Belde

 


 -11-

BELDE

 

“Keşke beraber olsaydık” diye düşündüm, neredeyse bir metreye ulaşan kar altındaki tepelere bakarken. Birkaç haftadır gelmemişti ve özlüyordum Onu, konuşmalarımızı, birlkte yaşadıklarımızı. Birden yanı başımda hissettim insana huzur veren titreşimini. Döndüm görünmüyordu. Bir şeyin varlığını hissedip onu görememek her halde pek çok insanın yaşadığı bir olaydır. Ben onu hem hissedip hem de gördüğüm için bunu yadırgadım.

“Nerdesin” dedim usulca. Cevap yoktu. Oysa ki varlığını öylesine güçlü hissediyordum ki.

“Nerdesin?” biraz daha bekledim. “benimle oynama.”

“Dışarıya bak.”

Pencerenin önüne iyice yaklaşıp dışarı baktım. Kar yağışı durmuştu. Her yer bembeyaz. Tüm ağaçlar, evlerin çatıları hatta bahçeleri ayıran ince çitlerin üstü. Doğa sadece beyaz, arada evlerin renkli duvarları ve ağaçların kahverengi gövdeleri olmasa.

“Ne kadar güzel değil mi?”

Alışık olmadığım bir şeyler oluyordu. Sadece sesi vardı ve görünmeyen bedeninin hissedilişi. Bir adım attım kapıya doğru, yoğunluğu yine çevremdeydi. Birkaç adım daha, değişen bir şey yoktu, sanki tüm odayı doldurmuştu. İçimden bir ses “her yeri doldurdu” diyordu, “her yeri.”

“Neler oluyor, neden görünmüyorsun?” Hafiften bir korku ve endişe beliriyordu içimde.

“Korkma, doğallığını bozma. Düşünmeyi, sorgulamayı bırak ve dışarı bak.”

“Yeniden pencereye yöneldim. Dışarıdaki alabildiğine güzel ve sessiz görüntüye bakmaya başladım garip bir hayranlık hissiyle. Korkum, endişelerim dağılıyordu. Bir kere daha hissettim varlığını yoğun bir biçimde.

“Gözlerini kapat.”

İtirazsız yaptım dediğini.

“Derin bir nefes al ve bekle.”

Alabildiğim en derin nefesi alıp yavaşça verirken önümde bir şeylerin hareketlendiğini fark ettim. Bir saydamlık beliriyordu ve içinde o güne kadar hiç görmediğim biçimde varlıklar ve renklerle. Bahçe kapısının yanındaki mantar taşı seçebiliyordum arkalarında. Zihnim ve zihnimin dışında bir şeyler hareketlenmişti. Anlatılması imkânsız bir görüntü ve duygu, bilinmeyenin bilinmesi, görülmeyenin görülmesi.

“İki boyutun kesiştiği noktadasın.” Diyen sesini duydum “birini seç.”

Seçim yapma gibi bir ihtiyacı hissetmeden yöneldim gördüklerime. Öylesine bir güçle çekiyorlardı beni. Bahçe kapısıyla mantar taş yok oldular. Beyazlık daha farklı bir beyazlığa büründü ve kendimi çok farklı bir yaşamın içinde buluverdim. Bir an fark edilmeyi bekledim, olmadı. Sadece seyirciydim sanki görünmeyen şeffaf bir perdeyle oyunculardan ayrılan.

“Farklı bir boyut” dedi “dünyanızı birlikte paylaştığınız.”

Onu yanımda hissetmek yeni bir güç ve güven doğurdu içimde.

“Bir diğerine hazır mısın?”

“Evet”

Evin yanındaki küçük ağaçlıklı tepe belirdi sahnede önce ardından bütün bahçe ve ev. Sonra olabilecek güzelliğin belki de en güzeli serildi gözlerimin önüne. İçimin sevgi ve heyecan dolduğunu hissettim. Boğazıma bir şeyler tıkandı. Bütün vücudum hummaya tutulmuş gibi titriyordu. Kalbim duracaktı sanki. Tüm olanlara rağmen öylesine bir mutluluk ve öylesine bir yükseliş hissediyordum ki.

“Nasılsın?”

“Mutluluktan çıldırmak üzereyim, Tanrım bu ne güzellik.”

“Belde” dedi yüreğimde yankı bulan sesi. “Belde, belde, belde.”

Bana yıllar önce “Orası bizim” demişti. “Orada birlikte olacağız.” Ve eklemişti “Yeni bir yaşam orada başlayacak, orada filizlenip fışkıracak ve orada hasat edilecek. Toprak orada yol gösterip destekleyecek ve mucize dediğiniz gerçekler orada yaşamınıza girecek. Mucizeyi gökyüzünden gelecek sanma, üzerinde dolaşıyorsun.”

Üzerinde farkında olmadan dolaştığımın muhteşemliğini kavramak içimde dayanılmaz bir acı başlattı. O güne kadar orası bizim için bir ev, dostlarla buluştuğumuz bir mekan, bahçesinde gezinip bazen de bir şeyler ekmeye çalıştığımız sıradan bir yerden öteye geçememişti kullanımımızda. Oysa ki,…

“Bizim dediğimiz hiçbir yer sıradan değildir” diye gürledi sesi yanımda ve ikinci muhteşem tablo belirdi algı alanımda.

Karşımda duruyordu her zamanki gibi, arkasında neredeyse sonsuza uzanan bir varlık grubuyla, öylesine kalabalık, öylesine çarpıcı renklerle bezeli ve öylesine görkemli. Dünyadaki renkler silik bir kopyanın çok kısıtlı tezahürü gibi donuk, anlamsız kalıyordu.

“Bizim dediğimiz,” Neresi onların değildi ki. Her yerde her zaman onlarla değil miydik! Ama bir gerçek vardı ki Onlar O Yer’e BELDE ye “Bizim” diyorlardı. “Bizim”

İçimi bir şükür duygusu doldurdu, birlikte olmanın ve birlikte bir şeyler yapabilmenin onuruyla.

“Daha kaç kat perde açılacak önünde bir bilsen ve Bizim “Biz” olan daha kaç farklı yüzünü göreceksin, hepsi burada, hepsi şu anda ve hepsi seni sevgiyle kucaklamada.”

Mutluluğun dayanılmaz titreşimi bedenimde oynaşıyordu. Acıya dayanmaktan kat be kat zordu mutluluğun yüksek titreşimlerine bedenin dayanması.

“Bunun için değişmelisin” dedi sesinde ciddi bir tonlamayla. “çünkü yazgın bellidir.”

Onu ne kadar çok sevdiğimi hissettim. Hayat önüme neyi sererse sersin, insanlar ne düşünürse düşünsün ben yazgımın beni beklediği yere gidecektim sevmeyi öğrenerek.

“Güzel” dedi “güzel.”

Dışarıda kar yeniden başlamıştı, kuş tüyü büyüklüğünde ve odada bir bahar havası vardı gül bahçesinin esintileriyle dolu.

Aysel Ongun Mart 2002

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap