Gerçek Dost

 


-4-
GERÇEK DOST


Gerçek dost çiğ tanesi gibidir zor elde edilir. 

Uzun uzun baktı yüzüme gözlerindeki o garip ama etkileyici ifadeyle. Bu ifade yüzünde ne zaman belirse anlardım ki bir şeyleri çok ciddi biçimde konuşup sonuçlandırmamız gerekli. Bir an merak ve endişe benim yüzümde de belirmiş olmalı ki hafifçe gülümseyerek

“Endişelenme. Çok farklı ama çok gerekli bir şey konuşacağız bu gün seninle.”

Biraz daha merak ettim. O kadar çok şey konuşmuştuk ki yıllardır, farklı olanın ne olabileceğini tahmin bile edemiyordum, birden,

“Hiç arkadaşın var mı?” diye sordu sadece sıradan bir şey soruyormuşçasına.

“Var”

“Peki ya dostun?”

“Var.”

“İyi düşün” diye yineledi. “gerçekten dostun var mı?”

Düşünmeye başladım. Tanıdığım herkes bir bir geçti gözlerimin önünden. Sonra biraz da aradığımı bulamamanın sıkıntısıyla “Sadece bir tane buldum” diye fısıldadım kırık dökük bir sesle.

“Emin misin?”

Yeniden düşünmeye başladım. Kişiler, yaşananlar-yaşanmayanlar, umutlar-umutsuzluklar capcanlı, o anda yeniden akıp gitti gözlerimin önünden. “Eminim”

“Yazık” diye cevapladı hüzünlü bir sesle “hem çok yazık. Peki kim bu talihli?”

“Biliyorsun” deyip gözlerimi yüzüne diktim. “tek ve gerçek dostum olduğunu biliyorsun.”

O hayatıma girdiğinden beri dost olmanın ne anlama geldiğini fark etmeye başlamıştım. Yıllar evveli bahçıvan tulumu içinde, çatlamış elleriyle ellerimi tuttuğunda bu dostluk bir daha ellerimizi bırakmamacasına devam edegelmişti. Zaman zaman yıl kadar uzun süren aralıklarla onu görmesem de, biliyordum hep yanımda olduğunu ve beni gözettiğini. O benim tek dostum Furgangu’mdu.

“Bir tek dost” diye hayıflandı. “Bunca yılda sadece bir tek dost. Nerede kaldı sana öğrettiklerim?”

Başımı önüme eğerek, “olmadı” dedim. “Dost olmayı beceremediğim için dostum da olmadı. Ne ilginç ki tanıdıklarım da dost olmayı beceremediler.”

“Bunu bilmek de bir şey” diye gülümsedi. “Hiç olmazsa nedenini biliyorsun. Şimdi gözlerini iyice aç ve dikkatle izle sana bir şey göstereceğim, söylediğinin doğru olmadığını gösteren.”

Gözlerimi gerçeğe açmam ilginçtir ama hep kapalı gözkapaklarımın ardından olur. Bu yüzden yavaşça yumdum gözlerimi gevşeyerek ve ekran aydınlandı.

Yıllardır hayatımın odak noktası olan o küçük oda içindeki arkadaşlarımla birlikte sisler arasından belirmeye başladı. Ne günler geçmemişti ki orada. Ne duygular, duygusallıklar yaşanmamıştı ki. Tam bir deney alanı olmuştu yıllarca; güzelden çirkine, öfkeden sevince, umuttan umutsuzluğa, akıldan yüreğe varan bir yelpaze içinde tüm bulunanlarla. Zihnim o yılları taptaze önüme sererken yüzler ve bedenler belirginleşiyordu yavaşça değişik renk ve ışık tonlamalarında. İçlerinden bir tanesi ise diğerlerine göre çok daha hızlı bir biçimde aydınlanıp netleşti. Beklemeye devam ettim. Odayı dolduran sisin dağılmasını ve yüzlerin netleşmesini. Olmadı. Kimi az, kimi biraz daha fazla ışıldayarak salınıyordu bedenler anlamsız ve yokmuşçasına diye anlatabileceğim bir biçimde, biri hariç. O parlayanı tanımam uzun sürmedi. Renkler etrafında ışıldayarak dönüp duruyordu, hiç görmediğim biçimde ve O benim Tek Dostum yanındaydı sevgi dolu yüzüyle, aynı renkler aynı ışıltılarla . Sersemlediğimi hissettim. Beklediğim bir şey değildi; zaman zaman benzer şeyler düşünsem de. Sonra ekran silikleşmeye başladı ve karardı. Gözlerimi açtığımda yanımdaydı.

“Ne diyorsun buna” diye sordu usulca.

“Senin gibi olduğunu bilmiyordum” dedim.

“Gerçek gözlerinizle bakmayı hiçbir zaman bilmediniz ki. Kör, sağır ve dilsiz olduğunuzu hiç kabul etmediniz ki. Aksine görmemeniz gerekenleri gördünüz, duymamanız gerekenleri duydunuz ve söylememeniz gerekenleri söylediniz durmadan, dinlenmeden, usanmadan.” Biraz durup bekledi belki bir şeyler söylerim umuduyla sonra devam etti. “Şimdi sana söyleyeceklerimi hiç unutma. Onlar bu günün, yarının ve gelecek yarınların değişmeyen esasıdır.

O’ sizin tek ihtiyacınız olan müstesna kanalı meydana getirmededir.

O’ sizin uymanız gerekendir.

O’ kabul edildiğinde hedefinizin ne olduğu bilinecektir.

O’ içinizdeki en büyük şifadır.

O’ sizi bir arada tutan güçtür.

O’ sizin için hayırlı olanın kutsanıp da üzerinden yalnız hayırdan başka bir şeyin geçmeyeceği tek ölçüdür.

O’ yalnızca şeklin kabulü değil, anlamın karşılanması ve devamlılığıdır.

Daha sayayım mı?"

Yeterliydi bir şeyleri anlamam ve anlatabilmem için.

“Saygı ve sevgiden yoksunsunuz, hayatınız sadece kendinize duyduğunuz hayranlık ve onu tatmin edecek eylemlerle geçiyor. Bunu için de en yakınınızdaki Dost’u bile göremiyorsunuz. O’nu O’ gerçek Dost’u."

Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Bir gerçeği acı da olsa gözlerimin önüne sermişti .

“Yazmalısın” dedi kesin bir ifade ile “Yazmalısın ki o odada bulunanlar gerçeğe doğru bakmasını bilsinler.”

Başımı sallayarak hafif bir sesle onayladım.

“Ve” diye devam etti “bu sistem böyle devam edip gidecektir her bir Dost zaman içinde yerini yeni bir Dost’a terk ederek.

Aysel Ongun Temmuz 2001

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap