbir kimse buna müdahale edemeyecektir.

Jale gizer Gürsoy

  -6-

“Sevgi hayattır”

9 Haziran 2008

Sevgililer,

Eğer O’nu sevmezseniz, ne O’nun yolunda yürüyebilir ne de O’nun emrini yerine getirebilirsiniz. O’nu sevmek için de önce birbirinizi sevmelisiniz.

Şimdi siz bunun üzerinde uzun uzun düşününüz. Pek çokları O’nu ne kadar çok sevdiklerinden bahsederler, halbuki gerçekte onlar daha ne kendilerini ne başkalarını sevmenin ne demek olduğunu dahi bilmezler.

Artık değer hükümlerinizi sıralamanın zamanı gelmiştir. Bunun anahtarı da sevgidir. Öğrenmeniz gereken en önemli şey sevmektir; yaptığınız işi, beraber bulunduğunuz insanları, yaşadığınız yeri, çevrenizi, soluduğunuz havayı, üzerinde yürüdüğünüz toprağı sevmelisiniz. Gözünün gördüğü her şeyi sevmelisiniz.

İşte ancak hayatınızı sevgi ve şükranla doldurduğunuz zaman yaşamanın gerçek anlamına varacaksınız. Çünkü, yaşamak sevgidir ve sevgi hayattır. “O” ise, sevgi ve hayatın kaynağıdır. Herşey birdir ve O’dur. Sevmek birlik ve beraberliktir. Gerçek anlamı ile severseniz bir bütün olursunuz, o zaman siz hayatın ta kendisi olursunuz.

  Jale Gizer Gürsoy

www.hayateylul.blogcu/findhorn-celseleri'nden alınmıştır.

Aysel Ongun

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap