Bizden Haberler

 

 

1965 yılında ruhsal çalışmalara başlayan ve daha sonra ANKARA GRUBU adını alarak yoluna Halim Gürol üzerinden gelişen yüksek bağlantıyla devam eden gurup, daha sonraki yıllarda kendileri gibi aktif olan spiritüel gruplarla, birlik olma çalışmaları üzerinde de rol oynayarak büyük ve önemli beraberlikler gerçekleştirmiş, bir zaman sonra isimsizliği seçmiş ve yoluna yine aynı amaç üzerinden son yıllarda ZAMAN DOSTLARI olarak devam etmiştir. 2009 yılında Halim Gürol’un boyut değiştirmesinden sonra grup yoluna Aysel Ongun “Ayseli” tarafından yürütülen aynı yüksek bağlantıyla ZAMAN DOSTLARI olarak devam etmektedir.

Zaman dostları hiçbir gruba bağlı olmayan, kendi özgün akışı içinde hizmetine devam etmeye çalışan bir çalışma grubudur. Bireyler kendi talibiyetleri ile sistemin hayır gördüğü açılım sağlayacak faaliyetleri seçerler. Karşılıksız hizmet esasına göre sorumluluklara talip olur ve öncelikle birlik esası altında insalsal değerlerini yine insanlık için yüceltmeyi amaç edinirler. Hizmet insanın bilinçlenmesine yardım, dolayısıyla insanlığın gelecekteki güzel günlerinedir.

15 Mayıs 2010 da İstanbul’da farklı akış dostlarıyla birlikte yaptıkları son beraberliklerinde de “Hizmet, sevgi, sevinç ve ebediyete doğuş” konuları çeşitli konuşmacılar tarafından işlenmiştir. Günün çok özel sunumunda ise keman sanatçısı ve eğitmeni ŞEHNAZ CALIŞKAN DEMİR tarafından parçanın yeniden düzenlemesi yapılıp, grubun sunuma hazır edilmesi gerçekleştirilirken, santurda OĞUZ DEMİR, kontrbasda MAZHAR VOLKAN TOPALOĞLU, ritm de TARIK ÖZTÜRK mandolinde ŞEHNAZ ÇALIŞKAN DEMİR in bulunduğu ve dört arkadaşımızın da, Türk müziği ses sanatçısı ve eğitmeni NEVİN İNAM, ARZU DEMİR, ALTAN GÜROL, NURHAN DÖNER in sesleriyle zenginleştirdiği parça “çeçen kızı” büyük beğeni toplamıştır. Bu güzel yorumu sizlerle de paylaşmaktan mutluluk duyacağız.

Toplantıda gerek Zaman Dostlarından ve gerekse diğer grup öncüleri tarafından yapılan konuşmalar ilgiyle izlenmiştir.

Aşağıda okuyacağınız yazılar  ise toplantıya apayrı bir renk katan müzisyen arkadaşlarımız, Mazhar Volkan Topaloğlu, Oğuz Demir ve Tarık Öztürk'ün  konuşmalarından alınmıştır.

Aysel Ongun

 

BİRLİK ve NEŞE

Birlik fikri, ideali ve amacı; adına “ruhsal” dediğimiz, öze dayalı, anlam içeren ve bunun neticesinde sıradan olmayan bir farkındalık oluşturan konularla ilgili herkes için, bir şekilde hep vardır.

Birliğin doğasında var olan ve bizlere işaret edilen, önemi anlaşılması gerekli birçok başlık vardır. Her biri yüksek bir şuursal algılama ve çalışma gerektiren, hatta üzerinde ortak şuurla çalışılması gereken bu başlıklardan bazıları, tahmin edebileceğimiz gibi bu toplantımızın da temaları olan; Hizmet, Sevgi, Sevinç ve Ebediyet’e doğuştur. Bunların her biri buradaki bütün değerli varlıklar tarafından üzerinde zaman zaman ya da halen düşünülmüş, konuşulmuş ve çalışmaları yapılmış ve yapılmaktadır.

Yıllarca, ayrı ayrı, farklı gibi görünen birçok konu kendilerine görev verilmiş olanlar tarafından veya kendisini gönülce göreve adamış niceleri tarafından bilmeyenlere, ya da bilip de önemsemeyenlere anlatılmaya çalışılmıştır. Ülkemizde veya dünyada birçok örnekleri olan bu “farklı diller” in aslında hepsi aynı şeyi anlatmaktadır ve bütün realitelerde işaret edilen tek bir nokta vardır o da bir olmaktır, bütünlenmektir.

Sezgilerimiz ve ruhsal kanaldan alınan bilgiler bizlere Dünyanın artık “birlik” içerisinde olması gerektiğini ve bunun olamadığı, yaşanamadığı her anın bizler için kayıp olduğunu iletmektedirler. Bu kaybı mümkün olduğunca en aza indirebilmek için tek tek değişmek mecburiyetlerimiz vardır. Değişmek önce bizlere, yani önemini bilenlere görev edilmiştir. Sonrasında ise değişebilenlerden dalga dalga yayılarak çevrelerini sarması ve kümeler oluşturması amaçlanmıştır. Bu konudaki samimiyetlerimizin yüksek ruhsal realiteler ve yüksek şuur katmanlarınca destekleneceğine inanmaktayız. Birlik ancak onların desteği ile sağlanacaktır fakat çok önemli bir şartla. O şart gönülce samimiyet içerisinde olduğumuzu hem birbirimize hem de bağlantılı olduğumuz yüksek mekanizmalara göstermek olacaktır ve inanıyoruz ki nihayet gönülden olan ve yapılan her şey her zaman karşılığını bulacaktır.

Kendi özünde hem kendisine hem de dışarıya karşı samimi olabilen, Tanrı’nın bu dünyadaki yansıması olabilen herkes, o büyük coşkuyu, sevinci ve neşeyi birbiri üzerinden deneyimleyerek yaşayacaktır ve bunun bir ayrıcalığı olmayacaktır.

Konuyu basit olarak çok doğru bir şekilde algılamanın zihinlerimizdeki bazı karmaşaları ortadan kaldıracağı fikrine sahip olarak biliyoruz ki, dünya büyük kargaşalar yaşamakta ve bu kargaşa hali çoğalarak devam etmektedir. Bunun böyle olmasına karşı bizlerden beklenen görevlilik gün be gün artarak çoğalmaktadır. Göreve talip olmak ve bu görevi başarmak için alacağımız yardımları doğru kullanabilmek hepimizin nasibi ve hak edişi olsun. Birbirimiz üzerinden tabi tutulduğumuz sınavlarımız, birbirimize karşı gönülce karşılayışlarımız ve kazançlarımız olsun.

Hizmetimizle, sevgimizle, sevincimizle ne kadar çok insana ulaşabilirsek, ebediyet hepimiz için hak edilmiş büyük bir sevgi ve sevinç olarak yaşayacaktır.

Konuşmamı burada sonlandırırken artık fizik beden ifadesi ile aramızda olmayan ama varlığı bize her zaman hissettirilen, bize bu gruba katıldığımız günden sonsuza kadar bir ağabey bir baba şefkati ve dikkati ile bakan Halim Gürol’un bir cümlesini hatırlatmak istiyorum. Halim bey yıllar önce yaptığı bir konuşmasında şöyle demişti:

“Hayırlı ! Umut verici! Gönül değerlerini yapıcı! Kardeşlik duygusuyla, bizlere yakışan beraberlik içinde olduğumuz şu toplanmada amacımız, insanlık yerini muhafaza etmekle, görevini buldurmak ve görev ortamlarını fazlalaştırmakla tekâmül hızını artırmaktır ve Allah’ın insana yüklediği sorumlulukta, böylesine yüce duygularla, yarının kardeşlik dünyasına barış ve birlik kapısını açtırmaktır. Buna inanıyoruz ve onun için burada hep beraberiz..”

M. Volkan Topaloğlu. 15 Mayıs 2010

 

MÜZİK 

İnsanla evren arasındaki köprü 

İlk bakışta bu başlık hepimize biraz iddialı bir başlık gibi gelebilir. Bu başlığın amacı, müziğe bakışımızı yeniden gözden geçirmek, müziğin sihirli dünyasına farklı bir pencereden bakmak, aslında doğadaki herşeyde var olan müziği nasıl duymamız gerektiğini ifade etmektir. Varolan her şeyin ve herkesin ortak noktası olan müzik, bizleri evrenin birer parçası haline getirmektedir. Bizler kendi müziğimizi tanıyarak, canlı cansız her varlığın öz titreşimiyle uyum içinde yaşaması gerektiğini öğrenmek zorundayız. Bütünlüğün senfonisini dinlediğimizde kendimiz diye bir şey olmadığını görebiliriz.

Müzik, yaradılışın başlangıcından beri var olan bir olgudur. Yaradanın “ol” emriyle başlamıştır ve safha safha yaradılışın itici gücü olmaya ve yaratmaya devam etmektedir.

Müzik, insanlık tarihi boyunca hep vardı. Büyük destanlar, şiirler ve kelimelerle anlatılamayan duygular müzikle anlatılmaya çalışılmıştır. Orfeus’un kitarasında, Pan'ın flütünde ve Aşık Veysel'in sazında evrenin rezonansıyla titreşen hissedişleri bizlere iletilmiştir. Bu hissedişlerin yaratımlarının bugün de evrimleşerek devam ettiğine hiç şüphe yoktur.

Bazen yüksek bir hal içinde bulunduğumuzda bir melodi veya bir şarkı veya sözsüz bir müzik mırıldanıveririz. Bu mırıldanış bizde cereyan eden bir yüksek vibrasyonun etkisidir. Yani akışın bizleri titreştirmesidir. Evrenin müziğinin bizleri bu kadar çok etkilemesinin nedeni, tüm benliğimizin özünde müziğin yatmasıdır. Ayrıca evrende her şeyin titreştiği bilgisi artık bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Kuantum fiziğinde ”maddenin dalga mekaniği” özelliğine bakılabilir.

Doğada iki yüce değer vardır; ışık ve ses. Dünya planında ilk olarak ışık algılanır. Ancak olay ve nesnelerin özüne inmiş bir kişi için algılanan şey, doğadaki diğer yüce bir değer olan sestir. Doğayla karşı karşıya gelen ruh ilk algılamasını ışık olarak yapar. Ancak gelişip evrimleştikçe evrenin temelindeki ahengi oluşturan ses ve müziğin farkına varmaya başlar. Bilinen anlamda müzik, bir takım notaların ahenkli bir biçimde ardarda çalınmasıdır. Gerçek anlamda ise müziğin tanımını şöyle yapmak daha doğru olur. Müzik; doğadaki renklerde, şekillerde, bitkilerde ve bunların birbiriyle olan etkileşimlerinde gizlidir. Müzik insanlar arasındaki dostça kurulmuş bir ilişkide gizlidir. Hayatın sırrı müziktir. Kısacası, eğer evrende bir uyum bir bütünlük olmasaydı bizler yaşadığımız dünyada bir uyum aramazdık.

Bir insan bilgisini geliştirdikçe, evrenin müziğini içinde daha çok hissetmeye başlar. Giderek bu arzusu derinleşir ve içi, bütün evreni ayakta tutan bu sihirli müziği daha çok duyma isteğiyle dolar. Bu duyuş ilahi bir duyuştur. Bu duyuş bir neşe, bir sevinçtir ve ruhun evrenle dansıdır.

Gerçek müziğin farkına varan ve onun arkasındaki sırrı çözebilenler bütün evrenle aynı frekansta titreşir ve her şeyle anlaşıp konuşabilir. Çünkü müzik evrenin ortak dilidir.

Oğuz Demir. 15 Mayıs 2010

 

HİZMET

Şöyle bir etrafımıza farkındalıkla bakıp, olup biteni inceleyelim. Bu bakışta, gördüğümüz ya da göremediğimiz her türlü varlığın birbirine olan hizmeti için çalıştığını görürüz ve yeri geldiğinde hissederiz. Çok uzağa gitmeyelim ve ilk başta kendimizi inceleyelim. Hücrelerimizden başlayan bir hizmetin her noktamızı, sistemin düzenli işlemesi için var gücüyle nasıl çalıştığını bir düşünün. Bu çalışmadaki görev bilinci, döngünün tamamlanması sonucu bir bütünün hareket etmesini sağlayan büyük bir oluşumdur. Bu, tuvalde görmüş olduğumuz resimleri oluşturan, küçük fırça darbelerinin çalışırkenki neşesi sonucu ortaya çıkan eserin vazgeçilemez seyridir.

Bu çalışma sevginin eseridir. Sevgi, var oluşun yaşam enerjisidir. Her birimiz bu enerjinin içerisinde döndüğümüz müddetçe gerçek biz olur ve sistemle ahenk tutturmuş oluruz. Sistemle tutturmuş olduğumuz ahenkteki haz, hücrelerimize kadar inerek iç neşemizi düzenler. İç neşemizin düzenlenmesi, bizi yeni birisi yaparak, üzerimizden sağlıklı yayın yapımını gerçekleştirip, sistemin düzgün işleyen bir parçası halini almamızı sağlar.

Her birimiz şu an ve her an için de geçerli olmak kaydıyla, gelişerek sürmeye devam eden bir dönüşümün içerisindeyiz. Fakat maalesef, kapasitemizin sınırları içerisinde kalışımız, bizim döngümüzü de sınırların içine hapsediyor. Koşullandığımız her konu, sınırlarımızı belirlerken hassalarımızın fark edilememesine neden olur. Kayıplarımızın fark edilişi tutunduğumuz noktanın doğruluğu nispetinde bir artış gösterir. Yaradılışımızdaki güzelliğin, neşe ve sevincin fark edilişi de bu aşamada olur. Farkına varmış olduğumuz her hassamız, hizmetinde olacağımız yeri işaret eder. Bunun altında yatan gücün hissedilişi ise, bir bütünün sadece kendimize mal edilmemesi gereğinin bir şeklidir. Kendimize mal etmediğimiz her konu bütünün hizmeti için işleyecektir.

Tarık Öztürk 15 Mayıs 2010

 Çeçen Kızı 

Hissediş

Huzur

 

 

 Yorumlar


Henüz yorum yapılmamış


Yorum yap