Müziğin Dili

 


-10-

MÜZİĞİN  DİLİ

“Hiçbir zaman yalnız olduğunu düşünme, yanında her zaman biz varız.”

“Ama” diye söze başlarken,

Aması maması yok, bunu artık iyice öğrenmenin zamanı geldi de geçiyor bile.”

“Sen her zaman yoksun” diye direttim.

Hiç cevap vermedi, sadece öylesine bir baktı ki yüzüme söylediğim o cümle için büyük bir pişmanlık doğdu içimde. Yüzümden başlayan bir yanma tüm vücuduma yayıldı. Bunu Ona asla söylememeliydim asla. Onun her zaman benimle beraber olduğunu çok iyi biliyordum. Biliyordum da yine de kendimi zaman zaman çok yalnız hissetmekten kurtulamıyordum.

“Dualiteyi unutma” dedi yavaşça her zamanki gibi içimi okuyarak. “Dünyada bulunduğun müddetçe bundan kurtuluş yok senin için ama en dengeli şeklini bulmak ve yaşamak mümkün. Denge, her şeyde olduğu gibi sadece denge. Biliyorsun çok şeyi unutarak ve o nispette de çok şeyi yapmaya söz vererek geldin bu dünyaya.”

Bunu yadsımak imkânsızdı. Yaşayan tüm insanların tekâmüllerinde yeni gelişmeler yapabilmeleri için o güne kadar kazanmış oldukları pek çok incelikleri büyük ölçüde unutarak dünyaya yeniden yeni değerler için geldikleri gerçekliği tam anlamıyla inandığım bir bilgiydi. Yoksa bir tek yaşamla harika çocuklar, bilgeler ve geleceğin bilgisinin öncü ve sunucuları olabilir miydi? Bir Mozart nasıl bir donanımla gelmişti ki 4 yaşında olağanüstü besteler yapmaya başlamıştı. Harika çocukluğu nereden kaynaklanıyordu onun ve diğerlerinin. Bunları düşünürken zihnimde yeni sahneler açılmaya başladı ve aniden,

“Müziğin de tekâmüle ihtiyacı var mı” dedim.

Yüzüme sevgi ve hayretle bakarak,

“Öylesine büyük bir esasa temas ettin ki, bunu konuşmamız günler alır

“Olsun”

“Zamanın var mı”

Bir an düşündüm, hem var hem yok.

“Kısaca söylemek gerekirse var” dedi.

“Ne var zaman mı? Güldü.

"Söylediğini ne çabuk unutuyorsun, müzikten bahsetmiyor muyduk?”

“Evet.”

“Müziğin de tekâmüle ihtiyacı var ama sizin bildiğiniz müziğin çok ötesindeki bir müziğin, yine düşünemeyeceğiniz bir gerçek için.”

“Biraz anlatır mısın.”

“Deneyelim” dedi o sevecen muzip gülümsemesiyle.

“Bazen çok zor oluyor tahayyül bile edemeyeceğiniz şeyleri sizin kelimelerinizle ifade etmek.”

“Bazı diller daha zengin onlarla ifade etmek daha mı kolay?”

Yeniden güldü hem de kahkahayla.

“Gerçeği anlatabilmem için kullanmak ihtiyacında olduğum kelimelerin hiçbir dünya lisanında karşılığı yok ama ne yapalım biz de müziğin diliyle anlatırız.”

“Yani müziğin evrenselliğini söylüyorsun değil mi?”

"Bildiğiniz müziğin çok ötesini ve içerdiği anlamı.”

Mozart zihnimin bir köşesinde tüm canlılığıyla oturuyordu.

“Yani Mozart evrensel temaları mı kullanıyordu?”

“Bir yerde evet.

“Başka bir yerde?”

“Hayır.”

Konuşmalarımız bana hiçbir şey anlatmamıştı. O yeniden güldü. Belli ki zihnimdeki karmaşa istediği gibiydi. Beni dilediği gibi karıştırıyordu yine. Yeni bir şeyleri daha derin ve gerçeğe daha uygun düşünebilmem için.

“Dil, dünya dilleri yani söz her biri bir müzik parçasıdır en hafifinden en ağırına kadar.”

“Bu dilin zenginliğiyle mi eşdeğer?”

“Pek sayılmaz. Seslerin rolü çok daha önemlidir.”

“Ses bir titreşim yaratır” dedim bilgiççe.

“Evet”

“O halde her kelimemiz ifade ettiği anlamın ötesinde bir titreşim değerine sahiptir.”

“Evet”

“Ve biz konuşurken hem kelimenin ifade ettiği anlamı hem de sesin titreşim değerini karşımızdakine yüklüyoruz.”

“Evet, bunu zaten biliyorsunuz , bilmediğinizse,…” uzunca bir süre sustu. Merakla bekliyordum ne diyeceğini.

"Bilmediğinizse sesin evrende yankılanırken etkileyeceği boyutlar. Müzik bunun için önemlidir ve gerçekten onun da sizler gibi tekâmüle ihtiyacı vardır.”

“Evrende yaratılmış olan her şey tekâmül ihtiyacında olmalı.”

“Her şey değil, çünkü Yaratılışı ve yaratılanları bilmiyorsunuz.”

Bir an gerçekten hiçbir şey bilmediğimi düşündüm. Gerçek zamanı bilmiyordum, rengi, sesi, sevgiyi, dünyayı ve üzerindeki yaşamları; görünen ve görünmeyen her şeyi, hatta kendimi. Peki ben ne biliyordum?

“Bazı şeyleri bilmen gerektiğini hissediyor ve bunun için çaba sarfediyor musun?”

“Evet”

“O zaman en önemli şeyi biliyorsun demektir çünkü,..”

Yeniden sustu. Merakla bekliyordum. O ise gözlerini yüzüme dikmiş dikkatle süzüyordu beni. Sanki beynimin içindeymiş gibi bir şeyler kıpırdıyordu başımın içinde ve duygularım değişiyordu. Kendimi daha hafif daha mutlu hissediyordum. Zihin ekranımda birtakım sahneler beliriyor ve ardından tarifi imkânsız hoşluktaki duymadığım ama hissettiğim bir sesin içinde kayboluyorlardı. Gittikçe kendimi daha güçlü hissetmeye başlamıştım. Yüksek bir dağın tepesinden dünyanın öte yanını görüyor ve hareketleri izliyor gibiydim. Sonra Onun sesiyle bu büyülü gerçeklikten uzaklaştım.

“Bir gün” diyordu yumuşak sevecen sesiyle, “bu gün söylesem inanamayacağın şeyler gerçek olacak ve o gün ne kadar çok şey bildiğini görecek ve o anı yaşadığın için şükredeceksin.”

Çalkalanmaktan karmakarışık olmuş zihnimin toparlanmaya ihtiyacı vardı. Düşüneceğim o kadar çok şey vardı ki onları nasıl sıraya koyacağımı bile o anda bilemiyordum.

“Olaylara bak. Her bir olay benzerleriyle bir kere daha karşına çıkıyorsa orada görmen, aşman gereken bir sınav olduğunu iyi bil. Sınavlar bazen duygulardan, bazen akıldan kaynaklanır ama çözümü her zaman için olayla birlikte karşındadır.”

“Evet” dedim hafif bir sesle, yaşadığım pek çok olayı ve çözümünü anımsayarak.

“Tekâmül kolay değildir” dedi, “hem hiç kolay değildir ama o olmadan da hiçbir şey olamaz, ne dünya, ne de evren. Yaratılışın temelinde bugün sizin tekâmül olarak adlandırdığınız esas yatar. O esas ki O’nun ilk ve tek emridir. "OL!"  Neyin olması gerektiğini zaman içinde anlayacaksın. 

“Korkma, hem de hiç korkma. Varedildiğin günden beri hiç yalnız bırakılmadın ve sonsuza dek bırakılmayacaksın da. Sen Bütünün bir parçasısın yeter ki bunu hisset. O muhteşem gücü yaşa ve o gücün önünde şükrünü daim kıl. Şimdi gidiyorum.”dedi sevgiyi yıldız yıldız serperek bakışlarından ve o duyulmayan müzik yeniden yankılandı yüreğimin derinliklerinden.

Önce söz vardı bilinmeyende ve o bilinmeyenin bilinmeyen müziğiydi sonsuza dek sürecek olan.

Aysel Ongun  Şubat 2002

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap