SEVGİNİN ÖNÜNDEKİ

 

 

 

SEVGİNİN ÖNÜNDEKİ BEN’i KALDIRMAK

Dünyaya geldik, yaşıyoruz ve önümüzde bu yaşamı sürdürebilmek için ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz. Dünyaya neden geldiğimizi de çoğunlukla bilmediğimiz ve üzerinde düşünmek ihtiyacını da duymadığımız gibi. Geldik, gideceğiz. Bu arada bir şeyler öğrenecek, iş sahibi olacak, evlenip dünyaya nesli sürdürmek için çocuk getirecek, yiyip/ içecek, sevinecek/ kızacak, mutlu/ mutsuz olacak, toplumsal olarak daha önceden parça bölük olduğumuz için başka hırs sahipleriyle sürekli çekişme içinde bulunacak ve bunu dünya çıkarları nedeniyle devletler arası arenada da yaşayacak, zaman zaman huzurlu günleri de görecek, geçmişin büyük üstatlarının öğretilerini ve peygamberlik sisteminin öncülerinin bilgilerini kendi isteklerimiz doğrultusunda yorumlayacak, büyük ölçüde değiştirerek başka insanları hükmedilecek seviyeye getirmeye çalışacak, servet için her şeyi göze almayı hak sayacak ve sonra da ya sessizce ya da görkemli törenlerle toprağa kavuşacak insanlar olarak yaşamımızı sonlandıracağız. Bir kısım inanışa göre ya cennette öğretilere uygunluğumuzun keyfini sürecek ya da cehennemde uygun olmayan davranışlarımızın karşılığını ceza olarak bulacağız; aslında cennet ve cehennem ifadesiyle gerçekte ne anlatılmak istendiğinin bilincinde olmadan. Bu tüm dünya insanlığını betimleyen genel bir tanımlamadır ve elbette bu döngünün dışında olan, yaşamın nedenini sorgulayan pek çok insan da vardır. Ama bu tanım aynı zamanda bir amaçsızlık sisteminin anlatımıdır da, görünüşte her şey bir amaç uğruna gerçekleşiyor gibi görünse de.. Yaşanan gerçek böyle ise, sorulacak sual hiçbir amacı olmayan İlahi Sistemin, bu amaçsızlık uğruna neden bunca yaratımı gerçekleştirmiş olduğudur.

O' Bilinemeyecek Olan’ın tüm yaratımı, kozmik bir oyunun sahnesi olarak yarattığını, ya da sahip olduğu güçlerinden belki de bir kısmına yasaları çerçevesinde bir yaratılış izni verdiğini düşünsek bile, bu oyunun da sonlandığında bir amacı olmalı. O amacı bilmiyoruz. Bilmemize de olanak yok. Ama her insan olmasa bile spiritüel insan yaratılışındaki amacın ne olduğunu bir yönüyle de olsa birazcık bilir ve ona tekâmül etme der. Tekâmül nedir? Tekâmül eden nedir? Yaratılış sistemi yarattıkları için neden buna ihtiyaç duymuştur? Yaratılanda tamamlaması için eksik bırakılan nedir? Tekâmül gerçeği tamamlandığında sonunda ne olacaktır? “Dönüş O’nadır” ifadesi ile bir yaratılış evresi mi sonlanacaktır? Öyle ise O’ bilinmeyen ve ulaşılamayacak Olan, bir kere mi “Ol” emrini verdi yoksa akıl almaz döngülerle tekrarlanan bir olay mı bu? Bu soruları tam açıklığıyla bilen var mı acaba? Hiç zannetmiyorum. Ama yine de insan düşünmeden edemiyor. En azından hissedişleriyle zihninde bir senaryo canlandırabiliyor ve o da bazı gerçekleri içerir olabilir, insan bilincinde olmasa da. Çünkü insan varoluşta bilgisi olmayan hiçbir şeyi düşünemez, hayal edemez.

Bazı bilgiler ve takipçileri tekâmülü reddeder. Gerekçeleri vardır elbet kendilerine göre. Bazı bilgiler tekrar doğuşu reddeder, buna inananların aksine. Reddediş tekâmül gerçeğini bir yaşama sığdırır. Öyle olduğunda ortada büyük bir adaletsizlik vardır yaşam şartları bakımından ki Yaratıcının bu kadar adaletsiz olduğu düşünülemez. Tekrar doğuş akılca incelendiğinde ve üzerinde geniş düşünüldüğünde daha mantıklıdır değişimi kabul edebilmeye biraz daha açık olan insan için, eğer incelemek gereğini hissederse. Bazıları doğanın bir parçası olduğumuzu ve onun doğal işleyişinde tıpkı diğer canlılar gibi yer aldığımızı söyler ki burada da örtülü bir tekrar doğuş döngüsü vardır. Tekrar doğuş elbet ki insanın bu gün yaşadığı kimliğiyle yeniden dünyaya gelişi olmayacaktır. Düşünülmesi gereken neyin tekrar doğuşudur. Bunlar en göze çarpanlardır. Düşünen insan bunların hiçbirini ne kesin kabul eder ne de reddeder. O öncelikle kendini tanımaya çalışır. Çünkü tanıdığı kendinde fark edeceği gerçekler vardır. Bunun için bildiği veya sonradan duyduğu öğrendiği sistemlerle içselliğine yönelir. Denemeler yapar. Kendini arar. Kendi üzerine yönelen sorular soruları doğurur ve arayış kolay kolay bitmez. Bu arayışta bu gün en yaygın ve moda olanı meditasyondur. Özelliği değişik kollara ayrılmış, değişik isimlerle tanıtımları yapılıp gelişmeleri için neredeyse bir sanayi oluşturulmuştur. Bu öyle bir çarktır ki sisteme büyük maddi kazançlar getirir. Guruları muhteşem malikânelerde oturur, tıpkı Vatikan’dakiler gibi ve ulaşabildikleri insanları avuçlarının içine alıp, onların düşünce enerjileriyle beslenirken, bildirdikleri öğretinin kendilerini bir üst değere ulaştıracak yetkinlikte olduğunu ve kurtuluşa böylece ulaşacaklarını, oldukça duygusal ifadelerle anlatmaya çalışırlar, tabii bir ücret karşılığında. İçsel ve dışsal sadeliğin arılığını, o arılığı başaramadıkları için göz kamaştırıcı dışsal görünümlerle ve kandırıcı yumuşak tonlu, etkisi denenmiş sözlerle örtmeye çalışırlar. Özgür düşünmenize fırsat tanımaz, sizi kendi programlarında yönlendirmeye çalışırlar. Örgütlenmiş büyük eğitim sistemleri vardır dünyanın her köşesinden gelen meraklılarını etkilemek ve kendilerine düşünce bağıyla uydu yapmak için. Geçmişin içi boşaltılmış tüm öğretilerinin bu günkü yöneticileri, sahip oldukları olanaklar oranında da aynı şeyi yapmadadırlar. Özgürlük giysisi altında, esaret giysisini giydirmeye çalışarak ki o giysi insanı özgün iradesini kullanmaktan çok uzak bırakır.

Oysaki insanın kendi gerçekliğini bulması için bu gösterişin ve yönlendirilişin hiç birine ihtiyacı yoktur. Ama insan gariptir. Basitte öğrenilecek şeyler ne kadar göz boyayacak ve anlaşılması karmaşıklaştırılıp zorlaştırılacak hale getirilip kendine sunulursa almak için o denli hevesli olur. Bazen de düşünme tembelliğinden bu yola sapar. Onun için düşünenler ve ona doğruyu eğriyi söyleyenler vardır ya, uyulması gereken kimseler olarak, bu yeter ona. O sadece emre uyacaktır. Unuttuğu şeyse İlahi emrin “düşün” ifadesidir. Düşündüğünde görecektir ki formül basittir aslında. Onu zorlaştıran kendi aklı ve isteğiyle gücünü çıkarları istikametinde kullanmak için yeni yöntemler, bilgiler geliştiren insandır. Bu “ben” bilincini taşıyan insanın eseridir ve ben bilinci yüzeysel sevginin hatta sevgisizliğin bilincidir, bu gün dünyamızda yaşanan sevginin. Her şeyin“ben”de bittiği sevginin. Bu bilinçte “ben” elden giderse o basit sevgi bile yerini sevgisizliğe bırakır. Tüm öğretiler ilk ortaya çıktıklarında bu bilincin aşılması gerektiğini zamanın gerçekleri üzerinden anlatmaya çalışmışlardır ama insanlık onu diliyle söylerken aklıyla tersini yapmıştır çünkü aklı ben bilincinde çalışmadadır. Şimdi aşılması gereken engel budur. Bu bilinç yanlışlarla saptırıldığı için aşma daha da zor gibi görünse de, İlahi yardımlar enerji ve bilgi boyutunda dünyamıza yağmadadır. Aldığımız her nefeste eğer açıksak bunu hissedebiliriz. Bu yüzden temiz zihin, temiz hava, gerçek nefes önemlidir. Nefes biyolojimiz için önemli olduğu kadar, bu gün bilinemeyen değerleriyle ruhsal varlığımız için de aynı önemi taşır. Bu tüm madde yapımızı gerçekleştirenler için de geçerlidir.”Ben” bilinci “Biz” bilincine döndüğünde insan omuzlarında kozmik bir yük olarak taşıdığı geçmişin tüm yanlışlarından da kurtulmuş olacak ve gerçek sevgiye doğru bir adım daha yaklaşacaktır. Değişim büyük olacaktır enerji boyutunda ve onu karşılayacak olan fiziksel bedende de. İnsanlık bunun eşiğindedir içinde bulunduğu bilgi, bilgisizlik ve ego yaptırımlı “ben” bilinci kaosuyla.

Sevgiye hasret insan değişimiyle “biz” bilincine biraz daha yaklaştığında her şey elbet ki bir anda değişmeyecektir. Önünde iki bin yıllık bir dönem vardır, adım adım yol alacağı ve sonuç süperbilinçte yaşayan insanın ulaştığı yeni geçiş dönemi olacaktır.

Kozmik oyun O’nun istediği gibi devam edecektir elbet ki. Biz bu oyunun neresindeyiz yaşayıp göreceğiz. Ama şimdi şunu bilmeliyiz ki sevginin önündeki “ben” i kaldıramazsak yaşayacaklarımız çok daha acı olacaktır.

Oyun içinde oynanan insansal oyunların kurbanı olmamak için bizi gerçek insan özgürlüğünden uzak kılan tüm bağlardan kurtulalım. Ruhumuzun ve varlığımızın buna ihtiyacı var ve tüm saptırılmamış bilgiler insanın bu özgürlüğe ulaştırılması içindir.

Aysel Ongun 18 temmuz 2010

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap