Sen Sana Nesin

 


SEN SANA NESİN
Dost mu düşman mı?

“Sen sana nesin, dost musun yoksa düşman mı?” diye bir soruyu kime yönlendirirsek yönlendirelim alacağımız cevap aynıdır. “ne saçma bir soru” Bense hiç de öyle olmadığını düşünüyorum. Bir tek insan bile yoktur ki beden ve ruh varlığına bilinçsiz de olsa düşman olmasın. Soruyu daha iyi anlayabilmek için bir de kendimize yönelterek soralım. “Ben bana neyim, dost mu düşman mı?” ve sonra oturup düşünelim dost nedir, düşman nedir? Her iki ifadede içeriğinde nasıl anlamlar taşır. Çok çeşitli cevaplar verilebilir yüzeysel ya da derinliğine inmiş olarak. Cevaplar dışa dönük olarak öylesine çeşitlidir ki insan tüm yaşamının dış düşmanların kuşatması içinde geçtiğini zanneder bütünü görmeden, en büyük düşmanın doğru kullanamadığı aklı, duyguları, inançları, saplantıları, hükümleri, yersiz arzuları, alışkanlıkları, cehaleti, tembelliği ve emeksiz kazanca olan arsızca isteği olduğunu düşünmeden.

İnsan bedenini ve ruhunu bilinçsizce katlederek o olağanüstü bütünlüğe ve onunla sağlayacağı gelişimine ne denli zarar verdiğini asla düşünmez. Ben, BEN’in en büyük düşmanıdır tüm yaşamı boyunca, nerde kaldı dost olmak. Oysaki binlerce yıldır dost anlamı anlatılır insanlığa evrensel yasaların peş peşe indirilen değerleri içinde. Öğretiler bunun içindir. İnsanın kendine ve diğer tüm var olanlara dost olması için. Peki yeniden soralım soruyu “insan kendine dost mudur?” İçine ve dışına nasıl bakar.

Genelde göz dışarı bakar. Hani alnımızın altında, kirpiklerimizin gölgesindeki o iki göz. O İçsel bakmayı bilmez ama içselliği dışa çok güzel yansıtır. İnsan nasıl bakıyorsa öyledir. İçimiz ise varlığımız için biçip şekillendirdiğimiz kimliğimizdir. O kimliği öyle benimsemişizdir ki, esas varlığımız ve esas kimliğimiz (özümüz) bizden çok uzakta adeta ulaşmakta çok zorlanacağımız noktadadır.

Sıradan yaşantımızda gerçek kimliğimizi fark edebilmek ne yazık ki insanlığın neredeyse tümünün ulaşamadığı, ulaşanlarınsa bir yerde açıkça yaşamak istemeyeceğidir. Size çeşitli yaftalar yapıştırılabilir. Dışlanırsınız, cezalandırılırsınız. Geçmişte örnekleri çoktur. Bunun için onlar o gelişmiş yüce varlıklar kendilerini açık etmek istemezler çünkü yapacakları pek çok hizmet vardır insanlığa sıradan insan görünümünde, sıradan işleri yaparak. Bazen deha olarak tanımlanırlar gerçekleştirdikleri işler nedeniyle. O zaman dışsal düşmanları daha da çok olur. Yerilirler, hatta öldürülürler kendi kendinin dostu olamayan insanlarca. Demek ki kendine dost olamayan başkasına hiç olamaz. İnsan önce varlığına dost olabilmeyi bilmeli. Bu noktada egoistçe yapılanla ince değerlerde yapılanı karıştırmamak gerek. Ego çıkarcıdır çünkü. Alt değerinde öncelik ben’in kazancıdır. O karşılığı elde edebilmek için yapılacak her türlü hareket iyi veya kötü onun için fark etmez. O kullandığı bedenin de düşmanıdır aslında ve bu gün insanlık bu noktadan vurulmadadır bakışları hiç de dost olmayanlarca. Bunlar en üst seviyede olan insanlardır genelde, gerçek insan bilincine erişememiş olarak etkilerini sürdüren. Egoyu şişir, özendir, endişelendir, vaat eder, şartlar ve darbeyi indir.

İnsanlar temelde güzeldir, güzellikleri şartlandırılmalarla dayatılan kimlik cenderesine hapsedilmiş olsa bile. Bu cendereden ancak bilinçlenerek kurtulabilir insan. İnsanın kendine dost olması da bu noktadan başlar. Bilinçlenmek şuurlanmakla olur. Şuurlanmaksa oturulan yerde ezberletilene uyarak gerçekleşemez.

Bu gün insanlık ezberle biçimlendiriliyor. Kimlikler öylesine ince baskılarla şekillendirilip köleleştiriliyor ki, insan bunu bir anlayabilse, o zaman esaretinin de büyüklüğünü anlayıp şuurlanma yolunu seçecektir elbet ki, tabii yolunu iyice şaşırmamışsa. Gerçek özgürlük şuurlu bir yaşamla elde edilir, gerçek dostluk da. Bu gün insanlık gerçek özgürlüğün, gerçek dostluğun da ne olduğunu bilmemededir. İnce değerlere incelikli yaşamla ulaşılır. Bedene her türlü zararlıyı şartlandırıldığı için dolduran, düşüncelerine yine şartlandırılmalarla “ben” duygusu hâkim olan ve “ben” duygusunun yönlendirdiği her şeyi hakmış gibi yapan insan ne kendine dosttur ne de başkalarına. İnsanlık bu gün bu suni yaratılmış ağır hastalığın pençesindedir. İlahi sistemlerin yön göstermesi ve işleyen zorlu sınavlarla bilinçlenmesi gerçekleştirilmeye çalışılsa da çok uzun yıllar sürecektir gerçek özgürlüğüne kavuşması. Bu onun O’nca çizilmiş yolu, kaderidir. Eninde sonunda başaracaktır şartlar ne olursa olsun.

Şimdi bir kere daha düşün. Sen sana nesin, dost mu düşman mı?

Aysel Ongun 14 Nisan 2011

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap