Konuşmak Kirlenmektir

 


KONUŞMAK KİRLENMEKTİR 

Konuşmak kirlenmektir. Konuşmak düşünmemek ve düşündürtmemektir. Kendi kendine konuşmak ve bunu durduramamak, şimdiyi yaşayamamak, şimdide bulunamamaktır. Geçmişin acılarıyla, pek küçük sevinçleriyle, geleceğin korkulu hayalleri ve umutlarıyla bir daha ele geçmeyecek değerli zamanı kullanamayan insan, kendisine lutfedilen yaşam şansnı heder etmiş olur.

Toplumsal zihnin baskısı bugün insanın üzerinde inanılmaz boyuttadır. Eski zamanlarda bu baskıdan kurtulmak isteyenler dağ başlarına kimsenin bulunmadığı uzak yerlere kaçıyorlardı. TV ve gazeteler kendini modern zanneden insanın sürüp giden ninnisidir. Bebekler ninni ile uyur ve büyürler. Büyüklerse bu ninni ile çocuklaşıyorlar diyemiyorum çünkü düşünemiyor, göremiyor ve akıl tutulmasına uğruyorlar.

Kendi kendimizle konuşarak olumsuzlukları ürettiğimizde enerjimizi koruyamayız. Bu tamamen bilgisizlikten ve yanlış düşünmemiz yüzünden meydana geliyor. Üzüntülerimiz uygun düşüncelerimiz olmasa ortaya çıkamaz. Üzüntü, kırgınlık veya öfke yayınlıyorsak benzer yayınları kendimize çekerek bizdekini büyütüyoruz. O, her ne ise gücümüz kadar büyüyor. Böyle durumda bir insan iki ayrı etki altında kendi kendini preslemekte. Biri toplumsal pres, diğeri kendi seçimi olan tiryakisi olduğu, vazgeçemediği alıştığı kendi düşüncelerinin presi. Bir arkadaşım, kendisini terk eden eşi için 15 sene her gün güneş batarken acı içinde göz yaşı döktüğünü anlatmıştı. İşte bu durumun uyuşturucu bağımlılığından hiç farkı yoktur, uyanamamaktır, farkında olamamaktır.

Nasıl uyanacağız? Önce farkında olacağız sonra ulaşmak istediğimiz hedef nedir, böyle bir hedefimiz var mı? Varsa çok iyi. Bulunduğumuz an içinde, şimdide harekete geçmeliyiz. Bir başkasının gösterdiği yol, verdiği bilgi ile belki bir iki adım atarız ama gelip geçici olur. Kendi gördüğümüz, farkına vardığımız, idrakine ulaştığımız bilgi ile devam eden gelişim yolunda yürüyebiliriz. Çünkü önce farketmediğimiz bir şeyi fark ettiğimizde beynimizde daha önce olmayan yeni bağlantılar meydana geliyor. Biz artık eski biz olmuyoruz yeni ve farklıyız, daha önce görmediklerimizi görmeye, anlamadıklarımızı anlamaya başlıyoruz. Buna ışıklanma deniyor. Bu ışık yolumuzu aydınlattığında bilinçle yürüyebiliriz. Kolay mıdır diye soruyorsanız, değildir, acı ve ıstırapla gerçekleşir...Güzel yolu ancak akıl ve gönül sahipleri yürüyebiliyor. Diğerlerinin payına da güçlükler düşüyor maalesef. Zor yoldan gidenler sabredebilirlerse ancak kolaylığa ulaşabiliyorlar. Ama işte vazgeçenler her zaman çoğunluktur.

Bizler şuna dikkat etmeliyiz. Aynı işi yapanlar, aynı sözü söyleyenler farklı sonuçlara ulaşıyorlar. Ne tuhaf değil mi? Değil. Çünkü düşünceler, niyetler ve onların enerjileri farklıdır. Bu durum benzer gücü yaşamımıza çekme irademiz, şuurumuz, sabrımız, çalışkanlığımızla orantılıdır. Şu sözleri ne çok duyarız ''benim ondan ne eksiğim var?''''ben de insanım, ben de isterim''. Evet bütün insanlar eşittir. Bu her yerde ve hemen yanıbaşımızda, isteyebileceğimiz kadar çok olan evren enerjisini kullanma eşitliğidir. İş bu ki hepimiz enerjiyi farklı kullanıyoruz. Kimimiz çam deviriyoruz, kimimiz çam dikiyoruz. Eğer kendi kendimize konuşmamızı durdurabilirsek çam ormanımız olur.

Kendi kendimize konuşmayı durdurduğumuzda, zamanı durdurup zamansızlık boyutuna geçeriz. Gerçeğin olduğu yere. Bu bir anlamda iç güçümüzü farkındalığımıza getirmek olur. Bu büyük maceradır, sanki içimizde havai fişekler atılır, nedensiz sevinçlerle dolarız, sevgiyle coşarız, içimiz neresiymiş, dışımız neresiymiş biliriz, alemlere sığmayan Yüce Yaratanın kalbimize nasıl sığdığını anlarız..

Günal Gölhan. 5 Ekim 2011

Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap