Güç Üzerine

 


-9-

GÜÇ ÜZERİNE

“İnsan anlaşılmayı karşısındakinin idrakına bıraktığında elde edeceği sonuç hiçbir zaman tatmin etmeyecektir” dedi sesindeki kesin kararlılıkla. “Anlaşılmak ve anlatılanı anlamak için sen çaba sarf edeceksin ve böylece halinden şikâyetçi olmayacaksın. Defalarca anlatacaksın kendini sözlerinle, hareketlerinle, yaptıklarınla ve insanların senden ne beklediğini anlamaya uğraşacaksın; onlar beklentilerini anlatamasalar bile pek çok nedenlerden, sen geniş görüş ve duyuş altında ortaya serilenlerden bir şeyleri çıkarıp doğru olanı bulmaya çalışacaksın. Bu şuurluluktur. Bu sahip olduğun gücün, isteklerin doğrultusunda değil, Gerçek önünde gerçekten kullanılması olacaktır. Şuur kullanılmakla canlılığını muhafaza eder. Kullanılmayan şuur geriler ve bir yerden sonra da devreden çıkar. Zannetme ki insanoğlu için kazandığı şuur değerini kaybetmeme gibi bir garantiye sahiptir. Şuur güçle beslenmediğinde sonuç vahimdir, bir yerde kendisi de gücün bir parçası olsa.

Gücü odaklanılan “ben” üzerinden kaydırıp, çok zor anlaşılan ve yaşanılan “BEN” üzerinden kullandığında, hayatında değişecek ve güzelleşecek o kadar çok şey olacak ki, bu iki ben arasındaki farkı o zaman net bir biçimde algılayacak ve kullanman gerekenin önemini tartışmasız kabul edeceksin. İnsanoğlu bir gün bunu anlayacak ve yaşayacaktır, tümüyle olmasa bile büyük kısmıyla.”

O gün uzun bir yürüyüşe çıkmıştık tüm orman ağaçlarının yapraklarının halı gibi yayıldığı toprak köy yolunda. Tepemizde pırıl pırıl masmavi gökyüzü ve bizi sımsıcak saran güneş. Yan yana yürüyorduk o ve ben. Önce ayrı ayrı duran auralarımız gittikçe birbirine yaklaşmış ve bir anda iç içe girerek bir bütün oluşturmuştu, aydınlık ve berrak. Kendimi güçlü, mutlu ve zengin hissediyordum açık bir şuursal yaşanışın içinde; onunla her zaman olduğu gibi.

“Ben” demiştim “seninle konuştuğumda öylesine coşkulu ve güçlü oluyorum ki.”

“Sen mi demişti yoksa Ayseli mi o hazzı yaşıyor?”

Şaşırmıştım, “Ayrı değiliz ki, ha ben demişim ha Ayseli ne çıkar. Hatta biraz komik oluyor kendimden Ayseli diye bahsetmem. Gülerler bana.”

“Doğru, gerçeği bilmediğiniz sürece öyledir zaten. Ben derken de genelde kastettiğiniz isminizle simgelenen görüntüdeki kütleniz ve çok az da farkında olmaya çalıştığınız fizik ötesi varlığınız. Hakkında hiçbir şey bilmediğiniz varlığınız.”

“Aklımı karıştırıyorsun “ demiştim, birazcık içimde kızgınlık duyarak.

“Karışması lazım” diye ciddi bir ifadeyle cevap vermişti. “karışmazsa Gerçeği arama ve bulma gayretine giremezsin. Yaşadığın seviye seni doyurur ve bilmeden tekâmülüne set çekersin.”

Bir zaman sessizce yürümüştük öylece, auralarımız iç içe, dingin ve hafif adımlarla, yürümekle kaymak arası bir şekilde. Derken ayrılmaya başladık. Auralarımız küçük kıvrımlarla birbirinden uzaklaşıyordu. Sonra tamamen ayrıldılar. İçimin sıkılmaya başladığını hissettim. Gücümde nedensiz bir kayıp başlamıştı ve süratle dibe doğru iniyordu. Onunla yürümekten mutlu değildim sanki. Eve gitmek istiyordum; kimseyle karşılaşmadan, konuşmadan bir köşeye çekilip öylece kendimi kaybetmek, başka sözlerden ve gözlerden uzak. Hatta bedenimden bile uzaklaşmak; yitip gitmek evrenin bağrında.

O ise sessizce yürüyordu yanımda parlak aurası içinde. Birden benimle iç içe geçenin Onun aurası olamayacağını düşündüm, bana aura gibi gelse de, Onun bilmediğim bir şeyi olabileceğini. O öylesine farklıydı ki aurasının olmaması çok doğal olabilirdi.

Hafif bir tebessüm belirdi aniden yüzünde .

“Güç” dedi yumuşak sevecen sesiyle. “onu tanımak, bilmek ister misin?”

“Bu da nerden çıktı” diye düşündüm isteksiz ve keyifsiz halimle.

“Hani biraz önce çok kısa bir zamanda kaybediverdin ya, hiç farkında olmadan ve şimdi sıkıntısını yaşıyorsun ya.”

Donuk donuk baktım yüzüne. Her zamanki gibiydi ışık içinde. Ben ise ayrıydım ondan aramızda bir perde varmışçasına. Kendi etrafımdaki karanlığın Onun ışığını nasıl engelleyemediğini merak ettim.

“Buna şükret” dedi ciddi bir ifadeyle. “Eğer karanlığın benim ışığımı göremeyecek kadar yoğunlaşırsa senin için tehlikenin en büyüğü kapıya dayanmış demektir. Ve bu tüm insanlar için de geçerlidir. Işıktan haberdar olamamak bir kayıpsa, ışıktan haberdar olup da onu görememek bin kayıptır.”

İçimde bir acı belirginleşiyordu kalbimle midem arasında. Artık yürümek bile istemiyordum; hiçbir şey yapmadan karanlığın içinde kaybolup gitmek. Bitmek, bir daha varolmamacasına. Işığı kayboluyordu gittikçe. Madde bağım kopuyor gibiydi ama acı büyüyordu bedenimin içinde bilmediğim bir yerlerde. “Ölüyorum” diye düşündüğüm sırada sesi yankılandı.

“Güçsüzlük ölümden de beterdir ve sen gücünü sıfırlamak üzeresin.”

Ne yapacağımı bilemeyecek durumdaydım. Zihnim parçalara ayrılıyordu sanki. Beynim bir başka kontrola giriyor gibiydi. İnsana korku veren.. Hiçbir şey beni düştüğüm bu kuyudan çıkaramaz diye düşünürken elini elimde hissettim; yüreğimi sevgi sıcaklığının sardığını. Etraf aydınlanmaya başladı. Karanlık süratle dağılıyordu ve ışığı, o muhteşem ışığı parıldadı o güne kadar duymadığım bir nota ve görmediğim renk eşliğinde. Derken ağaçlar, gökyüzü ve güneş kayboldukları yerden çıkıverdiler ortaya. Şaşkındım hem de delicesine ama yüreğim sımsıcak ve Onunla olmaktan öylesine mutlu.

“Her zaman güzel deneyimler yaşanmaz” dedi sesinde neşeli bir tınıyla. “Nasılsın?”

Biraz nazlanmak geldi içimden bana çektirdiği onca acının ardından.

“Nasıl olabilirim ki bana bunları yaşattıktan sonra . Hiç de iyi değilim..”

Gerçekten de iyi olmayan bir şeyler vardı, eksikliğini hissettiğim bir şeyler.

“Güç” dedi. “Onu hissetmek, tanımlamak, kullanmayı bilmek, doğru üretim yollarını bulmak ve süratle üretime başlamak. Bunun yolları insanlığa çok sık gösterilmişti ve hâlâ da gösterilmeye devam edilmektedir. Güç üretilip kullanılmalıdır ama insansal ve evrensel hayrın yönünde. Onu yanlış kullanmak insanlığın ıstırabı olacaktır."

Sonra gülerek devam etti

“Güçsüzlüğün ne olduğunu gördün. Hâlâ anlaşılamamanın ve başkalarına bir şeyler anlatamamanın sıkıntısını yaşayıp gücünü kaçırmaya devam edecek misin?"

Sesim dehşetle çıktı dudaklarımdan. “Hayır, tabii ki hayır.”

“O zaman senle örneklenen insanlığa bir armağan olsun bu deneyimin. Gücünüz baki kalsın. Gücünüz doğruda kalsın ki doğrular büyüsün dünyanızda ve güzellikler güzel günler için çoğalsın, açılsın, saçılsın.”

Neyle başlayıp neleri yaşamıştım o gün, o kuru yaprakların halı gibi serildiği tozlu orman yolunda. Ama bir gerçek apaçıktı ki GÜÇ bizi yaşatan, ruhsal bağımızı koruyan ve bilmediğimiz bağlantıları sağlayan muhteşem bir yardım ve şifa mekanizmasıdır içine büyük ölçüde düşüncelerimizle dahil olduğumuz.

Aysel Ongun Ocak 2000

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap