Sahip Olmak

 


 -6-

SAHİP OLMAK

“Bugün sahip olduğun her şeyin artık senin olmadığı bir yerde yaşamayı hiç düşündün mü?” diye sordu yumuşak bir sesle.

“Hayır”. Cevap öylesine hızlı çıktı ki dudaklarımdan ben bile şaşırmıştım.

Hafifçe gülümsedi hiçbir anlamın yüzünde yer almadığı biçimde.

“Biliyordum ama bir kere de senden duymak istedim.”

“Sahip olduğum her şeyin artık benim olmadığı bir yer” Bir an kendimi öylesine boşlukta hissettim ki neredeyse kaybolup gidecektim. Elinin elime temasıyla kendime gelip düşünmeye başladım.

Bir evim olmayacaktı, işim, eşyalarım, giysilerim, kitaplarım, her tarafı doldurduğum ıvır zıvırlarım, arabam, yatım, malım mülküm, param ve hatta övgüler, şakşaklar. Bütün bunlar olmadan ben ne olabilirdim ki! Benim olmayan bir işte çalışmak, başarının sahibi olamamak, benim olmayan bir evde yaşamak, benim olmayan diş fırçasını kullanırken benim olmayan terliklerin içinde dolaşmak. Benim olmayan her şeyi başka şeylerin sahibi olmayanlarla paylaşmak. Kendimi yeniden vurgun yemiş gibi hissettim ve yüzümde dolaşan bakışlarını.

“Görüyorsun ya, gerçekte sen yoksun. Sen iyi bir iş, iyi bir ev, iyi bir diş fırçası, bol hobi malzemesi, iyi bir yatak ve onlara sahip olmanı sağlayacak, “iyi bir akıl” diye giyindiğin aldatıcılığın içinde, kendinden habersiz bir zavallısın sadece.”

Durdu. Dikkatle yüzüme bakmaya devam ederken aniden elimden tutup aynanın önüne sürükledi beni.

“Bak, ne görüyorsun?”

O anı ve o görüntüyü hiç unutmayacağım. Gördüğüm birbiri içinde devinip duran bir yığın insan, iş yerleri, eski yeni bir sürü eşya, ev, araba, hatta çeşitli deniz araçlarıydı irili ufaklı. Bacası tütmeyen fabrikalar, uçsuz bucaksız bu karmaşaya zemin olan çorak topraklar. Tüm bu karmaşa bazen birbirinin içine öylesine giriyordu ki, o yoğunlukta kendi siluetimi görebiliyordum bir an ve sonra dağılıp yeni biçimlere girip devinmeye başlıyorlardı. İnanılmaz bir gösteri vardı karşımda ama bildiğim ben yoktu.

Bazen olaylar oluyordu o karmaşanın içinde, hoşuma gitmeyen şeyler. İçimden yükselen kontrol edebilme isteğini yenemiyordum. İstediğim gibi düzenleyemediğim şeyler karşısında mutsuz oluyor, ya da öfkeleniyordum ama aynadaki görüntüler benim bu duygularıma hiç aldırmadan devinip durmaya, olaylar yaratıp sonuçlar çıkarmaya devam ediyordu, zaman zaman yoğun bir sis perdesinin ardında seçilemeyecek kadar silikleşse de.

Ne zamandan beri seyrettiğimi artık unutmuştum ki her zaman yaptığı gibi usulca elimi tutup bana destek gücünü ulaştırdıktan sonra,

“Beğendin mi” dedi.

“Hayır, hayır” feryat gibi çıkmıştı cevap dudaklarımdan.

“O sensin, daha doğrusu büyük bir istekle adeta yaşamına amaç edinerek putlaştırdıklarınla yaratmaya çalıştığın sen.”

“Ben böyle olamam” diye sızlandım.”Bu korkunç bir şey. Ben hep iyi bir insan olmak için çalıştım. Terbiyeli, çalışkan, işinde başarılı, kimseye muhtaç olmadan hayatını kazanan, yardımsever, hayır derneklerinde çalışan, onlara bağışlarda bulunan, tanrıya inanan ve inancı içinde yaşamaya çalışan.”

“Onların hepsi seni senden uzaklaştıran anlamsız etiketler, orana burana yapıştırdığın. Hepsini kaybettiğin yerde var olmaya hazır mısın?”

Kolay cevap veremeyeceğimi biliyordum.

“Dünyada yaşarken bunların hepsine ihtiyaç var” dedim, kırık dökük bir sesle, içimde bir yer hiç inanmasa bile söylediklerime.

“Yanılıyorsun, buna ihtiyaç duyan insanlar elbet ki olacaktır. Hatta çok daha fazlasını isteyenler bile ama sen, farklı bir titreşimde yaşamayı düşleyen sen aynada gördüğünden farklı olmayı seçebilmelisin.”

“Nasıl?”

“Biliyorsun” dedi yumuşak bir sesle. Küçülmelisin bir nokta oluncaya kadar ki o zaman o garip ürkütücü formdan kurtulabilesin. Sen küçülüp bir nokta olduğunda Gerçek’ de devleşeceğini bilmiyor musun? Gerçek’ de o Gerçeğin sahibi olacağını ve o sahipliğin hiç kaybolmayacağını anlayamıyor musun?

Biliyordum tabii, bilgi olarak hepsini biliyordum ama kendim zannettiğim gölge dev küçülmeyi kabul etmiyordu ki!.

“Işığa gel, gölgeden çık artık. Varoluşun fırsatları sonsuza kadar sürse de bu hayatının son fırsatına gelmiş olabilirsin.”

Sonra gülümseyerek uzaklaştı yanımdan. Kapının yanına geldiğinde dönüp durdu.

“İnsanlar, onlara gerçeği hala hikâyelerle, masallarla ve görsel sunumlarla anlatmak durumundayız, biraz daha farklı düşünebilmeleri ve biraz daha şuurlanabilmeleri için.”

“Yazacağım” dedim kesin bir ifadeyle.

“Kuşkusuz” dedi gülümseyerek. “çünkü derginiz dergimizdir. Yazan da biziz, çizen de, derleyen de. Furgangu seni hiç bırakmayacak. Hayra akortlandığın her yerde o yanında olacak ve tüm yazdıkların, derginizi okuyan herkese o gücü, o enerjiyi taşıyacak. Öylesine aranacak ve sevileceksiniz çünkü ruhlarınız kalemlerinizden o gücü yayacak durmadan, dinlenmeden.”

Yavaşça süzülüp kayboldu kapının aralığından. Öylece baktım arkasından, hiç gitmemişçesine bir duyguyla. Biliyordum ki yanımdaydı. Biliyordum ki o ve ben şimdi isimlerimiz ayrı olsa da tek bir isme sahip olacaktık bir zaman sonra belki onlarca kişiyle birlikte. Ve biliyordum ki “Sevgi” diyeceklerdi adımıza!...

Aysel Ongun Eylül 2001

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap